Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Said Nursi, Hangi Hediyeyi Kabul Ediyor?

Üstad Bediüzzaman Said Nursi, hayatının dönemlerini Birinci, İkinci ve Üçüncü Said olarak ayırıyor. Aslında onun hayatına bütün olarak bakıldığında, mukteza-yı hâle mutabık hareket ettiğini, hatt-ı hareketini Kur'an merkezli tayin ettiğini görürüz. Üç hayat dönemi aslında birbirinin zıddı değil, mütemmimidir bir bakıma. Onu ilk, eski hayatını okuyup anlamadan tanıyamazsınız.

Fakat bu fakirin dikkatini çeken, üstadın her üç dönemde de bazı hassasiyetlerini her daim muhafaza etmesidir. Bu da ileride muhatap ve neşrine vesile olacağı Kur'an hakikatlerinin lekesiz ve doğrudan aksedilmesini netice veriyor. Mesela bunlardan biri, karşılıksız hediye almaması ve üç dönemde de herhangi bir minnet altına girmemesidir.

1930'larda Barla'da birinci talebesi Hulusi abiye hitaben yazılan ve hediye kabul etmeyişinin sebeplerinin izah edildiği İkinci Mektuptaki önemli altı düstur, üç dönem için de geçerli. Hediye kabul etmediği gibi, otuz kuruşluk çay getirene, mukabilinde altmış kuruş vererek, onun nazarını Kur'an nurlarına çevirmeye çalışıyor. Takva ve ittikattaki hassasiyeti, üç dönemde de en üst seviyede.

İsimle fahr olunmaz ama üstadın İkinci Mektup'ta yer verdiği Yasin Suresinin "Doğru yolda olan ve sizden bir ücret istemeyen kimselere uyun." mealindeki 21. âyetinde "Sizden ücret istemeyen kimselere uyun." diye halkına seslenen zat da adaşı olmakla iftihar ettiğim, şefaatini umduğum Habibi Neccar'ın diliyle ortaya konan ve Kur'an'da birçok yerde geçen ve umum peygamberlerin peygamberlik hizmetleri karşılığında hiçbir ücret taleplerinin olmadığı hakikati, her dönemde üstadın hayatına yön vermiş ve ehemmiyetli ve terk etmediği bir düsturu olmuş. Bu düstur, üstadın hayatına ve âlemine o kadar yerleşmiş ki kendisine komşuları tarafından ara sıra gönderilen yemekleri bile kabul etmemiş. Hatta, hataen yani birkaç kaşık aldığı bir yemeğin ona verdiği sıkıntıyı Barla Lahikasında anlatıyor. Barla'dayken kendisine hediye vermek isteyen komşularına, üstad, hediye kabul etmeyişinin sebeplerini İkinci Mektup'tan okur. Devamını Barla Lahikasından okuyalım.

"Aynı günde o zâtın hanesine gittim. Az bir yemek getirdi. Arkadaşların hatırları için bir parça yedim. Hiç hatırıma gelmedi ki o gün de o hakikatli mektubu o yemek sahibine okudum. Şimdi muhalefet ediyorum. Yemekten sonra hatırıma geldi. Fakat hediye kabul edemiyorum, belki yemek yenilir tahmin ettim. Fakat "Yapmadığınızı niye söylüyorsunuz?" âyetinin altına girdiğimden, öyle bir şiddetli tokat yedim ki bu dört senede böyle hastalık görmemiştim."

Evet, Şuara Suresinin 226. ve Saff Suresinin ikinci âyeti hemen hemen aynı mealde: "Yapmadığınız şeyi niye söylersiniz?"

Hassasiyetin sebebi ve ana hususu, burada saklı zaten. Söylediğini yapmak, yaşamak; yaşamadığını söylememek. Yani içi ve dışı bir olmak. Hâlin ve sözün aynı olması. Aksi hâlde, anlamsız ve tesirsiz kalıyorsunuz.

Bu yazıyı yazdığım günü, Mekke'den misafirlerimizi ağırladık. Profesör Abdürrezzak Bey, âlim bir insan. Ona, "Bu kadar kitap okudun, üç tane sünnet-i Peygamber'i söyler misiniz?" diye sordum. Birincisi sade yaşamak, dedi. Peygamberimizin de içinde olduğu meclise gelen yabancı biri, peygamber hanginizdir, diye soruyordu. Hikâye burada bitiyor zaten.

Gerçekten bir Peygamber aşığı olan Hz. üstad, ömrü boyunca sade yaşadı. Terekesi, sadece her daim yanında taşıdığı sepeti oldu. Birçok noktadan üstada eleştiri getirenler, onun hayatı noktasında, zühdü, takvası ve hediye kabul etmeyişi noktasına hiç ilişemediler. İnandığı gibi yaşamak ve yaşadığını yazmak, tevilsiz ve tavizsiz bir irade ve dava adamına işaret eder.

Üstadın hassas olduğu diğer bir husus da usûl meselesidir. Müspet hareket, onun hayatının her dönemine sinmiştir. Divan-ı Harp'te "Sen de şeriat istemişsin?" sualine verdiği cevap, bunun belki de ilk örneği. "Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilalcilerin isteyişi gibi değil."

Peki, şeriat nasıl istenir? Şarktaki isyan hareketlerine karşı verdiği cevapta saklı bu. "Millet irşad ve tenvir edilmelidir." Aynı hususu 1911'de aşiretleri gezerken onların sorduğu "Neden makine-yi ahval güzel işlemiyor?" sualine verdiği cevabın sonuna doğru da buna işaret ediliyor.

"Demek şeriatı isteyenler iki kısımdır. Biri, muvazene ile zarureti nazara alarak, müdakkikâne, meşrutiyeti şeriata tatbik etmek istiyor. Diğeri de muvazenesiz, zahirperestâne, çıkılmaz bir yola sapıyor."

Üstad, çıkılmaz yollara girmiyor. Tahribatın manevî ve iman esaslarına ilişmek tarzında olduğunu görüyor ve seziyor. Bunu anlamak için, azıcık dikkat ve yapılanlara basiretle bakmak yetiyordu zaten. "Dalâletten telezzüz eden mütemerritlere" bir şey anlatmak zordu. Üstad daha çok, kurtulmak isteyen fakat yol bulamadığından mütehayyir kalanlara hakkıyla nur göstermenin peşindeydi.

"Bin seneden beri iman ve Kur'an aleyhinde terâküm eden Avrupa filozoflarının itirazları ve şüpheleri (devletin zayıflamasıyla) yol bulup ehl-i imana hücum ediyordu." Üstad medreselerdeki çürümeyi, çaresizliği de bizzat görmüştü. İşte, bütün bu çürüme ve küllî hücumlara karşı üstad, kuyumcu hassasiyetiyle bir hizmet tarzını Barla'da başlatıyordu. Eski Said döneminde bir ehemmiyeti düsturu olan mukabelesiz hediye kabul etmeme düsturunu da sürdürüyordu.

Buna mukabil, "dünyevî hediyelerin binlerine mukabil" diye tarif ettiği bir hediyeyi kabul ediyor? Nedir peki o hediye? Van'da Nuh Bey ve Molla Hamide yazdığı mektupta kendi lisanından aktaralım.

"Hem size gönderdiğim risaleleri muhafaza etmek ve sahip çıkmak ve benim yerimde onları himaye etmek, bin lira kıymetinde bana karşı büyük bir hediyedir. Çünkü netice-yi hayatımı ve vazife-i vataniyemi o havalideki kardeşlerimin uhuvvet ve muhabbetlerine karşı, borçlarımı eda eden o risalelere ciddi sahip çıkmak, tam muhafaza etmek ve ehline yetiştirmeye vasıta olmak öyle bir hediyedir ki dünyevi hediyelerin binlerine mukabildir."

Evet dostlar, üstad sağ olsaydı, ona hediye vermek istemez miydiniz? Fırsat kaçmadı. Risale-i Nur'a ciddi sahip çıkmak, bu hakikatlerin neşrine çalışmak, ona verilecek en büyük hediyedir. Bırakalım bu günümüzü, bu ayda, bu senede hediyemizi gönderebildik mi?

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum