Bediüzzaman ve Yeşilay Cemiyeti

Ülke ağır bir savaştan mağlup çıkmış, topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiş. Elde avuçta hiçbir şey yok. Otuz milyon nüfusun dört milyonu şehit verilmiş. Kalan nüfusun büyük çoğunluğu kaybedilen topraklarda kalmış. Halk perişan, adeta toplumun yağı gitmiş ayranı kalmış.

Bediüzzaman Said Nursi bu savaşta doğu cephesinde Ermenilere ve Ruslara karşı büyük mücadele vermiş, talebelerinin çoğu şehit olmuş, bir kısmı da esir ve sürgün nedeniyle kendisinden ayrılıp başka yerlere gitmiş. Kendisi de yorgun bir şekilde, ayağı da kırık bir vaziyette sürgüne gitmiş. Tam iki yıl dört ay sürgünde, esir kampında, gurbette, düşman topraklarında çileli bir hayat geçirmiş.
Firar etmiş… Dil bilen en dehşetli ajanların yapamadığını yaparak üç aylık zorlu bir seyahat ile nihayet İstanbul’a gelmiş.

Gören çocukları ihtiyarlatan savaşın ağır yorgunluğu,  ülke toprakları ile birlikte dostlarını ve talebelerini kaybetmenin engin hüznü ve esarette çektiği çilelerin izini henüz silemediği bir halet-i ruhiye içinde dünya cenneti İstanbul’da, ama savaşın şiddetle devam ettiği yıllarda…
Çile ızdırap ve mücadele adamı Bediüzzaman Said Nursi’nin bütün bu çektiklerine rağmen vatan müdafaasında zerre taviz vermeden en ön safta yer almaya devam ettiğini görmekteyiz.

Darül Hikmet-il İslami’ye azalığı ve Yeşilay Cemiyeti kurcu üyeliği onun bu mücadelede ne denli aktif olduğunun göstergesidir.

Ülke işgal altında olmanın yanında manevi tahribatında yoğun yaşandığı bir dönem…  Müslümanları maddi olarak çökerttiği halde manevi cephesinde hiçbir gedik açamaması düşmanı hayli telaşa sevk etmiş olacak ki, bu hal düşmana manevi tedbirler almaya ve bu necip milleti içten çökertmeye yönelten işler yapmaya sevk etmiş. Tiyatro ve sinemayı kötüye kullanıp, dans gibi ifsat aletlerini sokmanın yanında limanlara yanaşan gemilerle de tonlarla içki ve uyuşturucu bırakarak ruhen çökertmeyi hedef almış.

Çoğu önderlerini ve cengâverleri ile maneviyat adamlarını kaybetmiş, mağlubiyetin verdiği eziklik ve her şeyini kaybetmenin psikolojik durumunu yaşayan bu insanların içkiye çok rahat bir şekilde yönelmeleri kaçınılmazdır. Nitekim öyle de olmuş ve gelen bu içkiler hızla tüketilmeye başlamış. Gençler bu şekilde ifsad edilir olmuş.

Bunu gören vatanperver bir kısım insan baş başa vererek bu tahribata dur demeye çalışmışlar. Bunun için Yeşilay Cemiyeti’ni kurmuşlar ve aldıkları kararlar ile etkili ve yetkili kurumları harekete geçirmeyi başarmışlar. Ve bu sayede birçok tedbirin alınmasına da neden olmuşlar.

Bediüzzaman Hazretleri’nin kendine has o külli hizmetinin (Risale-i Nurları telif gibi) yanında bu kabil işleri de ihmal etmediğini görüyoruz. Böyle bir cemiyetin kurucuları arasına girerek yapılan hayırlı hizmete destek vermesi onun bu ülkeyi ne kadar sevdiğinin en önemli göstergelerinden biridir. Aynen Resulullah’ın (sav) Mekke’de kurulan Hilfül-Fudul (hayırlı antlaşma) cemiyetine dahil olması gibi…

Bununla birlikte, mağlubiyetin ağır şartları ve düşmanın her tarafı işgal etmiş olmasının verdiği ruhi ve fikri baskısına rağmen asırlara ışık tutacak Risale-i Nur Külliyatının fidanlığı hükmündeki Mesnevi-i Nuriye’yi Arapça olarak telif edip basması…

Kendi ifadesi ile “Yeni Said’in en evvel hakikatten şuhud derecesinde kalbine zahir olan ve Arabi ibaresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubab, Zühre, Şule ve onların zeyillerinden ibaret büyükçe bir mecmua”yı (Emirdağ Lahikası Sh. 40) o ağır şartlarda aldığı maaşlarla bastırarak meccanen dağıtması.
Sanırım zoru başarmak buna denir. Hiçbir hal ve şart onu davasını anlatmaktan ve davası için mücadele etmekten men etmiyor.

Kendi ifadesi ile, “Emniyet müdürü hesabına beni konuşturan bir polise, 'Eğer bin müdde-i umumî ve bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umumiyeye hizmet etmemişsem-üç defa-Allah beni kahretsin' dedim." (Lemalar Sh. 259) diyor.

Evet o Zat maddi manevi bu ülkeye çok hizmet etmiş, çok şeyler kazandırmış. Adeta yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, yaşamamış yaşatmıştır. Karşılığında çok büyük eza ve cefalar çekmiştir.
Ama yine kendi ifadesi ile  “Yirmi sekiz sene çektiğim ezâ ve cefalar ve mâruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musibetler hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ithamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara, hepsine hakkımı helâl ettim” (Emirdağ L. Konuşan Yalnız Hakikattir) diyerek toplumu minnet altında bırakmama nezaketini de göstermiştir.

Allah ondan razı olsun… Mekanı cennet olsun Amin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum