Bediüzzaman: O burhan-ı nâtık (asm), âdetâ kâinatın şeklini değiştiriyor

Bediüzzaman: O burhan-ı nâtık (asm), âdetâ kâinatın şeklini değiştiriyor

İnsanı, bütün hayvanatın madununa düşüren, insanın hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacı

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin NURUN İLK KAPISI adlı eserinden bölümler.)

On dördüncü ders

DÖRDÜNCÜ REŞHA

O burhan-ı nâtık, öyle bir ziya-yı hakikat neşreder ki, âdetâ kâinatın şeklini değiştiriyor. İşte onu dinlemediğin vakit bak: Kâinat, bir matemhane-i umumî hükmünde; mevcudatı birbirine ecnebî, belki düşman; câmidâtı dehşetli cenazeler; bütün zevilhayatı zeval ve firakın sillesiyle ağlayıcı yetimler hükmünde görürsün.

Şimdi o zâtın neşrettiği nur ile bak, o matemhane-i umumî, şevk ve cezbe içinde bir zikirhaneye inkılâp etti. O ecnebî, düşman mevcudat, birer dost, birer kardeş şekline girdi. O câmidât-ı meyyite-i sâmite, birer mûnis memur, birer musahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. O ağlayıcı, şekvâ edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir sûretini giydi. Ve kâinattaki harekât ve tenevvüât ve tagayyürât, mânâsızlıktan ve abesiyet ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubat-ı Rabbaniye, birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer merâyâ-yı esma-i İlâhiye ve âlem dahi, bir kitab-ı hikmet-i samedaniye mertebesine çıktılar.

İnsanı, bütün hayvanatın madununa düşüren, insanın hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacı, hem insanı bütün hayvanlardan daha bedbaht hâle getiren, vasıta-i nakl-i hüzün ve elem-i havf ve gam olan insanın aklı o nur ile nurlandığı vakit; insan, bütün hayvanat, bütün mahlûkat üstünde, o nurlanmış acz ve fakr ve akıl ile, niyaz ile, nâzenin bir sultan; ve fizar ile, nazdar bir halife-i zemin olur. Demek, o muarrif burhan-ı natık olmazsa, kâinat da, insan da, hatta herşey de hiçe iner. Elbette böyle bir bedi' kâinatta, böyle bir muarrif zât elzemdir. Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır.