Bediüzzaman: Nurlar, sırran tenevveret sırrıyla, perde altında daha ziyade işliyor

Bediüzzaman: Nurlar, sırran tenevveret sırrıyla, perde altında daha ziyade işliyor

Kardeşim, ben de senin fikrindeyim ki, Nur hizmeti için kader-i İlâhî seni gezdiriyor

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin BARLA LAHİKASI eserinden bölümler.)

Bismillahirrahmanirrahim

بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ الْفِرَاقِ

Aziz, sıddık, muhlis, halis kardeşim,

Evvelâ: Sizin bayramınızı ve nurlarla ciddî iştigalinizi ve daima birinciliği Nur dersinde ve sadakatinde muhafaza etmenizi, bütün ruh u canımla tebrik ederim.

Saniyen: Hiç merak etme, seninle muhabere mânen devam eder. Bütün mektuplarımda "Aziz, sıddık kardeşlerim" dediğim zaman, muhlis Hulûsi saff-ı evvel muhatapların içindedir.

Salisen: Nurlar pek parlak ve galibane fütuhatı geniş bir dairede devam ediyor. Sırran tenevveret sırrıyla, perde altında daha ziyade işliyor. İki makine, bin ve beş yüz kalemli iki kâtip olmasıyla, inşaallah zemin yüzünü de ışıklandıracak derecede ders verecek.

Kardeşim, ben de senin fikrindeyim ki, Nur hizmeti için kader-i İlâhî seni gezdiriyor. En muhtaç yerlere sevk eder. Hususan, o havali, memleketim, güzel levha-i hakikatin lâhikalarına geçirmek için, Nur şakirtlerine gönderdik. O civarda Nurlarla alâkadar zâtlara selâm. Biraderzadem Nihad'ın gözlerinden öperim. O da babasıyla beraber daima duamdadır.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Seni unutmayan hasta kardeşiniz Said Nursî

***

Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi'nin bir fıkrasıdır.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ

Kıymettar Üstadım, efendim,

Çeşm-i im'ânımla kıldım, Risale-i Nur'a nazar
Yoktur imkân yaza mislin, efrâd-ı beşer.

Elfaz, bu ne mânâ, bu ne üslûb-u hasen,
Okudukça müncelî olmakta, daim bir hüsün.

Bârekâllah, ey mukaddes nur-u Hüdâ,
Sendedir envâr-ı tevfik-i İlâhî, rûşenâ.

Âfitâbın nuru zâildir, bu nur emân verir,
Subh-u mahşerde uyûn-u mü'minîne incilâ.

Her harfi şem'a-i feyz-i İlâhî, cilveger,
Zevk alır baktıkça insan, bütün eşyadan geçer.

Eyliyor tâlîm-i imân-ı tahkikî cümle âleme,
Kim okur sıdkla, iner feyz-i Rahmân kalbine.

Hall eder tılsım-ı kâinatı, her harfi dünyaya değer,
İlm-i nâfidir, yazılır ecr-i cezîl, tâ kıyamet bîkeder.

Hâsılı, bilcümle meknûzât-ı hikmet-perverin,
Her biridir ehline, bir âfitâb-ı Hak-nümâ.

İlâhî bihakkı Esmâikel-Hüsnâ,
Tâ kıyâmet münteşir olsun, uyûn-u ehl-i Hak bulsun cilâ.

Ey müellif-i Risale-i Nur, ger edersin iftihar becâdır,
Gıpta ederse cümle ihvânın sana, çok sezâdır.

Çünkü eyledin iman-ı tahkike bir memer,
Elde ettin şâh-ı eserle zuhr-i yevmi'l-mefer.

Bilirim değilsin enbiyadan bir nebî, HAŞİYE
Lâkin elinde nedir bu nur-u muteber?

Feyzi yâ sen etme tatvîl-i kelâm,
Eyler elbet ehl-i irfan, arz-ı tahsîn-i eser.

Fakir talebeniz Küçük Hüsrev

HAŞİYE: Mevlânâ Câmî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hakkında demiş: مَنْ چِه كُويَمْ دَرْوَصْفِ آنْ عَالِى جَنَابْ ﱳ نِيسْتْ پَيْغَمْبَرْوَلِى دَارَدْ كِتَابْ (O yüce zâtı tavsif etme konusunde ben ne söyleyeyim? Peygamber değildir, fakat Kitabı vardır.) Câmî'nin bu fıkrasının meâline işaret etmek istiyorum.

Mehmed Feyzi