Bediüzzaman: Marazımız atalet, cehalet ve sû-i ahlâktır

Bediüzzaman: Marazımız atalet, cehalet ve sû-i ahlâktır

Siz de meşrutiyeti meşruiyet ünvanı ile tavsif ve telâkki ve telkin ediniz, tâ ki o bâtılı tekzib edesiniz

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ adlı eserinden bölümler.)

MAKALE - 5

Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, 6 Kânun-ı Evvel 1324 19 Aralık 1908 Sayı: 3. Nüshası Sayfa 20-22

BEDİÜZZAMAN SAİD-İ KÜRDÎ'NİN MEBUSANA HİTABI

يَٓا اَيُّهَا الْمَبْعُوثُونَ اِنَّكُمْ لَمَبْعُوثُونَ لِيَوْمٍ عَظ۪يمٍ

Ey mebusan-ı ahali, hukukullah tabir olunan menafi-i umumiyeyi bostan-ı medeniyette Mebus-u İlâhî'nin aynü'l-hayat şeriatıyla iska ediniz, tâ ki medeniyetimiz bu hayat ile gençliğini ebedileştirsin ve adalet-i ilâhiye de hakkıyla tezahür etsin. Zira adalet-i ilâhiye arş-ı şeriatta tecelli ediyor. Oradan nazil olan ahkâmı düsturu'l-amel yapınız; tâ ki hukukullahta izinsiz tasarruf lazım gelmesin. Sahib-i hakkın izni olmasa tasarruf caiz olmaz. İnsanlar hür oldular, lâkin yine ibadullahtırlar.

İstibdat denilen dîv-i derrendenin pençe-i gaddarında hanım-ı hatime-i edyan, sükut ile ibka edilmiş idi. Şimdi elbette, taht-ı medeniyette oturan ve efkâr-ı umumî denilen süleyman-ı meşrutiyetin engüşt-i mübarekine, her hasiyet-i teshire malik nigin-i şeriat-ı garra lâyık görülecek. Evet bunu layık görünüz, fiilen de tebrik ve inkıyad ediniz. Bırakmayınız, meşrutiyetin yed-i adilânesine yakışan o seyfullah-ı beyzaya istibdadın pis pençesi ilişsin ve ağrazına vesile ederek o mübareki lekedar etmesin.

Milyonlarca dahilerin nüsus-u katıadan istihracıyla şecere-i tuba gibi teşaüb etmiş ve siyaseten ve maslâhaten hangisinin hangi meselesine temessük caiz bulunmuş

وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍٍ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍٍ sırrını tefsir eylemiş olan mezahib-i erbaadan o define-i bîpayan ve bîintiha, o cevahir ile memludur. Ya, o Şeriat-ı Garradan ahkâm-ı adile ve hakaik-i ulviyeyi düstur olmak üzere tanzim için hamele-i şeriatın efkâr-ı umumiyesine müracaat ediniz. Tâ ki, meşrutiyetteki hakaiki ve Kanun-u Esasîdeki ahkâmı daha mükemmel, daha vazıh şeriat-ı garradan istihrac ve tanzim etsinler. Nasıl ki az himmetle Mecelle-i Ahkâmı tanzim ettiler. zira hablü'l-metin-i hayatımız olan ittihad-ı umumî bununla tahakkuk edecek ve kuvvet bulacaktır.

Şimdiye kadar şems-i İslâmiyet sehab-ı muzlim-i istibdad ile ve onun neticesi olan sû-i ahlâk ve za'f-ı diyanetle mestur ve münkesif ve makes olan kamer-i medeniyet, haylulet-i cehalet ve vahşet ile münhasif olduğundan, hâşâ, din-i İslâm müsaid-i istibdad ve atalet olduğuna dair bazıları için bir zann-ı batıl hasıl olmuştur.

اَلْحِكْمَةُ ضَالَّةٌ الْمُؤْمِنِ اَخَذَهَا اَيْنَمَا وَجَدَهَا bir şeriatta esas olsa, acaba ne senedle, ne suretle mani-i terakki olur.

Siz de meşrutiyeti meşruiyet ünvanı ile tavsif ve telâkki ve telkin ediniz, tâ ki o bâtılı tekzib edesiniz. Yoksa başka vicdanî dinlere kıyasen şeriatı siyasetten tecrid ile o zann-ı bâtılı tasdik etmeyiniz. Zira dinimiz nasıl ki manevî ve vicdanî ve uhrevî ve naklîdir, maddî ve siyasî ve aklî ve meaşı tanzim ve temin ediyor. Bazı Avrupa muhakkikleri demişlerdir ki: "Bazı aktardaki insanların daire-i medeniyete duhullerine vasıta-i yegâne, İslâmiyettir." Müslümanların lahm u demlerine karışmış olan din-i İslâm, onların hissiyat ve efkârında müessir ve vicdanlarında sultan-ı muta olduğundan şimdi esas-ı terakkiyi metin bir esasa istinad ettirmek için efkâr ve ezhan meyanında seyyale-i elektrikiye gibi cereyan eden mesail-i diniye ile vicdanlarıyla muhabere ve neşredilsin.

Hem de etfalın talimi kasrî ve cebrîdir. Etfala benzeyen akvamın terbiye ve talimleri de cebrî gibi olacaktır. Bu zaman-ı hürriyette kasır, şevk ve muhabbet olacaktır. Ve o şevk-i hakikiyi tevlid eden, vicdanlarından çıkan sada-yı diyanettir. Ve onu tehyic eden hasiyet, ruhanî manyetizmaya malik olan şeriat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) emr-i nafiziyle olacaktır. Kürdistan, Arabistan, Arnavutluk'ta gezenler, bu müddeada tereddüt etmezler. Onların ezhanını ruhanî manyetizma ile manyetizmelendirmek ancak şeriat namıyla olacaktır. Marazımızı teşrih edelim, ona göre deva arayalım. Marazımız atalet, cehalet ve muhalefet-i şeriatla hasıl olan sû-i ahlâk ve onların neticeleri olan fakr u zaruret ve irtikâb-ı hile ve başka nam ile sirkat-ı âlenidir. Âlem-i medeniyet, bu seyyiatın izalesini bizden istiyorlar.

Diyaneti zayıflaştırmakla tedavi, parmaktaki cerihanın tedavisi için göz çıkarmağa benzer. Zira milletin kalb hastalığı za'f-ı diyanettir.