Bediüzzaman: Kimsenin haddi yoktu Kur'an'ın o beyânından sonra beyâna kalkışsın!

Bediüzzaman: Kimsenin haddi yoktu Kur'an'ın o beyânından sonra beyâna kalkışsın!

Ruh; bekâya mazhar olmak daha ziyâde lâyıktır

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Nokta adlı eserinden bölümler.)

Dördüncü Maden

Ruha -masdar itibariyle- bir derece müşabih ve yalnız vücud-u hissî olmayan, envâda hükümran olan kavânine dikkat edilse görünür ki; şayet o kanun vücud-u hâricî giyse idi; o nev’in birer ruhu olurdu. Hâlbuki dâima bâki, dâima müstemir, hiçbir tegayyürat onların vahdetine tesir etmez. Ruh ise, âlem-i emirden gelen bir kanun-u zîşuur, bir nâmus-u zîhayattır ki; Kudret-i Ezeliye ona vücud-u hâricîyi giydirmiş. Demek nasıl ki sıfat-ı iradeden ve âlem-i emirden gelen şuursuz kavânin, dâima bâki kalıyor. Aynen onların kardeşi ve onlar gibi Sıfat-ı iradenin tecellîsi olan, âlem-i emirden gelen ruh; bekâya mazhar olmak daha ziyâde lâyıktır. Çünkü zîvücud ve zîhakikat-i hâriciyedir. Daha kavîdir, çünkü zîşuurdur. Daha dâimîdir, çünkü hayydır, zîhayattır.

Ey birader! Zihni iz’âna, kalbi kabule ihzar etmek için şu dört makamdaki nükâtı fehmetmiş isen; işte bak maksada giriyoruz!

İşte Kur’ân-ı Kerim ve Furkân-ı Hakîmin cennetine gir! Bak haşr-i cismânîyi kemâl-i vuzuh ile ve Cennet ve Cehennemin ahvâlini Beyân-ı Mu’ciz ile sana gösteriyor. Kimsenin haddi yoktu; o beyândan sonra beyâna kalkışsın!

1 !لَيْسَ بَعْدَ بَيَانِ الْقُرْاٰنِ بَياَنٌ

2 !نَعَمْ، اِذَا طَلَعَتِ الشَّمْسُ اِخْتَفَتِ النُّجُومُ وَانْطَفَتِ السُّرُجُ

Bak menzilgâh-ı dünyada a’sârnişîn olan ecyâlin sufûfuna hitaben kâinatı zelzeleye getiren şu hutbe-i ezeliyeyi dinle!

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْزَالَهاَ - وَ اَخْرَجَتِ اْلاَرْضُ اَثْقَالَهَا - وَقَالَ اْلاِنْسَانُ مَالَهَا - يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْباَرَهَا - بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا - يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتاَتاً لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْ - فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ - وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ3 

وَبَشِّرِ الَّذِينَ اٰمَنُو وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقاً قَالُوا هٰذَا الَّذِى رُزِقْناَ مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فِيهَۤا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ4

Said Nursi

masdar : birşeyin kökü, çıkış yeri; kaynak
müşabih : benzeyen, benzer
envâ : türler, çeşitler
kavânin : kanunlar
müstemir : devamlı, sürekli
tagayyürat : başkalaşmalar
âlem-i emir : Cenâb-ı Hakkın emirler âlemi; emirler ve kanunlar dünyası
kanun-u zîşuur : şuur sahibi kanun
nâmus-u zîhayat : hayat sahibi yasa
zîvücut : varlık sahibi
zîhakikat-i hâriciye : dış dünyaya ait gerçeklik sahibi
iz’ân : şüphesiz ve kesin şekilde inanma
nükât : nükteler; ince mânâlar
kemâl-i vuzuh : tam bir açıklık
beyân-ı mu’ciz : mu’cizevî açıklama; açıklamaları mu’cize olan ve bir benzer açıklamayı yapmaktan başkalarını âciz bırakan Kur’ân’ın beyanı
menzilgâh-ı dünya : dünya durağı, dünya hanı
a’sârnişîn olan : asırlar içinde oturmuş olan
ecyâl : nesiller
sufûf : saflar

1 : Kur’ân’ın beyânından sonra artık beyân yoktur. 
2 : Evet, Güneş doğduğu zaman yıldızlar gizlenir, kandiller söner! 
3 : “Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan ‘Ne oluyor buna?’ der. O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir. O gün insanlar yaptıklarının karşılığını görmek için hesap yerinden bölük bölük dönerler. Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa onun mükâfatını görür. Kim zerre kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür.” Zilzâl Sûresi, 99:1-8. 
4 : “İman eden ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, ‘Bu daha önce yediğimiz rızıktandır’ derler. Rızıkları, dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için ter temiz kadınlar vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.” Bakara Sûresi, 2:25.