Bediüzzaman: Kâinatta iki kök var ki Cennet-Cehennem olacaklardır

Bediüzzaman: Kâinatta iki kök var ki Cennet-Cehennem olacaklardır

Esbab-ı tagayyür bulunsa da, vâridat ve masârif mabeynindeki nisbet, müstekardır

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin NOKTA RİSALESİ adlı eserinden bölümler.)

ÜÇÜNCÜ NOKTA

Ölecek âlemin dirilmesi mümkündür. Zira Birinci Makamda geçtiği gibi, kudrette noksan yok, gayet kavî muktazî var. Mesele ise mümkinattandır.

Evet, kâinatta dikkat edilse görünür ki; içinde iki unsur-u esasî var, her tarafa uzanmış. İki kök var ki; tahassul ve temerküz ile ebedîleşse, Cennet-Cehennem olacaklardır. Cennet-Cehennem ise, şecere-i hilkatten ebed tarafına tedellî eden dalının iki meyvesidir. Ve silsile-i kâinatın iki neticesidir. Ve seyl-i şuûnâtın iki mahzenidir. Ve ebede karşı cereyan eden mütemevvic mevcudatın iki havzıdır. Ve lütuf ve kahrın iki tecellîgâhıdır. Ki dest-i kudret, bir hareket-i şedide ile kâinatı çalkaladığı vakit, o iki havz mevadd-ı münâsibiyle dolacaktır.

Hakîm-i Ezelî, inayet ve hikmet-i ezeliyesinin iktizâsıyla şu dünyayı tecrübe ve imtihana meydan olmak için yarattı. Tecrübe ve imtihan neşvünemâya sebeptir. O neşvünemâ, istidâdâtın inkişafına sebeptir. O inkişâf, kabiliyatın tezahürüne sebepdir. O tezahür, hakâik-i nisbiyenin zuhuruna sebeptir. O hakâik-i nisbiye, ahirette hakâik-i hakikiyeye inkılâb ettiği gibi; dünyada da bütün kâinatın revabıtı ve tutkalı hükmünde olan meratib-i nisbiyenin takarruruna sebeptir.

İşte bu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, cevahir-i âliye, hazefât-ı sâfileden tasaffi eder. Vaktâ ki bunun gibi çok hikem-i dakika için âlemi bu sûrette irade etti. Şu âlemin tagayyür ve tahavvülünü de irade etti. Şu tahaavvül ve tagayyür için ezdadı birbirine karıştırdı. Mazarratı menafia mezc, darrı nef'a derc; şurûru hayrata mütedahil, mekàbihi mehasinle müçtemi halk ederek; şu ezdadı dest-i kudret yoğurarak kâinatı kanun-u tebeddül tagayyüre ve namus-u tahavvül ve tekâmüle tâbi kıldı.

Vaktâ ki, meclis-i imtihan kapandı. Vakt-i tecrübe bitti. İnâyet-i ezeliye te'bid için ezdâdın tasfiyesini istedi. Hulûd için esbab-ı tagayyürü ve mevadd-ı ihtilâfı tefrik etmek istedi. İşte bu tasfiyenin neticesinde, Cehennem bir cism-i muhkem ile, aşiretiyle meşhun olarak hitab-ı وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ 1'ye mazhar oldu. Hem Cennet bir cism-i müebbed-i müşeyyed ile kendi esasatıyla tecellî ederek taifesi فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ 2 hitab-ı teşrifîyeye mazhar oldu. Münasebet, şart-ı intizamdır. İntizam, sebeb-i devamdır. Hakîm-i Ezelî iki menzilin sâkinlerine kudret-i kâmilesiyle öyle bir vücud-u müstekar verir ki, hiç inhilâl ve tegayyüre mâruz kalamaz. Zira inkıraza müncer olan tegayyürün esbabı bulunmaz. Esbab-ı tagayyür bulunsa da, vâridat ve masârif mabeynindeki nisbet, müstekardır. Hâlbuki şu dünyada inkırâza müncer olan tegayyürün sebebi; bedendeki terekküb ve tahlil mabeynindeki nisbet, istikrarsız olduğu içindir.

DÖRDÜNCÜ NOKTA

Şu mümkin vâki olacaktır. Başta Kur'ân-ı Kerim bütün kütüb-ü semâviye bunda müttefiktir. Zât-ı Zülcelâlin evsâf-ı celâliye ve cemâliyesi bunun vukuuna tecelliyâtıyla delâlet ederler.

Dipnot-1: "Ayrılın bir tarafa bugün, ey suçlular!" Yâsin Sûresi, 36:59.
Dipnot-2: "Daimî kalmak üzere Cennete giriniz." Zümer Sûresi, 39:73.