Bediüzzaman: Dehşetengiz olan Ceziretü'l-Arab'da otur, dikkatle temaşa et!

Bediüzzaman: Dehşetengiz olan Ceziretü'l-Arab'da otur, dikkatle temaşa et!

O şeriat dahi tevessü ederek ebede teveccüh eder

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ŞUÂÂT RİSALESİ adlı eserinden bölümler.)

Beşinci Şuâ

Sahife-i müstakbelde rub'-u nev-i beşerin ruhunda hükümran olmuş mesele-i şeriatı mütalaa edeceğiz. Öyle ise dört nükteyi nazar-ı dikkatten dûr etmemelisin!

BİRİNCİSİ: Bir şahıs, dört veya beş fende meleke sahibi mütehassıs olmaz. Meğer hârika ola...

İKİNCİSİ: Mesele-i vâhide iki mütekellimden sudur eder. Birisi mebde ve müntehasını ve siyak ve sibaka mülâyemetini ve ahavatiyle nisbetini ve mevzi-i münasibde istimâlini, yani münbit bir zeminde sarfını nazara aldığı için o fende olan meharetine ve melekiyyetine ve ilmine delâlet ettiği halde; öteki mütekellim, şu noktaları ihmal ettiği için, sathiyetine ve taklidiyetine delâlet eder. Hâlbuki kelâm, yine o kelâmdır.

ÜÇÜNCÜSÜ: İki asır evvel hârika sayılan keşif, bu zamana kadar mestur kalsaydı; tekemmül-ü mebadî cihetiyle bir çocuk da keşfedebildiğini nazara al! Sonra on üç asır geriye git! O zamanların tesiratından kendini tecrid et!

Dehşet-engiz olan Ceziretü'l-Arab'da otur; dikkatle temaşa et! Görürsün ki; ümmî, tecrübe görmemiş, zaman ve zemin yardım etmemiş, tek bir adam—ki yalnız zekâya değil, belki gayet kesir tecârübün mahsulü olan—fünunun kavâniniyle öyle bir nizam ve adaleti tesis ediyor ki, istidad-ı beşerin kàmeti, netaic-i efkârı teşerrübünden tekebbür ederse; O şeriat dahi tevessü ederek ebede teveccüh eder.

Kelâm-ı Ezelîden geldiğini ilân etmekle beraber, iki âlemin saadetini temin eder. İnsaf eder isen; yalnız o zamanın insanlarının değil, belki nev-i beşerin tavkı haricinde göreceksin. Meğer evham-ı seyyie, senin şu tarafa müteveccih olan fıtratının tarfını çürütmüş ola...