Bayramın değerini bilelim

Hayret. Dün sona eren Ramazan ayını, hayatımızı zehir edecek 'dinci terör', 'irtica', 'oruç cinayeti' türü sözcüklerin belirlemediği bir güzel ortamda geçirdik. Gerçekten büyük hayret. Son yirmi - otuz yıldır, her Ramazan, kalıp sözcüklerin eşlik ettiği karanlık bir atmosferde başladı, gelişti ve hayatımızı biraz daha karartarak sona erdi.

Neredeyse hemen hiçbir olumsuz haberin zehirlemediği ilk Ramazan'dı dün sona eren...

Bugün bayram. Ağız tadıyla karşıladığımız bu bayramın değerini bilelim.

Türkiye bir süreden beri ancak 'normalleşme' sözcüğüyle karşılanabilecek bir süreci yaşıyor. 'Normalleşme', Türkiye açısından, 'korkularıyla yüzleşme' anlamına geliyor. Cumhuriyet, bir imparatorluğun tasfiyesiyle kurulduğu için, kendisini 'güvende' hissetmiyordu ve bu yüzden de belli başlı tehditlerden 'korkması' için sebepleri vardı.

Osmanlı'nın çöküşüyle sonuçlanan dönemin en önemli karakteristiği 'din' kurumuydu ve Cumhuriyet'in kurucu kadrosu, hiç değilse kadronun etkili bir bölümü, geçmişle bu alanda da kesin kopuşu sağlamadan yeni devletin ayakta tutulamayacağı endişesindeydi. 'İrtica' sözcüğüyle simgelenen 'korku' o endişeyi yansıtıyor...

Cumhuriyet kurulduktan kısa süre sonra yaşanan 'Şeyh Said isyanı' yeni devleti kuran birlik ve beraberlik görüntüsünü sona erdiren ve etkilerini günümüze kadar sürdüren bir başka 'korku'yu fitilledi. Bazan 'bölücülük', son yıllarda da 'PKK' adlarıyla simgelenen 'etnik sorun' hepimizin zihniyet dünyasını karmakarışık hale getirdi.

Bir de 'komünizm' derdi vardı Türkiye'nin ve ona dayalı 'sol korkusu'; Cumhuriyet'in kurulduğu dönemin Rusya'nın Sovyetler Birliği'ne dönüştüğü günlere denk gelmesi, sonradan patlak veren 'Soğuk Savaş' yıllarında Türkiye'nin 'Hür Dünya' denilen ülkeler safında yer alması ve cephe ülkesi konumunu üstlenmesi... Bütün bunlar, ancak Berlin Duvarı yıkıldıktan, Sovyet sistemi çöktükten ve Turgut Özal gibi bir 'vizyoner' devlet adamı yasalarda değişikliği göze aldıktan sonra solun artık 'tehdit' olarak görülmemesini getirdi.

Sol/komünizm zaman içerisinde korku listemizden düşse de, 'irtica' ve 'etnik bölücülük' varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Yaşadığımız olaysız Ramazan ve bu ay boyunca yaşatılan 'açılımlar' Türkiye'nin iştahını kapatan, atılım hamlelerini sakat bırakan son iki korkusundan da kurtulabileceğine işaret ediyor.

'İrtica' sözcüğünün hiç işitilmediği ilk Ramazan, kökeni neredeyse 150 yıllık 'irtica' korkusunu yenebileceğimiz umudunu veriyor.

“Bedeli ne olursa olsun” kararlılığıyla hükümet tarafından sürdürülen 'demokratik açılım', amacına ulaşırsa, neredeyse bütün Cumhuriyet dönemini teyakkuzda geçirmeyi zorunlu kılan bir büyük korkumuzu daha geride bırakabiliriz.

Üç kez üstüste seçilmeyi başarmış tek ABD Başkanı olan Franklin D. Roosevelt -kısaca FDR-, başkanlığı devralma töreninde yaptığı konuşmada, Amerikan toplumuna, “Korkmamız gereken tek bir şey var, o da korkunun bizzat kendisidir” demişti. 1933 yılında. O zamana kadar kendini dünya olaylarından uzak tutan, ekonomik buhranların üstesinden gelemeyen, kendine güvensiz bir ülkeydi ABD; dünya liderliğine soyunması, korkulacak şeyin korkunun kendisi olduğunu öğrenmesinden sonradır.

Türkiye için o kader ânı galiba şimdi. Korku üreten iç ve dış unsurlarla başa çıkabileceğini fark ediyor insanlarımız; hâlâ tedirginlikler var, eski şablonlarla düşünenler veya statükodan beslenenler 'korkusuz bir ülke' olma ihtimalinden korkuyorlar. Fakat o yöne doğru yürüyüşü engelleyebilecek kadar güçleri kalmadı; korkularıyla başbaşa yaşamaya mahkumlar...

Ramazan'da edilen dualar bereketine iyi bir bayram geçirelim.

Hepinizin bayramınızı kutluyorum.
Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.