Bayan Clinton'ın sorularına cevaplar 2

Cemaatlerde ne kadar Kürt var?

22 Temmuz 2009 günü ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın onayıyla Washington’dan Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’ne “Tarikatlar, Kürtler ve İslam ve Türkiye” başlıklı bir telgraf gönderildi. Taraf Gazetesi tarafından yayınlanan Wikileaks Türkiye belgeleri arasında yer alan bu telgrafta yer alan soruları cevaplamayı sürdürüyoruz. Bugün telgraftaki Kürtler ile İslamiyet ilişkisi üzerine soruları ele alıyoruz:

SORU 1: Türkiye’deki tarikatların üyelerinin ne kadarı Kürtlerden oluşuyor?

Nasıl tarikat ve İslami cemaatlerin üye ve sempatizan sayılarını kestirmek mümkün değilse, bunların içinde Kürtlerin oranı hakkında da bir şey söylemek zordur. Kaldı ki Türkiye’de Kürtlerin nüfusa oranı hakkında da çok farklı tahminler ileri sürülmektedir. Bununla birlikte Kürtlerde geleneksel olarak ülkedeki ortalamanın üstünde bir muhafazakârlık olduğu söylenir ve gözlenir. Öte yandan başta Nakşibendilik ve Kadirilik olmak üzere tarikatların öteden beri Kürtler arasında yaygın olduğu biliniyor. 20. Yüzyıl’da ortaya çıkan ve günümüzün en etkili İslami akımı olma özelliğini koruyan Nurculuğun kurucusu Said Nursi’nin de, Kürt olduğu ve bu kimliğine sahip çıktığı bilindiğinde, İslami cemaatler içinde Kürtlerin hatırı sayılır bir yere sahip olduklarını söyleyebiliriz.

SORU 2: Fethullah Gülen’in takipçileri de dahil olmak üzere, Nurcu Hareketi’ne Kürtlerin katılımı ne düzeyde? Kürtler genel olarak Gülen’e nasıl bakıyorlar?

Said Nursi’nin Kürt kökenine ve Nurculuğun Kürtler içinde yaygın olmasına rağmen Fethullah Gülen uzun bir süre Türk milliyetçisi bir tutum izledi ve Kürtlere yönelik özel bir çalışma yürütmedi. Gülen hareketi Kürtlere son yıllarda açıldı ve ağırlığı şaşırtıcı bir biçimde Irak Kürtlerine verdi. Güneydoğu’daysa öncelikle eğitim alanında kurumsallaştığı görülüyor. Buna ek olarak özellikle dini bayramlarda, ülkenin diğer köşelerinden işadamları, doktorların vb. bölgeye toplu turlar düzenleyip yoksullara bazı hizmetler sundukları dikkatleri çekiyor. PKK’nın öncülüğündeki Kürt siyasi hareketi öteden beri Gülen cemaatine kuşkuyla bakıyor. Bununla birlikte Abdullah Öcalan’ın, yakın zamanda, avukatları aracılığıyla bu harekete zeytin dalı uzatmış olduğunu hatırlatalı.

SORU 3: Nakşibendi ve diğer geleneksel tasavvufi gruplar, özellikle Gülen Hareketi ile nasıl bir il işki ve/veya rekabet içindeler? 

Dün de yazdığımız gibi, İslami cemaatler arasında çok gevşek ilişkiler vardır. Özellike zengin muhafazakârların maddi yardımlarından aslan payını almak veya zeki yoksul çocukları kendi eğitim kurumlarına kazanmak için ciddi bir çekişme söz konusudur.

SORU 4: Tarikatlar/Nurcu örgütler dindar Türklerle dindar Kürtler arasında ne ölçüde köprü oluşturuyor? Öte yandan, tarikatlar/Nurcu örgütler, Diyanet’in geleneksel Hanefi dışlayıcılığına kızarak ve kısmen de Kürt kimlik bilincinin/etnik Kürt ayrılıkçılığının körüklemesiyle, ne ölçüde retçi, “ayrılıkçı” bir İslam’ın üretildiği yerler haline geldi? Kongra-Gel (KGK) ve Demokratik Toplum Partisi (DTP) gibi laik örgütler bu eğilimlerin ne kadar farkında ve ne ölçüde bunları istismar etmeye ya da bunlara karşı harekete geçmeye çalışıyor?

Başta bazı tarikatlar olmak üzere ülke çapında yaygın İslami cemaatlerin büyük bölümü farklı etnik kökenden insanların birarada bulunduğu yapılardır ve bu yönleriyle iç barışa katkı sunarlar. Şeyhi Kürtçeyi zor konuşan bir Kürt olan Nakşibendiliğin Menzil kolu ülkenin tüm bölgelerinde örgütlü olması bakımından bu konuda çok çarpıcı bir örnektir.

Bazı durumlarda cemaat önde gelenlerinin Kürt sorununa bakışları nedeniyle sorunlar yaşandığı da olur. Örneğin geçmişte bazı Kürt Nurcular, Said Nursi’nin Kürt kimliğini öne çıkarmak için hareketin ana gövdesinden kopmuşlardı.

PKK çizgisi uzun bir süre din karşıtı/materyalist bir stratejiyi benimsemişti. Ancak son yıllarda Kürtlerde çok güçlü olan dindarlığa daha saygılı bir üslup benimsiyorlar. Öyle ki dini terminoljiye ve kimi dini ritüellere giderek daha sık ve yoğun olarak başvuruyorlar.

SORU 5: Hizbullah’ın çeşitli cephelerde yeniden ortaya çıkması, ne ölçüde Gülen’in ve/veya AKP hükümetinin “reformist” tacizlerine karşı bir İslami Kürt reddedişi temsil ediyor ya da yansıtıyor?
Hizbullah’ın “İlim” ve (geleneksel olarak şiddet uygulamayan) “Menzil” kollarının yükselişinin nedeni ne? Kürtler, Ergenekon/Derin Devlet örgütlenmeleriyle mücadele çabaları kapsamında Hizbullah’ın ve çeşitli unsurlarının geri dönüşünü nasıl görüyor?

Hizbullah’ın ortaya çıkışını AKP veya Gülen cemaatiyle irtibatlandırmak tarihi gerçeklere aykırı olur. Fakat kurucu lideri Hüseyin Velioğlu’nun Ocak 2000’de öldürülmesinin ardından yeraltından çıkıp yasal ve yarı-yasal bir strateji benimseyen Hizbullah’ın karşısına değişik vesilelerle AKP ve Gülen hareketinin çıktığı bir gerçektir. Hizbullah’ın AKP ile belirgin bir çatışma içinde olduğu söylenemez, fakat Gülen hareketinden, özellikle bu cemaatin yayın organlardaki bazı haber ve yorumlar nedeniyle rahatsız olduğunu biliyoruz. Hizbullahçıların, kendilerine karşı düzenlenen polis operasyonlarının ardında da bir şekilde Gülen cemaatini gördüklerinin de altını çizmemiz gerekir. Hizbullah’ın tekrar sahneye çıkmasının, “Hizbulkontra” endişesini dirilttiği bir gerçek olmakla birlikte, 2001 Ocak ayındaki Gaffar Okkan suiksatinden bu yana örgütün herhangi bir silahlı eyleminin bulunmadığını da hatırlatalım.

Son bir not: Hizbullah’ın Menzil kolunun İlimcilerle çatışmaların ardından büyük ölçüde yok olduğunu söyleyebiliriz.

Vatan

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum