Başka bir mezhebi taklit etmek caiz midir?

Başka bir mezhebi taklit etmek caiz midir?

Bir kimse, bir ibadeti tamamladıktan sonra, kendi mezhebine göre bu ibadetin olmadığının farkına varsa...

Taklit: Bir mesele hakkında, bir müctehidin -delilini bilmeden- ictihadına göre amel etmektir. Bir kimse, büluğ çağına girdiğinde dört mezhepten birisini taklit etmek hususunda serbesttir. Sonra istediği zaman da, muvakkaten veya sürekli olarak başka bir mezhebe geçebilir. Ancak genelde, kişi hangi beldede dünyaya gelmişse, beldesinde hakim olan mezhebi taklit etmekte ve bu mezhebe göre hayatını şekillendirmektedir.

Taklidin beş şartı vardır; bunlar şunlardır:

1. Bir meselede bir mezhebi taklit edebilmek için, o meselede, o mezhebin bütün şart ve vaciplerini bilmek gerekir. Mesela, Hanefi olan birisi, abdest hususunda Şafi mezhebini taklit edecekse, abdestin şart ve vaciplerini Şafi mezhebine göre bilmesi ve onlara riayet etmesi gerekmektedir.

2. Taklit etmek, taklit konusunun vukuundan sonra olmamalıdır. Mesela, eli kanadığı için abdesti bozulan bir Hanefi, elinin kanadığını unutarak namazını kılsa ve namazdan sonra elinin kanadığını ve abdestinin bozulduğunu hatırlasa, “Nasıl olsa Şafi mezhebinde kan abdesti bozmaz, namazım tamamdır.” diyemez. Ama eğer, elinin kanadığını namazdan sonra fark etse, bu durumda Şafi mezhebini takliden namazını iade etmez.

Bu iki hüküm arasındaki farkın sebebi şudur: Birinci vaziyetinde, elinin kanadığını ve abdestinin bozulduğunu namazdan önce biliyor ve sonra bunu unutarak abdest almadan namazını kılıyor. Burada kusur kendisine aittir. Abdestinin bozulduğuna vakıf olduğunda abdest alabilecek iken bunu tehir etmiş ve abdestsiz olduğunu unutmuştur. Kusurunun cezası olarak da namazını iade eder. Ama ikinci halde kusuru yoktur; zira namazdan önce elinin kanadığına vakıf değildir ki, tekrar abdest alma ihtiyacını hissetsin. İşte kusuru olmadığı için de, namazdan sonra Şafi mezhebinin hükmüyle amel etmesi caiz görülmüştür.

Demek bir kimse, bir ibadeti tamamladıktan sonra, kendi mezhebine göre bu ibadetin olmadığının farkına varsa, bakılır; eğer kendi kusuru ve unutkanlığı sebebi ile ibadeti bozulmuşsa, bu ameli iade eder, başka bir mezhebi taklit edemez. Eğer kusuru olmayarak iradesi dışında bozulmuş ve bozulduğunun farkına ibadeti tamamladıktan sonra varmışsa ve amel bu haliyle başka mezhebe göre sahih ise, bu ameli iade etmez.

3. Keyfi olarak ve kolayına geldiği için değil, meşru bir sebepten dolayı taklit etmesi gerekir. Yoksa sadece kolayına geleni seçmek ve mezheplerin kolay hükümlerini cem etmek, caiz olmayıp; şer’an yasaktır.

4. İmam Azam ve İmam Şafi gibi bir müctehid-i mutlakı; ya da İmam Yusuf ve İmam Muhammed gibi bir müctehid-i fi’l-mezhebi; ya da İmam Nevevi ve İmam Serahsi gibi bir müctehid-i fi’l-mesâili taklit etmelidir. Bu makamlarda olmayanı taklit etmek caiz değildir. Bu mertebeler daha önce, “Fıkıh alimlerinin dereceleri” bahsinde izah edildiğinden, burada tekrara lüzum görmüyoruz.

5. Telfik etmemek, yani mezheplerin zıt hükümlerini bir meselede toplayarak amel etmemesi gerekir. Mesela, Hanefi mezhebinde; akıllı olup büluğa eren bir kadının nikâhı için velisinin izni ve rızası şart değildir. Diğer mezheplerde ise bu şarttır. Maliki mezhebinde de, nikâh akti esnasında şahitlerin hazır bulunması şart değildir. Akitten sonra ilan etmek yeterlidir. Ama diğer mezheplerde şahitlerin hazır bulunması şarttır. Yine Şafi mezhebinde, mehri dile getirmek şart olmayıp, Maliki mezhebinden şarttır.

Şimdi bir kimse, nikâh hususunda bu üç mezhebi birleştirip telfik etse; yani, Hanefi mezhebine göre velinin izni olmaksızın, Maliki mezhebine göre şahitsiz ve Şafi mezhebine göre de mehirsiz olarak nikâh kıysa, bu nikâh geçerli değildir. Çünkü böyle bir nikâh, ne Hanefi’ye, ne Şafi’ye ve ne de Maliki’ye göre sahih değildir.

Eğer taklit, takva cihetiyle olursa bu caizdir. Mesela, abdestte niyet etmek Hanefilere göre vacip değil, diğer üç mezhebe göre ise vaciptir. Hanefi birisi, diğer üç mezhebe muhalefet etmemek için abdeste niyet ile başlarsa, bu güzeldir. Veya Hanefi mezhebine göre kadına dokunanın abdesti bozulmaz, Şafi mezhebine göre ise bozulur. Bir Hanefi, Şafi mezhebine de riayet etmek için kadına dokunduğunda abdestini tazelerse, bu güzeldir ve takvadır.

Netice olarak şöyle diyebiliriz: Bir mezhepten diğerine geçiş, kişinin muhtaç olduğu bir meselede, o mezhebi taklit etmek suretiyle olursa, bunda beis yoktur ve caizdir. Hac ve ümre yapan Şafilerin, abdestte Hanefileri taklit etmesi gibi. Çünkü tavaf ve say vazifelerinin abdestli yapılması gerekir. Şafi mezhebinde ise kadına dokunmak ile abdest bozulur. O kalabalıkta, farkında olmadan kadına dokunmak mümkün, hatta kaçınılmazdır. Her dokunuşta abdest almanın zahmetinden dolayı, Şafiler bu ibadeti yaparken Hanefileri taklit edebilirler.

Eğer taklit etmek, mezheplerin kolay taraflarını araştırmak ve ihtiyaç yokken, sırf kendi nefsinin tatmini için işine gelenleri yapmak şeklinde olursa, bu caiz değildir. Çünkü bu bizi, kabul edilmeyen “telfike” ve “mürekkep icma” ile caiz olmayan sonuçlara götürür.

Müctehid âlimler, doktorlara benzemektedir. Nasıl ki hasta olduğumuzda bir doktora gidiyor, onun tedavisini uyguluyor ve aynı anda iki üç farklı doktorun tedavisini uygulamak mümkün olmuyorsa; maddi ve manevi hastalıklarımızın ilaçlarını, Kur’an ve sünnet eczanesinden bizlere sunan müctehid imamları da taklit ederken, birini kendimize rehber yapmalı ve ihtiyaç yokken başka bir müctehidin kapısını çalmamalıyız.

Sorularla İslamiyet

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.