Hilal ÇORBACIOĞLU

Hilal ÇORBACIOĞLU

Anne aklım başıma nasıl girer?

Çocuklar okul öncesi dönemde soyut kavramları algılayabilirler mi? Aileler ne zaman çocuklara bu kavram ve temaları öğretmeli, izlenecek yol ne olmalı?

İlk bakış kalbe bir kıvılcım düşürür, ilk gülüş, ilk dokunuş, ilk masum  koku. Aklınızdan çıkaramazsınız. Nereye dönseniz fotoğrafı size gülümser. Bir an evvel ona kavuşmak ister, uykuda bile özlersiniz. Dünyanın en nadide aşkına tutulmuşsunuzdur, karşılıksız, menfaatsiz, beklentisiz, masumane bir muhabbet bağı…

Sen en özel emanetsin. Kızımızdan, oğlumuzdan evlatlarımızdan bahsediyorum elbette. Emeklemesi, yürümesi, bıngıldaması, agulaması derken ilk sözcükleri.  Herşey muazzam bir sıra ve denge içinde kodlanmıştır bu emanete… Anne baba olarak bizzat fail olmamakla birlikte bu gelişim aşamalarında süreci bazen olumlu bazen olumsuz etkilemekteyiz. Aşkı içimizi ısıtan masum evladına, vicdan  sahibi kimse bile bile zarar vermek istemez elbette. Lakin bazen doğru bildiğimiz yanlışları yansıtmakta, bazen anlık duygularımıza yenilmekte, reflekslerimizi kontrol edememekte, bazen de bilgisizlik nedeniyle yanlış yönlendirmelerle çocuğun kalp ve beyin haritasında derin izler bırakmaktayız. Bu nedenle gelecek için yaşanılır olmasını istiyorsak sevgimizin , yıpranmadan, eskimeden büyüsün istiyorsak bağımız, bize emanet verilen bu meleği hakkıyla ağırlamalıyız gönlümüzde… Hakkıyla ağırlamak için sürekli öğrenmekle mükellefiz, bildiğimizi sandığımız ve emin olduğumuz mevzuları bile…

Gelişimin heyecanlandırıyor. Bu öyle bir heyecanki tarifi namümkün. Gelişimin bize görünen kısımlarında bebeğin ‘agu’larından ‘anne’ye geçişler, ‘sürünme’ ‘emekleme’ ‘adımlama’ ve ‘koşuşturmalar’ yer alırken birde görünmeyen kısımlarında ise nöronlar arası sinyaller gider gelir, şebekeler kurulur ve anlamlı davranışlara dönüşür. Anne babanın çocuğuyla en yoğun geçirdiğimiz ve ilişkilendiğimiz dönem İlahi bir hikmetle çocuğun bazı kalıcı davranışları kazandığı dönemdir. Bu dönemdeki değişim hızı, öğrenme ve kavrama gücü, bilgi alış ve öğrenme kapasitesinin en  yüksek olduğu dönemdir. Her dönemin ihtiyaçları, ilgileri, istekleri farklıdır ve çocuğumuz ile bunlara cevap verecek nitelikte  ilişki kurmalıyız.

Gelişim dönemleri ve sorularla başa çıkabilir miyim? Eğitim konusunda mükellef bilgiler veren Piaget’’in  bilgilerine dayalı olarak yaşamsal tecrübelerimizle bağlantı kurarak diyebilirizki çocuklarda 7 yaş itibariyle  soyut gelişim dönemi başlar. Bunun öncesinde soyut kavramları  direk anlatım yoluyla algılamaları mümkün değildir. Soyut kavramlarla somut kavramlar arasında bağ kurabilirsek bunu çocuğun anlaması mümkün olabilir. Çiçeklerin açışı, yağmurun yağışı, suyun akması, dünyaya nasıl geldiğimiz, havada asılı duran bulutlar ve kainatta şahit oldukları her olay  çocukların önünde çözülmesi gereken koca bir düğüm gibidir. Çocukların sorularına, tatmin edici cevaplar vermek gelişimleri açısından çok önemlidir. Çocuklarla sözel iletişim kurulabildiği andan itibaren, yönelttikleri ilk sorularla birlikte bu kavram ve temalar hakkında konuşulmaya başlanabilir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken iki önemli husus vardır;

Birincisi; Çocuğun zihin gelişimine uygun bir cevabı iyi düşünüp bularak cevap vermek önemlidir. İkincisi; Çocukların her sorduğu soruya cevap verme zorunluluğu yoktur. Çocuk bazen  kendi  gelişim ve ruh sağlığına zarar verebilecek bilgiler de isteyebilir. Çevresinden duyduğu, öğrendiği ve merak ettiği konuları bilmek ister. Bu durumda ise ailenin çocuğun istediği bilgiye direk vermesi onun  merak duygusunu öldürmez bilakis ateşler bu nedenle zedelemeden, henüz bu bilgiye hazır olmadığını naif bir şekilde ifade ederek çocuğumuza dönüş yapmak  gerekir. Bu çocuğun cevapsız kalması değildir çocuğa naif bir cevap verilmesidir.

Çocuğum nasıl öğrenir hangi yolu tercih etmeliyim? Aslında sorduğu sorulara yapılan açıklamalarımızda somut, net ve mümkün olduğunca az sözcükle oluşturulan ifadeler kullanılmalıdır. Mesela okul öncesi dönemde ve ilk çocukluk yıllarında  sevgiyi tanımlayamayan ve kelime olarak ne demek istediğini anlayamayan çocuk duygusal olarak sevgiyi hisseder ve yaşar. Ona göre sevgi, anne-babasının onunla oyun oynaması, ona yemek yedirmesi, temel ihtiyaçlarını karşılaması, okşaması, merhamet göstermesi, öpmesi, sarılması, dokunmasıdır. “Seni seviyorum” sözcüğünü bu temel ihtiyaçlarından biri karşılandıktan sonra zikretmek çocuğun  zihninde bağlantı kurmasını ve anlamasını sağlayacaktır. Her çocuk öğrenme hızında ve alanında farklılık gösterir. Bunu her anne baba iyi bir gözlemle ve içgüdüsel tarifleriyle anlama yeteneğine sahiptir. Çocuğa asla istemediği bilgiyi gelişim döneminin üzerindeyse itelememek lazımdır. Bu bir “iteleme” işine dönüşür ve öğrenmenin keyfini yaşayamaz ve merak duygusu körelir.

Çocukların hayret duyguları soyut veya somut gelişim dönemlerinde öğrenmenin oluşabilmesi için önemli bir etkendir. Bu nedenle bu duyguların öldürülmemesi için çocukların geçiştirilmemesi veya bilgi bombardımanına tutulmaması gerekir. Mesela yeşil bulut çizmek isteyen çocuğa “aaa, hiç yeşil bulut olur mu?” gibi bir yönlendirme olmamalıdır. Yahut “neden yağmur yağar” diye soran çocuğa “Sen çok terlediğinde vücudunda neler oluyor?” diye başka bir soru sorup, çocuğun cevabı üzerinde biraz düşünmesinin sağlanacağı yönlendirmelerde yapılabilir. Bunu yaparken ise çocuğun kavrayabileceği kelimeler ve cümleler seçilmeye özen gösterilmelidir. Şu da vakadır ki İlk defa gökkuşağı gören bir çocuğa “Anne bak Allah gökyüzünü rengarenk boyamış” dediğinde “Tabi öyle evladım ama şimdi bilimsel olarak onun açıklaması var deyip” bir yığın bilgiyi ona yük etmenin ,heyecanını öldürmenin gerçekten anlamı yoktur.

Sevgi  emek ister. Aşkımıza göstereceğimiz hassas dokunuşlar  ebediyen devam edecektir. Minik prens veya prensesimizin soyut kavramlara karşı ilgisi, özellikle hangi kavramlardan nasıl bahsedilmesi gerektiği üzerinde  detaylı olarak duracağız. Emeğimizin zayi olmaması, sevgimizin zarar vericiliğe dönüşmemesi için çocuğumuzu hiç  belirsizlikle baş başa bırakmayalım. Ellerinden  hep tuttuğumuzu ve sadece yönlendirici olduğumuzu, sorularıyla ruhumuzu neşelendirdiğinden hep emin olsun miniğimiz… Zira ancak çocuklar sorularına cevap aldıklarında rahatlar ve güvende hissederler; aynı zamanda da, soru sormak, sorgulamak ve bu yolla hayatı ve dünyayı keşfetmek yolunda cesaret ve destek bulurlar. Sevginize ve emeğinize sağlık…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum