Allah beni seviyor...

Aşina olduğu fakat kendisine günahlarını hatırlattığı için sevmediği o sesi duyduğu an Hasan Bey durdu başını yukarıya kaldırdı. Apartmanın dördüncü katının ışık yanan balkonda iki kişiden birinin sol diğerinin sağ kolu balkon demirine yaslanmış vaziyette tavla oynuyorlardı, tavla zarının, tahtasının üzerindeki sesi gecenin sessizliğini bozuyordu.

Hasan Bey yatsı namazından dönüyordu, apartmanın duvarına oturdu ve nefes almaya çalıştı. Aldığı nefes yetmemişti tekrar nefes almaya çalıştı. “Ahh o gençlik.. Ah nerde harcadın gençliğini Hasan Efendi” diye kendisi ile konuştu.

Yedi yıl öncesine gitti…

Oturduğu apartmanın giriş katına talebeler taşınmıştı. Ne kadar kızmıştı o evin sahibine.. Başka kimse yok gibi niye talebelere evi vermişti.. Milletin kızı vardı, gelini vardı.. Gerçi kendisinin yoktu.. Olmamıştı.. Allah vermemişti. Şimdi düşününce “Allah her şeyin iyisini bilir.” Diyebiliyordu. Günahlar içinde geçen elli beş yılının muhasebesini sık sık yapardı... Çocukları olsaydı hanımına rağmen, inançsız, sefih bir terbiye verirdi..

Bir akşam üstü kapıda onu görmüştü .. Asansörün düğmesine basmış gelmesini beklerken o evin kapısı açılmıştı ve Fatih bir arkadaşını yolcu ediyordu. Tebessüm eden bir yüzü vardı... “İyi akşamlar.” Kavga eder gibi cevap vermişti “Sana da iyi akşamlar.” Sonra ; “Siz burada ne yapıyorsunuz?.” diye sormuştu. Fatih aynı ahenkli sesiyle “Biz öğrenciyiz amca ders çalışıyoruz, kitap okuyoruz...”

-Eve giren çıkan belli değil..

-Mahallenin gençleri ders çalışmaya geliyorlar bizde elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyoruz…. Sizde buyurun.. Evi görmüş olursunuz.

Meraktan olsa gerek içeriye girmişti. Salona almışlardı onu. Sade bir evdi. Her biri farklı renkte çekyatlar vardı. İçeride sıcak bir hava hissediliyordu..

“-Ne okuyorsunuz?” Diye sordu. Fatih kütüphaneden kırmızı bir kitap aldı karşısına oturdu. Kitabın üstünde “Sözler” yazıyordu.

“-Okumamı ister misiniz?.”

“-Oku bakalım…”

“ Bismillahirrahmanirrahim… Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübarek kelime İslam nişanı olduğu gibi…”

Sözünü kesmişti Fatih’in. “Bir dakika. Bir dakika. Bismillahirrahmanirrahim… Ne demek…”

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla”

“Peki Rahman ve Rahim olan bir Allah gerçekten var mı?...”

Fatih tebessüm ederek yüzüne bakmaya devam etmiş ve içeriye seslenmişti; “ Seyfettin kardeş hayrına bize bir çay yaparmısın… Gece uzun olacak.” Sonra kütüphaneye gidip elindeki kitabı bırakıp üzerinde “Lem’alar” yazan kitabı almıştı.

“ Ey insan! Bil ki insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden yani dinsizliği işittiren dinsizliği hissettiren dehşetli kelimeler var….Üç tanesini beyan edeceğiz. Birincisi Esbap her şeyi icat ediyor. Yani nedenler sebepler icat ediyor. İkincisi kendi kendine teşekkül ediyor. Üçüncüsü ise Tabiat icat eder. Şimdi biz bunları teker teker ele alıp inceleyelim…”

Elli beş senelik hayatında böyle bir dayak yememişti… Fatih’in okuduğu her cümle suratına bir tokat gibi vuruyordu.. Elini cebine atmış bir sigara yakmıştı. Seyfettin hemen bir çay tabağı getirmiş önüne koymuştu. İfadeler çok derindi. “Allah var ötesine karışma..” demiyordu bu ifadeler.. Çok farklıydı. İçindeki inkarı, inadı yok ediyordu.. Misallere itiraz edemiyordu.. “Eşek muzaaf yani kat kat bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, “Bu fikri kabul etmem” diye kaçacaktır.” Birinci Muhal, İkinci Muhal beynini balyoz gibi dövüyordu…

Evine, elinde “Lem’alar” ile geldiğinde gece yarısını geçmişti.. Fatih’in okuduğu yerleri defalarca okudu.. Döndü tekrar okudu.. Sabah ezanları okunurken ayağa kalktı.. Yatak odasına girdi antrenin ışığının vurduğu yatakta uyuyan karısına baktı.. Çok çektirmişti karısına.. Namazıyla orucuyla çok dalga geçmişti.. Yanaklarından süzülen yaşları sildi.. “Hanım.. Hanım… Ezan okundu namaza kalkacak mısın?.” Eşi şaşkın bir vaziyette korkarak yataktan kalktı,

”- Bir şey mi oldu?”

“- Aslında çok şey oldu.. Fakat korkma.. İyi şeyler oldu.”

Sonra hızla kapıdan çıkarak aşağıya indi Fatihlerin evinin kapısını çaldı, Fatih kalkmış abdest almış namaz hazırlığı yapıyordu.

“-Fatih… İnandım Allah var…Hiçbir şüphem de kalmadı…. Peki Allah’ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var.. Niye namaz kılmamızı istiyor.. Oruç tutun diyor…”

“Geç içeriye Hasan amca.. Allah’ın bizim namazımıza ihtiyacı yok bizim namaz kılmaya ihtiyacımız var…”

Ondan sonraki günler hep böyle geçti.. Yaklaşık altı ay kadar bu sorular ve cevaplar devam etti.. Kader nedir, Haşir nedir, insan ne için yaratılmıştır, Hayat nedir.. Bu arada namaz kılmayı öğrendi.. Sureleri ezberledi.

Nefes almaya çalışıyor fakat tıkanıyordu.. Ciğerlerini zorlayarak tekrar nefes almaya çalıştı..

-Evlat, beni o gece eşek yerine soktun bunu unutmuyorum.

-Olur mu hiç Hasan amca.. Üstadın ifadesi… Misal öyle geldi…

-Yok evlat yok.. “Eşek muzaaf yani kat kat bir eşekliğe girse….” Ne hoştu bu temsil… Düşününce ben aslında eşekten beterdim…

-Hanım biz ölürsek bu nurcular cenazemize sahip çıkarlar.. Merak etme.. Oğlum yok diye üzülme.. Bunların hepsi bana oğlum gibi yakın..

-………

-Nuri koş Hasan Amca yere düştü…

- Sen teyzeye haber ver…

-Hasan amca, Hasan amca… Akşam yürüyüşünden dönen apartman görevlisi ve eşi Hasan beyi yere düşerken görmüşlerdi. Çok kısa bir süre içerisinde kalabalık toplandı. Ambulans çağırıldı. Hasan bey kendine gelmeye çalışıyor fakat bunu sağlayamıyordu.

Nimet hanım eşinin elini tutuyordu. “-Hasan nasılsın…”

Nefes almakta daha da zorlanmaya başladığı an ambulans geldi. Nimet hanımı komşuları doktor rahat çalışsın diye koluna girip uzaklaştırdılar.

“-Nimet teyze, ben buradayım.” Nimet hanım başını kaldırdı Seyfettin’e baktı. Kulaklarında eşinin sesi yankılandı.” -Hanım biz ölürsek bu nurcular cenazemize sahip çıkarlar..”

“-Seyfettin evladım, Fatih nerde.”

“-Hatay’da teyze.”

“- Amcanın vasiyetiydi.. Ölürsem kabre Fatih’le Seyfettin beni indirsin demişti.. Bir şey olursa haber verirsin değil mi?”

Seyfettin gözünde biriken yaşları göstermemeye çalışırken ambulansın doktoru yanlarına geldi.

“-Başınız sağ olsun.. Kurtaramadık.. Fakat size söylememi istediği bir şey var.. Ambulansa aldığımızda son anlarıydı.. Birden canlandı… Üstadım.. Üstadım hoş geldiniz dedi.. Elimi tuttu.. Doktor…. Hanıma söyle.. Allah beni seviyormuş.. Dedi.”

Yavuz Osman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum