Nefsin Terbiyesi Ruhun Tekmili

Beyan-ı Rahman olan Kur’an, insanı tüm cihet ve cepheleri ile bir bütün olarak tarif etmekte, bu bütünlüğünün bozulmaması adına bütüne ait her bir cüz’ün terbiye ve tekmilini istemektedir. Bununla Kur’an; insanın fiillerine tesir eden hislerini ta’dil, fikirlerini kirleten hatalı kabulleri tashih edip, hilkatinden en büyük gaye olan kâmil bir takvayı tamamlamayı murad etmektedir.

Bu hikmete binaen Kerim olan Kur’an; kâinatın hülasası, ilahi san’atın en harika nüshası insanı bir taraftan meleklerin fevkine çıkaracak teşviklerde bulunurken, diğer taraftan bu kemalat yarışında önüne çıkacak zararlı unsurların def’i için bir kısım tehditleri sıralamakta, ilahi sınırları (hududullahı) bildirmektedir.

Bu itibarla Hakîm olan Kur’an, irşadi dengenin bozulmaması adına cehennem ile tehditten hemen sonra cennet ile tebşiri (müjdeyi) bildirerek kemale dair dengeyi gözetmekte, hakiki irşadın nasıl olması gerektiğini öğretmektedir. Bununla insanın fiillerine te’sir eden fikirlerini dengelemeyi, taşkın hislerini gemlemeyi, yaratılışından en büyük maksad olan takva-yı kamileye ulaşmasını hedeflemektedir.

Evet, hayırlı işlerdeki istikametli devam ve devamlı istikamet için ancak nehyeden, nehyin vicdanlar üzerindeki tesiri için ahiretteki cehennem ile beraber dünyevi hakirlik ile korkutan, ümitsizliğe düşmekten koruma adına ilahi nimetleri sayarak insanların ruhunu ümit ve reca ile doyuran Kur’an, nefsin terbiyesini doğuran irşadi dengeyi muhafaza ettiği görülmektedir.

Affı seven cemali sıfatlara dair teşvikler yapılırken, insanın şımarıp azmaması için ilahi gadabın ve celali tecelliyatın şiddetine dair tehditlerin bildirilmesini de hikmet iktiza etmektedir. İnsanı ümitsizliğe düşürecek, manen felç edecek derecede azab-ı ilahiyeden sürekli bahsetmek ne kadar irşadi bir kusur ise, ilahi mağfiretin her günahı affedebileceğine dair bir kısım dengesiz misallerin verilmesi de takva hassasiyetini zedeleyen bir kusur olarak tarif edilmektedir.

Dünya-ukba dengesi, cennet-cehennem dengesi, lütuf-kahr dengesini bozan, insanları şımartan yahut ümitsizliği doğuran tüm irşad hareketleri, kâinatın hülasası insanın kemalat mertebelerinden mahrumiyetine sebebiyet vermektedir.

İrşad-ı hakiki; nefsin ilzamını, aklın iknasını, kalbin itminanı intaç edecek bir terbiye ve tekmili istemektedir. Bu itibarla hakiki irşad ve manevi intibah iki cenahın imtizacını iktiza etmektedir. Yani hem şerrin def’ini, hem hayrın celbini gerektirmektedir. Böyle olmazsa insan için terbiye ve tekmil süreci gerçekleşmemekte veya beklenen neticeler gecikmektedir.

Def-i şer takva ile hareket etmeyi, takva-yı hakiki ise mevt ile fikri ve hissi bir irtibatı istemektedir. Yani ölümlü biri olduğunu unutmamak, dünyanın fani olduğunu her daim hatırda tutmak, nefsin meşru olmayan taleplerini suhuletle geri çevirebilmeyi netice vermektedir. Celb-i hayır ise amel-i salih ile husule gelmektedir. Salih amellerin kesintisiz ve halisane devamlılığı ise tefekkür ve marifetullah ile zihni meşguliyeti gerektirmektedir.

Bu itibarla en sarsılmaz metin dayanağımız Marifetullah ile Muhabbettullaha medar tefekkür silsilesine yapışmak gerekmektedir. İlm-i marifete ulaşmadan, muhabbet-i ilahiyeden nasibini arttırmadan ihtar-ı amel, tarif-i ibadet ile nefsin terbiyesi ile ruhun tekmilini gerçekleştirmek muhal görülmektedir.

Evet evet! Talib-i hakikat insanın terbiye-yi nefis, tasaffi-yi kalp, tekâmül-ü ruh için muayyen zamanlarda halktan uzaklaşması, kendiyle başbaşa kalması, Efendimiz Muhammed (a.s.m) ‘Hira’ mağarasındaki gibi içinin derinliklerini keşfe çıkması, ilahi isim ve sıfatları tanıması, hafi zikir ile Rahman'ı anması gerekmektedir.

Elhasıl; insan hakikat-i Kur’aniye ile Sünnet-i Seniyyeye teslim olsa, hakikat onu tashih, tadil ve terbiye edecektir. İnsan hakikate teslim olacağına onu teslim alsa, yani onu kendi düşüncelerine ve enesine hadim kılsa, ta'dil ve terbiye gerçekleşmeyeceği gibi dalaleti netice verecektir.

Her bir ism-i ilahi Rububiyet tecellisi içinde tezahür etmektedir. Rububiyetin tasarrufu içinde celali müdahaleler ile cemali muamelelerin içiçe olduğu görülmektedir. Yani eşyanın terbiyesinde, kemale ermesinde celali ve cemali isimlerin birlikte tecelli ettiği bilinmektedir. Esma’ül Hüsna’ya istinad ve istimdat nefsin terbiyesi ile ruhun tekmiline kuvvet vermektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum