Afganistan direnişi Cihad mıdır?

Afganistan direnişi Cihad mıdır?

“Nurcular ve müspet hareket” yazıma bir okuyucu şöyle bir yorum göndermiş.

"Mütecaviz düşman"a karşı "topuz" lazımdır; Afgan toprağındaki, Filistin'deki, Irak'taki, Çeçenistan ve Cibuti’deki, Doğu Türkistan'daki hareketlerin adı mukavemettir, menfi hareket değildir, farz-ı ayn durumuna girmiş maddi cihattır.”

Gerçekten öyle midir?

Hakikaten bugün bu bölgelerde ciddi direnişler oluyor. Kanlı çatışmalar meydana geliyor. Ve birçok masum insan bu çatışmalarda hayatını kaybediyor. Bu yapılan mücadeleleri farz-ı ayn cihada dâhil edebilir miyiz?

Bu asır hiçbir asra benzemiyor. Eskiden ordular düzenliydi ve amaçları belli idi. Kimin kiminle ne için savaştığı da açık ve netti. Oysa bugün gerilla savaşı adı altında bin bir türlü amaç söz konusu.

Bunların bir kısmı hakikaten Lillah için olsa da bir çoğunun aynı amacı güttüğünü söylemek gayet zor.

Bugün biz biliyoruz ki, dünya uyuşturucu üreticileri içinde Afganistan birinci sırada yer alıyor. Milli gelirinin %80’ine yakınını esrar ve eroinden sağlıyor. Böyle bir ülkede çatışmaların hepsini aynı kategoride değerlendirmek mümkün mü? Diğer ülkelerin Afganistan’dan farklı olmadığını düşünüyorum.

Bizim güneydoğu bölgesindeki PKK mücadelesinde bile birçok etkenlerin (silah kaçakçılığı, eroin nakli, nüfuz çatışması, arazi mücadelesi hatta bu vesileyle şeriatı getireceğiz yalanına kanarak din için mücadele veriyoruz gibi şeylerin) devrede olduğu dikkate alınırsa yukarıda sayılan ülkelerdeki çatışmalarda bu gibi etkenlerin olmamasını düşünmek fazlasıyla saflık olur.

Irak’taki çatışmalara bakalım: En az kırk çeşit nedeni vardır. Mezhep çatışmasından tutun, etnik çatışmaya kadar birçok nedenden dolayı bu çatışmalar devam ediyor. Ve mücadele sadece ABD’ye karşı verilmiyor. Mevcut hükümetin devrilmesi için de savaşanlar var.

İnsanlar ne için cihat eder: Vatan için, namus için, bir de din için... Bu üç şey için savaşıp ta ölenlerin hepsi şehittir yani ehl-i cennettir.

Rivayetlere göre Kör Hüseyin Paşa bir torba altınla Van’da Üstadın yanına gelir ve Şeyh Said’e katılmayı teklif eder. Üstad teklifi değerlendirmeden önce Mustafa Paşaya bir soru sorar. Mealen veriyorum…

“Paşa sana desem ki, al ordunu gel sen İkamet ettiğin yerden Van’a gelinceye kadar gelirken geçtiğin yol kenarındaki arazilerde ve köylerde bulunan insanların mallarını koruyabilir misin? Askerlerin oraları talan etmeden, hiçbir şeye dokunmadan buraya kadar gelebileceklerini garanti edebilir misin?”

Mustafa Paşa, “hayır garanti veremem” diye cevap verir.

Bu defa Üstad şunu sorar. “Peki, en basit şekliyle insan haklarına riayet etmeyen bir odu ile bu ülkeyi ele geçirdikten sonra Şeriatı nasıl uygulayacaksın?”

Böyle bir soruya Mustafa Paşa’nın cevabı yoktur. Olamaz da veya vardır söylemek işine gelmez…

Üstad’ın burada ileri sürdüğü mantık bugün bütün İslam dünyasında geçerlidir. O nedenle Bediüzzaman Hazretleri “bizim düşmanımız, cehalet, zaruret ve ihtilaftır bu üç düşmana karşı sanat marifet ittifak silahıyla cihad edeceğiz” demiştir.

Bir ülkeyi ele geçirmekle iş bitmiyor. Müslümanların bir ülkeyi idare etmesi Şeriatın o ülkede uygulandığı anlamına da gelmiyor. Şahsi hayatında İslam’ın beş şartından birini dahi yaşamayan bir insandan şeriatın uygulanmasını beklemek abesle iştigal etmek ve kendine fenalık etmektir.

Nitekim bugün Afganistan’da mücadele veren Taliban kuvvetlerinin hâkimiyet kurduğu bölgelerde nasıl bir Şeriat uyguladığını hepimiz gördük ve görüyoruz. Şeriat adı altında koyu bir istibdadı uygulayan bu anlayışın hakim olmasını istemek din adına cinayet işlemek demektir. Ve onun yaptığı mücadeleye de cihattır demek en az o kadar dine ihanettir.

Allah yolunda cihad ediyorum deyip beline bombayı bağladıktan sonra masum halkın içine dalmak veya kamyonun arkasına bombayı yükleyip iş kuyruğunda bekleyen yüzlerce masum Müslüman insanın arasına girerek patlatmanın adına cihad demek doğru mudur? Böyle bir din olabilir mi? Hele İslamiyet, böyle bir mücadeleye cevaz verir mi?

Peygamber efendimizin (SAV) savaşa gönderdiği orduya verdiği talimatı bir hatırlayalım. “Siviller öldürülmeyecek, asker olmayan kadınlara ve çocuklara dokunulmayacak, hayvanlar öldürülmeyecek, mabetlere bir şey yapılmayacak”

Irak’ta her gün yüzlerce insan öldürülüyor. Birçok yerde bombalar patlıyor. Rastgele atılan bombaların tek bir tanesinin masum insan öldürmediğini söylemek mümkün mü? Bunun adına da cihat deniyor.

Üstad eserlerinde özellikle lahika mektuplarında “Hariçteki cihad başka, dahildeki cihad başkadır. Emirdağ Lahikası Sh. 456) diyor.

Hem yine eserlerinin bir yerinde şöyle diyor. “Şimdiki fırtınalı asırda, gaddar medeniyetten neş'et eden hodgamlık ve asabiyet-i unsuriye ve umûmi harbden gelen istibdadat-ı askeriye ve dalaletten çıkan merhametsizlik cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadat meydan almış ki, ehl-i hak, hakkını kuvve-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle, çok bîçareleri yakacak; o halette, o da ezlem olacak ve mağlûp kalacak. Çünkü mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir-iki adamın hatasıyla yirmi-otuz adamı, adi bahanelerle vurur, perişan eder. Eğer ehl-i  hak, hak ve adalet yolunda yalnız orayı vursa, otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır, mağlûp vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesiyle, o ehl-i hak dahi, bir-ikinin hatasıyla yirmi-otuz bîçareleri ezseler, o vakit, hak namına dehşetli bir haksızlık ederler.” (Tarihçe-i Hayat sh. 372)

Bediüzzaman Hazretleri Şam’a, Tiflis’e, İstanbul’a kosturma’ya Almanya’ya giderek adeta İslam dünyasını dolaşarak bu hükme varmış.  Nitekim Irak’ta hedefi vurayım derken her seferinde otuz masum insanın canını alıyorlar. Zalimane bir tarzdaki mücedeleye cihad demek hiç doğru görünmüyor.

Peki, ne yapmalı?

Diye sorulursa ben de derim ki; Öncelikle şu husus çok önemlidir. Bugünkü işgaller eski zaman işgallerine benzemiyor. İşgal kuvvetleri kısa bir süre sonra yönetimi yerli yöneticilere devrediyor. (Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da olduğu gibi) Ve bu yerli yöneticilerin ordusu da yerli halktan oluşuyor. Dolayısıyla mücadele de kendi askerlerinle, yani Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak gibi bir durum ortaya çıkıyor. Yani, “Ahmet’i Mehmet’le, Hasanı Hüseyin’le çarpıştırmak gibi bir garabetle karşı karşıya kalınıyor.

O nedenle Üstadın dediği gibi yapmalı: “Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır.” Şeklinde bir yol izlemek en doğrusudur. Herhangi bir ülkede beğenmediğimiz bir rejim oluşmuş ise o rejim oluştuktan sonra artık silahla o rejimi yıkmak doğru bir yol değildir. Hiçbir rejim Cumhuriyet dönemindeki rejim kadar dine muhalif olamaz. Ona rağmen Üstad silaha sarılmamıştır. Demokratik mücadele ile Kur’an’ın manevi kılıçları ile mücadele etmek en doğrusudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
33 Yorum