Abdullah Yeğin ağabeyin Risale-i Nur talebelerine vasiyeti

Abdullah Yeğin ağabeyin Risale-i Nur talebelerine vasiyeti

Vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz

RİSALEHABER

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Abdullah Yeğin ağabeyi vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz. 

Samimiyeti, ihlası, şefkati ve herkesi kucaklaması ile bilinen Abdullah ağabey, bütün ömrünü Kur'an ve iman hizmetlerine adamıştı.

1924 yılında Kastamonu’nun Araç ilçesinin Gıyan köyünde doğan Abdullah ağabey, daha orta okulda okurken Bediüzzaman Said Nursi’yi tanıdı ve ziyaret etti. Meyve Risalesi’nin Altıncı Meselesinde geçen “Muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar. Bize Halıkımızı tanıttır” sorusunu soran kişiydi.

Abdullah Ağabey, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesine (DTCF) kaydolur. Fakültede tercüme edebilecek kadar Arapça ve Farsça öğrenir, Almanca imtanını da başarıyla verir. DTCF'nin son sınıfında iken, 1951 senesinde gemileri yakar ve bir daha geri dönmemek üzere yollara düşer Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile iman dâvâsına hizmet eder.

VASİYET GİBİ TAVSİYE

Yaşantısıyla da numune-i imtisal olan Abdullah ağabeyin bir çok hatırası var. Biz bugün bunlardan en önemlilerinden bir tanesini, Nur talebelerine adeta vasiyet ettiği tavsiyelerini yayınlayacağız.

Vefatından çok önce kaleme aldığı "rica"sını şu cümlelerle anlatmıştı: “Haddim olmayarak kardeşlerim dinlerse onlardan ricalarım var. Dersanelerde duran kardeşlerime rica ve istirhamımı, dikkat edilecek hususları bildiğim kadar yazacağım.” 

İşte o ricalar:

1-Risale-i Nur’a talebe olan ondaki hakikatleri öğrenir. Ve elinden gelse tatbike çalışır. Birinci derecede onun alâkadar olduğu îmana kuvvet veren hakikatlerdir. 

2-Kendini beğendirmeye, insanlar içinde nüfuz sahibi olmaya çalışmaz. 

3-Nur talebelerinin hepsini kendisinden üstün ve temiz bilir, riyakârlık edenleri bilse bile onların hatalarını teşhir etmez. 

4-Risale-i Nurda bahsi geçmeyen şeylerle uğraşmaz, başka mevzûlarla alâka peyda edip onlara vaktini sarfetmez. İlk tanıdıklarına imanî bahisler okuyabilir. 

5-Kimseye tahakkümvâri hareket ederek kendisini merci yapmaya çalışmaz. 

6-Zahmetli işlere göğüs gerer, kendisi yapmak ister, yardım eden olursa kendi menfaatine değil umumun menfaatine aid ise kabül edebilir. 

7-Hodfuruşluk, kendini beğenmişlik, gelenlere karşı üstünlük tavrını, bilgiçlik tavrını takınmaz, böyle yapanlardan da hoşlanmaz, sadece Allah rızasını düşünerek, kimsenin amelini beğenmesini değil, Allah'ın beğenmesini esas tutar. 

8-Beraber kaldığı kimselere daima yardımcı, her hususta onların dert ortağı olmaya çalışır. Şahısları değil nurdaki düsturları öğretmeye gayret eder. 

9-Sözü dönüp dolaştırıp iman hakikatlerine getirir. Yüzde seksen insanlar afakî hâdisat ile uğraştığından, gafleti arttıran mevzuları keserek, işi tatlılıkla iman hakikatlerine getirir. Daima dünyanın âhirete bakan vechesini esas tutar. 

10-Beraber kaldığı kimselerden ayrılırken nereye gittiği bildirilir. 

11-Kusur görse onu tahakkümle değil lûtufla ıslahına çalışır. Gelen misafir talebe ve sair kardeşler daima güler yüz ve hüsn-ü istikbâl ile karşılanır. Sorulmayan dünyevî işlerden bahsedilmez, bahsedenler olursa hatır kırmadan dinlenerek kimse gücendirilmeden ağırlanır. Menfi şeylerden bahseden olsa kibarlıkla, gücendirmeden susturulur veya ders okunmaya başlanır. Daha iyi okuyan varsa dinlemek tercih edilir.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum