3 Harem-i Şerif’te, 3 Cuma…

Yüce Rabbimize sayısız Hamd, sena ve şükürler olsun ki, böylesine mukaddes ve önemli bölgeleri ziyaret etme fırsatını bizlere bahşetti. Bu güzelliklerin hiç olmazsa bir kısmını, sizlerle sıcağı-sıcağına paylaşmak istiyorum.

Malûmunuz olduğu gibi birinci Harem-i Şerif; Kâbe-i Muazzamadır ve Müslümanların kıblesidir. İkinci Harem-i Şerif; Ravza-i Mutahharadır ve Kâinatın Efendisi (S.A.V.)’nin evi, mescidi ve kabri Şerîfidir.
Üçüncüsü ise; Mescid-i Aksâ’dır ki Kur’ân-ı Kerimde “Mukaddes ve Mübarek Belde” olarak tavsif edilmiş olup, seçkin bir Peygamberler diyarıdır.
Öncelikle itiraf etmeliyim ki, “60 yaşıma kadar Kudüs, Mescid-i Aksa ve çevresindeki diğer mukaddes beldeleri, niçin daha önce ziyaret etmemişim, niçin bu güne kadar ihmal etmişim” diye çok pişmanlıklar duydum.
Umre’yi, yani Mekke ve Medine’deki güzellikleri tekrar anlatmaya sanırım pek gerek yok. Çünkü, 2009’da Umre dönüşümde bu köşemde arz ettiğim gibi, güzel ülkemizden her yıl milyonlarca kişi gidiyor ve dönüşlerinde de anlatılması çok zor olan o güzelleri, her biri az veya çok anlatıyorlar. Yani, sizler de bu güzellikleri çok dinlemişsinizdir. Bu nedenle bendeniz, Küdüs ve Mescid-i Aksa ile ilgili hatıralarımızdan bir nebze bahsedeceğim.

•Kudüs; vahye dayanan bütün dinlerde Mukaddes ve kutsal sayılan, İslâm'da da özel bir yere ve kudsiyyete sahip olan bir şehirdir.
Zaten adı bile bu kudsiyetine işaret ediyor.
Müslümanların ilk kıblesi olan Mescidi Aksa'yı bağrında barındırması ve Resülullah (s.a.s.)'ın İsrâ ve Mirac mucizesine şahit olması, bu üstünlüğünün sebeplerinin başında gelir. Yüce Allah (c.c.), Kur'anı Kerim'de şöyle buyurur: "Kulunu, kendisine birtakım âyetlerimizi (delillerimizi) göstermek için, bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir." (İsra Suresi, 17/1)
Bu âyet-i Kerimede, "çevresini mübarek kıldığımız" şeklinde söz edilen Mescidi Aksa'nın çevresi ise başta Kudüs, sonra diğer Filistin topraklarıdır. Mescidi Aksa'nın fazilet ve ehemmiyeti hakkında ayrıca birçok hadisi şerif bulunmaktadır.
Resulullah (a.s.) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur:
-"Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur(olmalıdır): Benim şu mescidime (Mescid-i Nebeviye) , Mescid-i Haram'a ve Mescid-i Aksa'ya." (Müslim, Kitabu'l-Hacc, 15/415, 511, 512)
Burada kastedilen yolculuk, ibadet maksadıyla yapılan özel yolculuklardır. 
Resulullah (s.a.s) sözlerine, daha sonra şöyle devam etti:
-"Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız, kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin." (Ebu Davud, Kitabu's-Salat, 14)
Buradaki zeytinyağı, sembol bir kelimedir. Yapılması istenen ise Kudüs'e ve Mescid-i Aksa'ya önem verilmesidir. Oranın Hz. İbrahim (a.s.)'ın Hanîf dininin gerçek sahipleri olan mü'minlerin eline geçmesi için çalışılması ve o kutsal mekânların, tevhîd dînine uygun kimliğinin korunması amacıyla yapılan çalışmalara, herhangi bir şekilde mutlaka destek olunmasıdır...
Bu bakımdan Kutsal Kudüs şehri, tarihte olduğu gibi günümüzde de Müslümanların bir aynası niteliği taşımaktadır ve her Mü’min, bu konuda da ciddi sınav vermektedir. Dolayısıyla bu mukaddes şehrin ve o şehrin bağrında barındırdığı kutsal mirasın, Siyonistlerin, şer güçlerin ve Yahudilerin işgâli altında olmasından, bütün Müslümanların muzdarip olması gerekir. Yahudilerin zulmü ve baskısı altında olması bakımından, ziyaretlerimiz sırasında bile sık sık kontroller, tâcizler, aramalar ve onların izniyle dolaşabiliyor olmamızdan dolayı yüreklerimiz burkuldu. Bu konuda ferd olarak, bu bölgeler için bir şeyler yapamıyor olmanın ezikliğini, tâ ciğerlerimize kadar hissettik…

•Bu noktada; 97 kişilik Türk kafilemizin göğsünü kabartan ve her birinin övgülerine mazhar olan, birçok güzel gelişmelerden de söz etmek istiyorum.
Mescid-i Aksa’nın dışındaki kabristanlığın virane duvarlarının, en güzel bir şekilde (yüzlerce metre uzunluk ve 5-7 metre yükseklikte) îmarının ve bu mukaddes şehirde kaderine terk edilmiş mukaddes yerlerinin, hârika bir şekilde yeniden imar edildiğini de gördük. Üzerindeki resmî tabelâlarda ise; “Buraların îmârı ve inşâası 2008 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından yürütülmektedir.”(T.İ.K.A.) Şeklinde ifadeler bulunmaktadır. Bizlerin düşünmesi ve yapması gerekenleri, yani ezikliğini duyduğumuz görevlerimizi, meğer TC. Hükümetimiz tespit etmiş, görmüş ve 3 sene önceden kollarını sıvamış, bizim adımıza yardımlarına devam ediyor. Gerçi, birtakım maneviyat ve Din düşmanı olan mâlûm zihniyet bundan hoşlanmayacak, fakat gerçekten helâl olsun…
***
Kudüs'ü sembolize eden mâbetlerden birisi de Kubbetu's-Sahra olarak da adlandırılan Mescidi Ömer'dir. Bu cami Resulullah (s.a.s.)'ın Miraca çıkarken üstüne bastığı rivayet edilen kutsal kayanın etrafına yapıldığından dolayı, Kubbetu's-Sahra olarak adlandırılır.
•Bu bölgede bulunan birçok İslâmî eserlerden bazıları şunlardır:
El-Halil camii. Muallâk-taş camii. Veliyyullah Muharib camii. Büyük El-Umeri camii. Küçük el-Umeri camii. Hz. Yakub (a.s.) camii. Burak camii. Kadınlar camii. İsa a.s. camii. Bayram Çavuş medresesi, tekkesi ve kulesi. Mevleviye camii. Çorbacı Sebili camii. Hz. Davud Peygamber camii. Ömeri Safir camii. Mus'ab ibnu Umeyr camii. Han Sultan camii. Ebu Bekir Sıddık camii. Osman ibnu Affan camii. Suveyka Allun camii. Şeyh Reyhan camii. Şeyh Mekki camii ve türbesi. Hz. Süleyman (a.s.) efendimizin makamı ve camii. Ömer ibn-ü Hattab Camii. El-Hariri Camii. Kale camii. Hanka camii. Hayatu's-Salahiyye camii. Buhariya camii. Mağribliler camii. Fahriya camii. Peygamber Süleyman camii, meydanı ve Sultan Hamamı. Hz. İsa makamı ve manastırı (Holy Sepulchre kilisesi), Hz. Yusuf ve eşinin, Hz. İshak ve eşinin, Hz. İbrahim ve eşinin, Hz. Şuayb’in, Hz. Yuşâ’nın kabirleri veya bir kısmının makamlarının bu mukaddes beldede bulunduğu, bizi gezdiren yerli rehberler tarafından bildirilmiştir. Bu sayılanlar Kudüs'teki İslami eserlerin çok az bir kısmıdır. Bunların dışında daha çok sayıda cami, medrese, türbe, sebil ve benzeri eserler mevcuttur.

•İşte böylesine Mukaddes bir belde, maalesef hâlen üç-buçuk Yahudi milletinin esâreti altındadır.
Bu mukaddes beldenin işgâli; her zaman düştüğümüz tuzaklardan olan “olayları hafife alma, sinsi gelişmeleri okuyamama ve tuzakları görememe, o günkü sunulan avantaja tav olarak yarını düşünmeden bölünme” gibi sebeplere dayandığı çok net ve ilginçtir.
Şöyle ki:
Siyonistler öncelikle 1940’lı yıllarda çok sinsi planlar yaparak; bu Filistin topraklarından çok yüksek ücretlerle, arsa veya binalar satın almaya başlarlar. Buralara yerleşen Yahudiler, 3-4 sene gibi kısa bir zamanda çevrelerindeki arsa veya evleri, sahiplerini yüksek bedellere kandırarak satın almaya devam ederler. Dayanışmalı ve sinsi plânlarla, Filistin’i içten sefalete ve sefahate sürüklerler. Daha sonra bölüp parçalayarak, bölgede söz sahibi olurlar ve buralarda ciddi hâkimiyet kurarlar. Filistin’in kırılma noktası, öncelikle Filistin halkının işte bu gafletlerine dayanır…
(Köşe yazısı boyutunu aşmamak için, bundan sonraki sinsi gelişmeleri ve diğer ilginç anekdotlarımı bir sonraki yazımda bulacaksınız.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.