Bediüzzamanın Tefsir Anlayışına Bir Örnek: Bakara 164. Ayet Bağlamında

Bediüzzaman, eserlerinde kendinden önceki tefsirlerin öz olarak yaptığı “Kur’an’ın imana dair hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etme” hususuna yoğunlaşmıştır. Önceki müfessirlere göre tefsir yöntemini Bediüzzaman daha çok vahiy ve kâinat birlikteliği üzerine kurmuştur. Kur’ân’dan mülhem olan ve bu tefsir yöntemi sayesinde Kur’ân ve Kâinat birlikteliği sağlanmakta, okuyucular marifetullaha erişmektedir.

Bediüzzaman’ın bu tefsir anlayışına örnek Üçüncü Şuâ olan Münâcât Risalesi’ni ele alacağız. Münacat risalesi aşağıda meali verilmiş âyetin bir nevi tefsiridir.

“Gerçek şu ki; göklerin ve yerin yaratılışında,”

“Gece ve gündüzün ihtilafında,”

Gece ve gündüzün peşpeşe gelmelerinde veya farklı olmalarında,

“İnsanlara fayda veren yüklerle denizde akıp giden gemilerde,”

“Allah'ın semadan bir su indirip de onunla ölümünden sonra arzı (yeryüzünü) diriltmesinde ve hareket eden her canlıyı onda (hayat verip) yaymasında,”

“Rüzgârları ve gök ile yer arasında emre âmâde olan bulutu çevirmesinde aklını kullanan kimseler için elbette âyetler vardır.” (Bakara 164)

Yirmi Dördüncü Mektup’ta geçen ve şair Lebîd b. Rebîa’ya atfedilen “Kâinatın satırlarını dikkatle mütalâa et. Onlar sana Mele-i alâ’dan gönderilmiş mektuplardır.” sözü adeta Risale-i Nur Külliyatının tekvini ayetleri teşrii ayetlerin perspektifinde okuyarak marifet-i ilahiyeye erişme metoduna işaret etmektedir. Başka bir ifadeyle kâinatı ve hadisatı kelam-ı ilahiyi referans alarak anlamlandırmak böylelikle hakikate erişmektir.

Münacat risalesinin başında bulunan Bakara 164. ayette Allah’ın tek ilâh olduğunu ve O’ndan başka hiçbir ilâhın bulunmadığını gösteren pek büyük, kesin ve açık deliller sergilenmektedir. Bunlar âşina olduğumuz ve fakat ülfetimiz sebebiyle hakikatleri üzerinde derinlemesine tefekkür edemediğimiz tekvini ayetler, kevnî bir takım hâdiselerdir. Bu ayetteki kevnî hadiseler;

1-Göklerin yaratılışı,

2-Yerin yaratılışı,

3-Gece ve gündüzün değişmesi

4-Gemilerin denizlerde seyretmesi,

5-Yağmurun yağması ve onunla ölü haldeki toprağın canlanıp yeşermesi,

6-Yeryüzünde her çeşit canlının gelişip yayılması,

7-Rüzgârların çeşitli yönlere doğru hareket etmesi,

8-Bulutların yer değiştirmesi.

Bu Risale-i Münâcât için Bediüzzaman, Sekizinci Hüccet-i İmaniyenin her bir mukaddimesinin sekiz neticesi var.” demiştir. Bediüzzaman, münacat risalesinde ayeti tefsir ederken hem vücûb-u vücud, hem vahdet, hem ehadiyet, hem haşmet-i rububiyet, hem azamet-i kudret, hem vüs’at-i rahmet, hem umumiyet-i hâkimiyet, hem ihata-i ilim, hem şümul-ü hikmet gibi en mühim esasat-ı imaniyeyi hârika bir îcaz içinde fevkalâde bir kat’iyet ve hâlisiyet ve yakîniyet ile ispat eder. Nitekim Fahreddin er-Râzî’ye göre bu âyet, yaratıcının varlığını kanıtlama hususunda sadece geleneksel bilgilerle yetinmeyip aklî delillerden de yararlanmanın gerekliliğini göstermektedir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 248-250)

Münacat risalesinde ayetin tefsiri Esma-i İlahiye ile örgülenerek yapılmıştır. Hakikatü'l-hakaike yol açan münacat risalesinden bahsi geçen kevni hadiselere ilgili pasajlardan birer numune göstererek Bediüzzaman’ın ilim içinde hakikate yol açan marifetullah dersine işaret etmek istiyoruz.

1-Göklerin yaratılışı:

“Ey Vâcibü’l-Vücûd, ey Vâhid-i Ehad,

Bu harika yıldızlar, bu acîp güneşler, aylar, Senin mülkünde, Senin semâvâtında, Senin emrinle ve kuvvetin ve kudretinle ve Senin idare ve tedbirinle teshir ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecram-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden bir tek Halıka tesbih ederler, tekbir ederler, lisan-ı hal ile Sübhânallah, Allahu Ekber derler. Ben dahi onların bütün tesbihatıyla Seni takdis ederim.”

2-Yerin yaratılışı:

“Ey Fâtır-ı Kàdir, ey Fettâh-ı Allâm, ey Fa’âl-i Hallâk,

Nasıl arz bütün sekenesiyle Hâlık'ının Vâcibü’l-Vücud olduğuna şehadet eder. Öyle de, Senin -ey Vâhid-i Ehad, ey Hannân-ı Mennân, ey Vehhâb-ı Rezzâk- vahdetine ve ehadiyetine, yüzündeki sikkesiyle ve sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve birbirine yardım etmek ve onlara bakan rububiyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak cihetinde, bedahet derecesinde, Senin vahdetine ve ehadiyetine şehadet, belki mevcudat adedince şehadetler eder.”

3-Gece ve gündüzün değişmesi:

Gece ve gündüzün değişmesi dünyanın kendi çevresinde dönmesi ile gerçekleşir ki bu semavi bir deverandır.

"Yâ İlahî ve Ya Rabbi! Ben imanın gözüyle ve Kur'an'ın talimiyle ve nuriyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın dersiyle ve ism-i Hakîm'in göstermesiyle görüyorum ki, semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki, böyle intizamıyla senin mevcudiyetine işaret ve delalet etmesin..."

4-Gemilerin denizlerde seyretmesi:

Bu ayette, cismin suda batmadan nasıl yüzdüğü meselesi üzerinden denizlerin yaratılmasındaki hikmetlerin tefekkür edilmesine işaret vardır. Nitekim Bediüzzaman’da aşağıdaki pasajda ve birçok yerde bahirlere (denizlere), nehirlere ve onlardaki tabiata dikkat çekmiştir.

"Ey Rabbu'l-berri ve' l-bahr! Kur'an'ın dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın talimiyle anladım ki: Nasıl gökler ve feza ve zemin, senin birliğine ve varlığına şehadet ederler, öyle de bahirler, nehirler ve çeşmeler ve ırmaklar, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler..."

5-Yağmurun yağması ve onunla ölü haldeki toprağın canlanıp yeşermesi:

“Ey Mutasarrıf-ı Fa'âl ve ey Feyyâz-ı Müteâl,

Senin vücub-u vücuduna şehadet eden bulut, berk, ra'd, rüzgâr, yağmur, birer birer şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, Senin vahdetine ve birliğine gayet kuvvetli işaret ederler.

Hem koca fezayı bir mahşer-i acâip yapan ve bazı günlerde birkaç defa doldurup boşaltan rububiyetinin haşmetine ve o geniş cevvi, yazar değiştirir bir levha gibi ve sıkar ve onunla zemin bahçesini sulattırır bir sünger gibi tasarruf eden kudretinin azametine ve herbir şeye şümulüne şehadet ettikleri gibi, umum zemine ve bütün mahlûkata cevv perdesi altında bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine ve herşeye yetişmelerine delâlet eder.”

6-Yeryüzünde her çeşit canlının gelişip yayılması:

"Ey arz ve semâvâtın Hâlik-ı Zülcelâli! Senin Kur'an-ı Hakiminin ta'limiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatu Vesselam'ın dersiyle iman ettim ve bildim ki, Nasıl semavat yıldızlarıyla ve cevv-i feza müştemilatiyle senin vücub-u vücuduna ve senin birliğine ve vahdetine şehadet ediyorlar; öyle de, arz, bütün mahlukatıyla ve ahvaliyle, senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatı adedince şehadetler ve işaretler ederler..."

“Hem hava, su, nur, ateş, toprak gibi hiçbir unsur yoktur ki, şuursuzluklarıyla beraber şuurkârâne, mükemmel vazifeleri görmesiyle; basit ve istilâ edici, intizamsız, her yere dağılmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsulleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, Senin birliğine ve varlığına şehadeti bulunmasın.”

7- Rüzgârların çeşitli yönlere doğru hareket etmesi:

“Hem zîhayatların yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek ve nüfusları rahatlandırmak gibi çok vazifelerle tavzif edilen rüzgârlar dahi, cevvi âdeta bir hikmete binaen "Levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder sonra bozar tahtası" suretine çevirmekle, Senin faaliyet-i kudretine işaret ve Senin vücûduna şehadet ettiği gibi, Senin merhametinle bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi, mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle Senin vüs'at-ı rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder.”

8- Bulutların yer değiştirmesi:

“Evet, câmid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına göndermesi, ancak Senin rahmetin ve hikmetinledir; karışık tesadüf karışamaz.”

“Hem fezadaki hava o kadar hakîmâne vazifelerde istihdam ve bulut ve yağmur, o kadar alîmâne faidelerde istimâl olunur ki, herşeye ihâta eden bir ilim ve herşeye şâmil bir hikmet olmazsa, o istimal, o istihdam olamaz.”

Elhasıl, bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyenin her bir mukaddimesinin sekiz neticesi var. Sekiz mukaddimelerin her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle ispat eder ki, bu cihette bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyede yüksek meziyetler vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum