Yeni anayasa ve Kürtler (3)

Bugünkü terör ve kürtçülük hareketinin tohumlarının Cumhuriyet Döneminde yanlış uygulanan ilke ve politikalarla atıldığını ve Cumhuriyetin yanlış temeller üzerine bina edildiğini daha önceki makalelerimizde bazı belgelerle ifade etmeye çalışmıştık.

 

Bu habis urların yine devlet eliyle temizlenmesi artık bir mecburiyet halini almıştır. Bugün devlete hâkim olan güçlerin (bilhassa hükümetin) sorunun çözümünde samimi olduklarından hiç şüphemiz yoktur. Ve özellikle kendi adıma iddia ediyorum ki, bu belayı bir yüzyılda ancak yakalayabildiğimiz bugünkü iktidar profili çözebilecektir ve de çözecektir.  Hakikaten Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne hükümet profillerini tahlil ettiğimizde halkı temsil noktasında hiçbir hükümet bugünkü kadar şanslı olamamıştır. Bugün olaylara “resmi ideoloji gözlüğü” ile değil de büyük çoğunluğu muhafazakâr olan halkının gözü ile olaylara yaklaşan ve vatandaşın yanında yer alan bir hükümet var. Oysa ki, önceki bütün hükümetlerin - gerek konjüktörün uygunsuzluğu ve gerek de hakim olan hükümetlerin bu hususta idare-i maslahatçılık  politikalarını takip etmelerinden dolayı- problemlere bakışları hep “resmi ideoloji ” perspektifinden (güya halkı terbiye adına)  olmuştur. Tabi ki bu yaklaşım sorunu çözemediği gibi daha da büyütmüş ve içinden çıkılmaz hale getirmiştir.

 

Bugün Devletin ve hükümetin de ortak çözüm noktasında buluştuklarını görmek tedavi hususunda halkımıza umut ve güven vermektedir. Meclis Başkanı Cemil Çiçek beyefendiye de yaklaşık 20 bin dernek, vakıf ve sivil toplum güçlerine yaptıkları “Yeni Anayasa” çalışmalarına katılım çağrılarından dolayı teşekkür ve tebriklerimizi iletiyoruz. Zira ilk defa doğru bir yol takip ediliyor. Bir anayasa yapılacaksa halkın fikir ve düşüncelerine mutlaka başvurulmalıdır. İşte vatandaş olarak çözüm noktasında fikir ve düşüncelerimizi ifade etmek ve devletin samimi olarak atması gereken demokratik adımlardan, bir “Kurtuluş Reçetesinden” bahsetmek istiyorum:

 

1-Bölünmez Bütünlük:

Devletin ve askerin değişmez çizgisinden biri olarak hep ifade edilen bölünmez bütünlük esası yetkililerce her defasında vurgulanmaktadır.

 

Evvela; şu kesinlikle bilinmelidir ki; Kürtlerin büyük çoğunluğu “tek vatan, tek bayrak ve üniter yapıdan“ taraftır. Bu hususta Türklerden farklı düşünmemektedirler. Ülkenin parçalanmaya, bölünmeye en müsait olduğu dönemlerde ve batı ajanlarının cirit attığı zamanlarda bu birliktelik bozulmadı. O zamanlarda da özerklik, otonomi… vs isteyenlere Kürtlerin büyük ekseriyeti nasıl karşı çıktıysa,  bugünkü Kürtler de dünkü pederleri gibi düşünmektedirler. Dün bu oyunu bozan Bediüzzaman gibi dindar ve muhafazakar Kürtler idi. Bugün ise yine dindar Kürtler ve Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’larının oluşturduğu talebe-kardeş ve dost halkasının Kürtlerin üzerindeki müspet etkisi ve ayrıca Kadirî ve Nakşî âlimlerin, kanaat önderlerinin halkın üzerindeki etkileri, Kürtlerin bu kanaat önderlerine gösterdiği teveccüh (araştırmacıların dikkatlerine sunulur) bu tuzağı bozacak güçte ve imkândadır. Bütün iç ve dış mihraklar tarafından yapılan her türlü tahrike rağmen, dökülen bunca kana ve gözyaşına rağmen, inanılmaz boyutlardaki tuzaklara ve kışkırtmalara rağmen, Kürt halkının çoğunluğu birlik ve bütünlükten yanadır. Zira kader kürdü ve türkü et ve tırnak gibi birleştirmiştir. Ayrılmaları imkânsızdır.

 

2- Resmi İdeoloji:

Cumhuriyet adı altında uygulanan tek parti dikta rejiminin resmi ideolojisine son verilmelidir. Resmi ideolojinin benimsenmesi için halka yapılan zalimce muamelelerden dolayı halktan özür dilenmelidir. Tarafsız gözlemcilerin ve tarihçilerin ifade ettiği gibi şeflik döneminin faşist uygulamalarına karşı halkın verdiği tepkiler, gösterdiği reaksiyonların Cumhuriyet rejimine karşı olmayıp tek parti diktasının dayanılmaz baskılarına ve müslümanca olan Türk ve Kürt örf adetlerine ters düşen dayatmalara karşı bir tepkidır. Bu nedenle siyasal partilerce ortak bir özür beyan edilmelidir. Örneğin; Dersim olayı nedeniyle bir CHP milletvekilinin gündeme getirdiği itirafın diğer partilerce de desteklenip (spordaki şike yasasındaki gibi) Türkiye’nin artık geçmişteki benzeri ayıplardan bir an önce kurtulması gerekir. Bu özür olgunlaştığımızın ve demokratikleştiğimizin en önemli bir göstergesi olacaktır.

 

3- Adem-i Merkeziyetçilik:

Reform arayışlarının birbiri ile yarışan iki temel önerisi bulunmaktadır. Birincisi, her türlü standardizasyon ve merkezileşmenin devlet düzeyinde sağlanması, ikincisi ise yerelleşme ve uygulama yetkisinin ademi merkeziyet anlayışı ile mahalli düzeyde yerine getirilmesidir. Bazı problemlerin yerel düzeyde çözülemediği gibi, bazı problemlerin de ulusal düzeyde çözülemeyeceğini, bazı problemlerin de birçok düzeyde eş zamanlı eylem gerektirdiğini ifade eden TOFFLER, kurumların aşırı yüklenmesinden kaynaklanan karar alma süreçlerindeki tıkanıklığı aşmak için kararları bölmek ve yeniden dağıtmak gerektiğini belirtmektedir. Sorunun ya biri ya da öteki türünden bir sorun olmadığını, söz konusu olan şeyin mutlak manada bir merkezileşme- ademi merkezileşme karşıtlığı değil, önemli olan merkezdeki karar alıcıların yeni enformasyon akışları altında boğulup kalacağı kadar aşırı merkezileşen bir sistemde karar almayı rasyonel şekilde yeniden dağıtıma ihtiyaç olduğunu, merkezi gücün önemli ölçüde dağıtılması sağlanmadan, devlete yeni anlam, düzen ve yönetim verimliliği kazandırmanın mümkün olmadığını artık kabul edilmesi gerekir. Bu sebeple karar yükünün bölünerek bunun önemli bir bölümünün yerele aktarılması elzemdir. Yerele devredilen bu yetkiler terörün dayandığı önemli ölçüdeki bazı dayanakları da ortadan kaldıracaktır.

 

Fakat merkezde tutulan  ve yerele devredilen yetkilerin çok yönlü tetkik ve tartışılması ve çok dilli, çok dinli ve çok milletli bir ülke için hangi mahzurları barındırdığı uzmanlarca detaylı bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bence burada dikkat edilmesi gereken husus şudur: Bediüzzaman’ın, Osmanlıyı dağılmaya götüren süreçte önemli rol üstlenen siyasi kulüpler ve muhtariyet talepleri için dile getirdiği endişeler, bugünlerde telaffuz edilen eyalet veya federasyon fikirleri gibi formüller için de geçerli olduğu ve yetkililerin bu fikirleri nazara almaları gerekir kanaatindeyim.

 

4- Kültür:

Cumhuriyetin başında yeni bir millet oluşturmak için kurulan “Halk Evleri” kanalı ile halkı yukarıdan aşağıya dönüştürmek ve yeni rejime yandaş yaratmak, tasavvur ettikleri hayat tarzları ve gelecek ümidiyle paralellik arzeden yeni nesiller yetiştirmek istiyorlardı. Bunu dikkate alarak sistemli bir eğitim planı uygulanmaya konulmuştur. Planın birinci kısmı, Türk halkının zihninde yerleşik bulunan değerler manzumesinin, İslamî kültürün yıkılmasından ibaretti. İkinci kısım ise, bütün kudsi duyguları hayatından dışlamış, bunun yerine ateizme kadar varan pozitivist bir anlayışla nesiller yetiştirmekti. Bu nedenle Fransız ihtilali gibi sadece siyasi müesseseler değiştirilmemiş, Rus ihtilali gibi sadece sosyal müesseseler değiştirilmemiştir, topyekün siyasi müesseselerden, sosyal yapıya, dine, aileye, yaşama, hayat geleneklerine, toplumun tüm moral temellerine ve kültürüne hücum edilmiştir. Mesela;  “Rüştü Saraçoğlu, Adliye Vekili olarak Kur’an-ı Kerim’den çöl kanunu olarak bahsedebiliyordu.” (Vedat Nedim Tor sh.20)

Bilhassa din sahasında uygulanan bu laikperest politikalar bir tür tarih soykırımına dönüşmüş, o kadar ki, tarihi değer taşıyan resmî evraklar kilo ile Bulgaristan’a yok pahasına satılmıştır.

 

İşte bu derece halkından kopmuş bir zihniyetin halk ile devleti arasında açtığı bu derin uçurumun yeniden doldurulması için; okullarda şark kültürünün, örf ve adetlerinin öğretilmesi, bu meyanda Kur’an-ı Kerim’in ve insanımıza yardımlaşma ve dayanışmayı, doğruluk ve dürüstlüğü, özellikle Türk, Kürt, Arap vs. bir kardeş gibi birleştiren dinimizin değerlerinin hiç olmazsa seçmeli ders olarak konularak yeniden bin yıllık kardeşliğin temellerinin atılması hükümetin öncelikleri arasında yer almalıdır.

 

Not: Haftaya devlete ve hükümete düşen atılması gereken demokratik adımlara devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum