Yahudiler ve Hıristiyanlar, 'Biz Allah’ın oğulları ve sevdikleriyiz' dediler

Yahudiler ve Hıristiyanlar, 'Biz Allah’ın oğulları ve sevdikleriyiz' dediler

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Sûresi 17-19. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

17-Andolsun ki, şübhesiz Allah, o Meryemoğlu Mesîhdir!” diyenler kâfir olmuşlardır! De ki: “Peki (Allah, sizin ilâh olarak düşündüğünüz) Meryemoğlu Mesîh’i, annesini ve yeryüzündekilerin hepsini helâk etmek istese, Allah’a karşı kim bir şeye mâlik olabilir? Hem göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Allah’ındır. (*) (O) ne dilerse yaratır.” Çünki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir.

18-Hâlbuki yahudiler ve hristiyanlar: “Biz, Allah’ın oğulları ve sevdikleriyiz!” dedi(ler). De ki: “Öyleyse (Allah), günahlarınız yüzünden size niçin azâb ediyor? Bil‘akis siz, (O’nun) yarattığından bir insansınız.” (**) (O,) dilediği kimseye (hikmetine binâen kendi lütfundan) mağfiret eder, dilediği kimseye de (hak ettiği üzere) azâb eder. Hem göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Allah’ındır. Nihâyet dönüş ancak O’nadır.

19-Ey ehl-i kitab! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada (fetret devrinden sonra) şübhesiz size Resûlümüz (Muhammed) geldi, (dînin hükümlerini) size açıklıyor; tâ ki (hesab gününde): “Bize ne bir müjdeleyici, ne de bir korkutucu geldi!” demeyesiniz! İşte gerçekten size bir müjdeleyici ve (aynı zamanda) bir korkutucu gelmiştir. Ve Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir.

(*)“Şu kâinâtın mâlik ve mutasarrıf-ı hakīkīsi (gerçek sâhibi ve hâkimi), ma‘bud ve mahbûb-ı hakīkīsi (gerçek ibâdete lâyık olanı ve sevgilisi) o Zât olabilir ki, gece gündüzü, kış ve yazı, dünya ve âhireti, bir kitâbın sahîfeleri gibi suhûletle (kolaylıkla) çevirir, yazar, bozar, değiştirir. Bütün bunlara hükmeder.” (Sözler, 9. Söz, 30)

(**) “(Kur’ân) Ehl-i dalâletin bütün aksâmını (kısımlarını) susturur ve şübehâtın (şübhelerin) bütün menşe’lerini (çıkış yollarını) kapatır. Ehl-i dalâlet (haktan sapanlar) için, içine girip saklanacak şeytânî bir delik bırakmıyor, kapatıyor. Altına girip gizlenecek bir perde-i dalâlet bırakmıyor, yırtıyor. Yalanlarından hiçbir yalanı bırakmıyor, başını eziyor.” (Zülfikār, 25. Söz, 19)