Van Bediüzzaman’ın hatıralarıyla dolu

Van Bediüzzaman’ın hatıralarıyla dolu

Van Mevlidlerini düzenleyen Yeni Asya Van Temsilcisi Şehabettin Öztürkçü Risale Haber’e konuştu

Röportaj: Dursun Sivri-Nurettin Huyut/Risale Haber

 

Şehabettin Öztürkçü Kimdir?

 

1961 de Bitlis’in Adilcevaz ilçesine bağlı Koçeri köyünde doğdu. Çocukluğu, (1957’de Üstadı ziyaret eden bir babanın evladı olduğundan) Risale-i Nur’ları dinlemekle geçmiş. Çocukluğunda bir müddet Terzi çıraklığı yapmış. 1976’dan sonra evlendiği 1991 tarihine kadar da hayatının15 yılını Risale-i Nur gönüllüsü olarak Risale-i Nur’un neşrine ve yayılmasına sarf etmiş. 1991’de evlenerek dünya evine giren Öztürkçü halen Yeni Asya Van Temsilciliği görevini yürütüyor.

 

HER AKŞAM DERSE GİDER, RİSALE-İ NUR OKURDUK

 

Babanız Üstadı 1957’de ziyaret etmiş ve o tarihten itibaren Risale-i Nur’a gönüllü olarak hizmet etmiş bir ailede büyümüşsünüz. Bize çocukluğunuz dönemine ait Risale-i Nur hizmetlerini anlatır mısınız?

 

Ben çocuk iken evimizde devamlı Risale okunurdu. Kendimi bildiğim tarihten itibaren her akşam derse giderdik. 70’li yıllardı. O dönemi şöyle hatırlıyorum: Küçük bir dershanemiz vardı ve biz her akşam oraya derse giderdik. Yani düzenli ders diye bir durum yoktu bir talebe gibi sürekli boş kaldığımız saatlerde Risale okurduk veya dershaneye gider, orada gelenlerle ders yapardık. Özellikle akşamları dükkanı kapattıktan sonra (ben terzi Ömer Altunlu ismindeki bir abinin dükkanında çırak olarak çalışıyordum) yemeğimizi yer hemen dershaneye giderdik, birbirimize ders yapar, dinlerdik.

 

Bu şekilde 1976’ya kadar devam etti. 1976’da kendi kendime her işi bırakıp dershanede hizmet etmeye karar verdim. O tarihten itibaren 1991’e kadar 15 yıl (Allah kabul etsin) Risale-i Nurlara hizmet etmeye çalıştım. 1991’den sonra evlendim. O tarihten itibaren geçim derdi nedeniyle çalışmam gerekiyordu. Hizmetten de uzaklaşmak istemiyordum.  O nedenle bir orta yol buldum kendimce ağırlıklı olarak Risale-i Nurların satışının yapıldığı bir kitapçı dükkanı açtım, hem hizmet etme hem de geçimimi sağlama imkanı elde etmiş oldum. Allah’a şükür bu güne kadar da devam etti. İnşallah bundan sonra da devam eder.

 

BEDİÜZZAMAN VE TALEBELERİNİN ÇİLEHANESİ

 

Üstad Bediüzzaman Hazretleri gençliğinde 15 yıl kadar Van’da, Van Valisi Tahir Paşanın konağında kalmış, birinci dünya savaşı, esaret yılları, İstanbul ve Ankara serüveni arkasından tekrar (1922 de) Van… Bu defa Bediüzzaman Mevlitlerinin yapıldığı Nurşin camiinda ikamet... Yaz aylarında da Erek dağı… Dolayisiyle buralarda yaşanmış bir çok hatıraları var ve bu hatıraları efsane gibi anlatılmaktadır. Sizin de kırk seneye yakındır bu hatıraları dinlemiş olduğunuzu tahmin ediyoruz. Bizimle paylaşır mısın?

 

Haklısınız. Özellikle Mollah Hamid abinin hatıralarını sürekli dinliyorduk. Hemen her derse gelişinde bir şekilde sorulur o da bıkmadan usanmadan anlatırdı. Hatta birkaç kez Erek dağında kaldıkları yerleri de göstererek “burada bu olayı yaşadık, şurada bunu yaşadık” gibi anlatıyordu. O nedenle sanki o hatıraları biz de yaşamış gibi olduk diyebilirim.

 

Mesela Üstad’ın Erek dağında kaldığı yerleri Nur Talebelerinin bir çoğu sanır ki, bir bina var veya tarihten kalma bir mağara var ve Üstad talebeleri ile gidip orada kalmış. Oysa gerçeği hiç de öyle değil. Gerçekte orada yamaçta toprağı kazmışlar, büyükçe bir çukur açmışlar, kapısına çevreden topladıkları ağaçlarla bir sütre yapmışlar ve onun içinde kalmışlar. O nedenle bu gün kaldığı yerlere gittiğinizde size çukura benzer bir şey göstereceklerdir. Zamanla içi dolmuş hafif kazınmış gibi bir görüntü veren bir çukur. Yani bir şey gömmek için açılmış sonra da tekrar kapatılmış bir çukura benzer. Ona bu yörede “Çilehane” deniyor. Yaz aylarında gidip kalınan yerdir. Çile hane/çile evi…

 

 

BEDİÜZZAMAN, MİSAFİRE NEDEN “HAYDİ GİT” DEDİ?

 

Bu anlatılan hatıralardan birini sizinle paylaşalım isterseniz. 1979 senesinde (Allah Rahmet etsin) Ali Uçar abi ile gittiğimiz Çoravanis’de gençlerle 30 günlük bir okuma programına katılmıştık. Programın son günü Molla Hamid abiyi davet etmiştik. Birlikte Erek dağına gitmiştik. Orada derenin içinde yıkık bir kilise var, oraya vardığımızda, kiliseyi görünce Molla Hamid abi anlatmaya başladı. “Biz burada kaldığımızda bir gün yanımıza biri geldi, bize ‘ben burada kalacağım’ dedi, biz ‘olur’ dedik. O akşam için bulgur pilavı yapmıştık bize ancak yeterdi, ama o da yediği halde bol bol yetmişti. Yemeğimiz bereketlenmişti. Yemekten sonra Üstad ona “hadi kardeşim sen kalk git senin çoluk çocuğun var onları yalnız bırakma” dedi. Fakat adam kalkmadı. Bir müddet geçti Üstad tekrar “hadi kardeşim sen kalk git senin çoluk çocuğun var…” dedi. Bunun üzerine o adam kalktı gitti.

 

ÜSTADIN ŞAPKA TEPKİSİ

 

“O gittikten sonra Üstad Hazretleri bize dedi ki, ‘kardeşim bu adam gelmiş sanki boynumda oturmuş ayaklarını da kalbimin üzerinde kilitlemiş, beni sıkıyor. Benim gibi zavallı birinden keramet bekliyor.’ Bu Molla Hamid abiden dinlediğimiz hatıralardan biri idi.

 

Bir de Bekir Tunçtürk var o da bazı hatıralar anlatırdı bunlardan birisi şöyle aklımda kaldığı kadarıyla: “Bir defasında Üstadı ziyaret için dağa gitmiştik. Kafamda şapka vardı. Ona yaklaşınca şapkayı bir çalının altına sakladım ve öylece yanına gittim. Ziyaret edip ayrılırken dedi “kardeşim o çalının altına koyduğun pisliği al götür dağı kirletmesin” biz de dediğini yaptık. Alıp gittik ama dersimizi de almıştık tabii..”

 

CEMAATLER ARASINDA YENİDEN BİR YAKINLAŞMA VE KAYNAŞMA DÜŞÜNCESİ

 

Van mevlitleri 12 Eylül ihtilali ile birlikte askıya alınmıştı. Ta ki, geçen yıla kadar. Aradan uzun seneler geçmiş, şartlar değişmiş olmasına rağmen yapılmadı geçen yıl yeniden başlamış oldu. Türkiye’nin bir çok yerinde de bu tür mevlitler yapılır olmaya başladı. Bu mevlidi tekrar yapmaya başlamanızı gerektiren nedenleri veya nasıl tekrar gündeme geldi anlatır mısınız?

 

Van mevlidinin yeniden gelenek haline gelmesi şöyle başladı: Biz muhtelif zamanlarda hizmetler için meşveretlere gittiğimizde, bir kısım abi ve kardeşler bu konudaki arzularını bildiriyorlardı. “Bu mevlit tekrar başlatılamaz mı?” diye bizden talep ediyorlardı. Biz de bu isteklere karşı “inşallah bir gün başlar” diyerek onların isteklerine bu şekilde cevap veriyorduk. Ama bu istek bizde de vardı. O geleneği tekrar başlatma istiyorduk. Ama şartların düzelmesini bekliyorduk.

 

Bu talepler bizimle sınırlı kalmamış demek ki, Selahattin Akyıl abiye de bir çok kez söylemişler. O da Van’a geldiğinde hem cemaatin arzusunu yerine getirmek, hem kendisi de bunu arzu ediyormuş, cemaate teklifte bulundu, cemaat de onun bu teklifini olumlu karşıladı ve Elhamdulillah geçen yıl ilkini yaptık bu yıl da ikincisini gerçekleştirdik.  O nedenle diyebilirim ki, bu işin tekrar öncüsü Selahattin abidir. Onun çok büyük desteği olmuştur.

 

Mevlidin kabul görmesinin ve yeniden ihdasının bir diğer önemli nedeni; cemaatler arasında yeniden bir yakınlaşma ve kaynaşma sağlayabilir düşüncesi idi. Doğrusu onlarla beraber yapmayı çok arzu ediyorduk. Çünkü Van Üstadın memleketi ve her Vanlının en az bizim kadar ona sahip çıkması gerekir. Üstad herkesin Üstadı, sadece bizim değil… Bu işi sadece biz yapıyoruz şeklinde de görünmek istemiyorduk. O şekilde başlatmış olduk. Sağ olsun Selahattin abi her türlü maddi manevi desteği esirgemedi.

 

Önceki yıllarda bir defasında Raif Zernekli abi de müracaat etmişti. Ama o günlerde 12 Eylül ihtilalinin etkisi henüz geçmediği için izin vermedikleri gibi Raif abiyi alıp bir de nezarete attılar, birkaç gün orada tuttular. O yüzden bu kadar gecikmesinin bir nedeni de aslında o olaydı. İnsanlar ister istemez çekiniyordu. Nihayet geçen yıl zamanı artık gelmişti ki, başladı ve problemsiz devam etti bu yıl da öyle… Allaha şükür o korku da bu şekilde kırılmış oldu…

 

NURŞİN CAMİİ ADETA ÜSTADIN CAMİSİ OLMUŞ

 

Nurşin Camisini neden tercih ettiniz?

 

Nurşin Camiinde bu mevlidi yapmamızın nedeni bu camide Üstad kalmış ve bu cami adeta Üstadın camisi olmuş, herkes öyle biliyor. Hem diğer camilere göre biraz daha kenarda ve gözden uzak bir camidir. Böyle biraz kenarda olan bir camiyi tercih edersek daha iyi olur diye düşündük. Hem çevresi ve avlusu geniş olduğundan görüşmeye tanışmaya ve dolaşmaya daha müsait bir durumu var.

 

Nurşin Camii ile ilgili anlatılan bir hatıra var mı?

 

Üstad Hazretleri orada kaldığı yer ile ilgili bir bilgi aktarayım isterseniz. Şu anda cami avlusunda cami derneğinin kaldığı bir oda var. Onun bitişiğinde bir oda daha vardı. Üstad orada kalırmış, ama o oda şu anda yok, yıktılar. Siz de gördünüz cami büyütülmüş ve külliye halinde yeniden inşa ediliyor. O nedenle yıkmak durumunda kalmışlar. Üstad orada kaldığı dönemde bize aktarılan bir hatıra var ki, son şahitlerde de geçiyor. Molla Habip abi her zaman anlatırdı. O da şöyle; o dönemde kışlık kavurma yapılırmış, bu kavurmalar küçük küçük küplere konur bir köşeye bırakılır kış boyunca peyderpey çıkarılıp yenirmiş.

 

Bir gün herkes dışarı çıkmış kapı da açık oradan geçen bir köpek kavurmanın kokusunu alınca içeri dalıyor. Ve başını küpün içine sokup kavurmadan yemeye başlıyor. Ama biraz yedikten sonra kafasını küpten çıkaramayınca sağa sola sallıyor ve küp kırılıyor, kavurmalar etrafa dökülüyor. Molla Resul, Üstadın talebesi gelince bunu görüyor ve kovalıyor, biraz koşuyor ama tutamayınca bırakıyor. Köpek biraz gittikten sonra durup geri dönerek bunlara bakıyor. Garip bir durum demek daha tam doymamış kalanı da yemek ister gibi bir hali var.

 

Molla Resul de bunu fırsat bilerek bir parça kavurma eline alıp onu yakalamak için çağırıyor “Gel!.. Gel!..” diyor. Tam o esnada Üstad geliyor. Bunların bu halini görünce “ne yapıyorsunuz bakayım” diyor. Molla Resul “görmüyor musun? Biz yokken bu köpek gelmiş, küpümüzü kırmış, kavurmamızı da yemiş, şimdi gitmiş uzaktan bize bakıyor, bizimle alay eder gibi. Biz de yakalayıp ona bir dayak atacağız.”

 

Onun üzerine Üstad: “Bırak onu… Gel bakayım. Şimdi sen söyle bakalım, sen böyle bir yerden geçiyor olsan, karnın da aç, haram helal da nedir bilmesen sahipsiz böyle bir küpü görsen, yer misin? Yemez misin?”

 

“Yerim Üstadım”

 

“E işte o da öyle yapmış. Hadi bakayım bırakın köpeği gitsin ve kendisini de helal edin” diyerek talebelerini sakinleştiriyor, olayda böylece kapanıyor.

 

Nurşin Camisi o dönemde Van’ın adeta ilim ve fikir yuvası, bir üniversite gibi işliyor. Şarkın bir çok alim ve fazıl insanı oraya gelip orada ilim tahsil ediyor. Hatta, (Üstadın  Risale-i Nurlarda, şefkat tokatları bahsinde anlattığı) Abdulmecit abinin evi de caminin biraz yukarı tarafında bulunuyor. O dönemde muallimlik yapıyor.

 

 

Bu anlattığınız olay hangi tarihlerde cereyan ediyor?

 

1922-25 tarihlerinde cereyan ediyor. Malum o tarihten sonra Üstad Burdur’a sürgüne gönderiliyor. Yine o günleri yaşarken bir gün Abdülmecit abi oradaki alimlerle bir konu üzerine sıkı bir tartışmaya girişmiş iken duruma muttali olan Üstad, “Yeter Abdülmecid, benim dostlarımı daha fazla sıkma” diyerek tartışmayı bitiriyor. Yani, orada yüksek ilmi tartışmaların yaşandığı da vakidir, anlatılıyor.

 

BÜTÜN CEMAATLERLE KUCAKLAŞIYORUZ

 

Bugüne gelirsek, siz senelerdir Van’da bu hizmetin içindesiniz. Gelişmeleri yakından takip ediyorsunuz ve bu hizmetin başladığı yılları da biliyorsunuz. Sizce bugün Risale-i Nurların gelişimi açısından geldiği noktayı yeterli buluyor musunuz? Nur Talebeleri vazifelerini yapabildiler mi? Risale-i Nurlar hedefine ulaşıyor mu?

 

Bizim Risale-i Nurları okumaya başladığımız dönemde Nur Cemaati tek bir cemaat idi, tek ses çıkıyordu, herkes bir ve beraberdi, o nedenle o günkü durum bize çok cazip geliyordu. Davaya çok bağlıydık, davamız için her şeyimizi feda edecek seviyede bir halet-i ruhiye taşıyorduk. Öl dense ölecek seviyede idi bu bağlılığımız. O dönemin ağabeylerini hiç unutamıyorum, çok sever ve çok sayardık, ne dense iki ettirmez yapardık. O nedenle o dönemin ihlas ve samimiyetini bugün bulmak imkansız. Bambaşka bir dönemdi.

 

1980’den sonra meydana gelen bölünmeler gücümüzü kırdığı gibi bir çok güzel değerlerimizi de bizden koparmış oldu. Sevdiğimiz bir çok insandan ayrılmak zorunda kalmıştık. Çok zor günler geçirdik. Çok üzüntülü günlerdi… Hatta öyle günler oldu ki, oturup hüngür hüngür ağladığımız oldu. Hala da o insanları aynı derecede seviyorum. Onlara olan sevgim hiç azalmadı. Çünkü, o insanlarla ayrıldık, daha sonra tekrar farklı guruplara ayrıldılar. Bugün belki otuza yakın gurup var hepsi de gayretle hizmete devam ediyor.

 

Güzel olan şu; Ayrılıkların yaşandığı dönemlerde ayrılığın verdiği stresten dolayı biribirimize bazı yanlışlar yaptık, kırılmalar oldu ama daha sonra bunların hepsi unutuldu, şimdi nerede birbirimizi görsek, bazen taziyelerde, bazen bayramlaşmalarda biribirimizi görüyoruz ve karşılaşıyoruz, birbirimizi gördüğümüzde aynı o eski sevgi ve muhabbetle birbirimizi kucaklarız.

 

Burada herkes birbirini tanır ve bilir. Çok büyük bir vilayet değil. O nedenle sık sık birbirimizle karşılaşmamız mümkündür. Karşılaşınca da kucaklaşırız, muhabbetle eski günleri yad ederiz. Bu cemaatlerin hiçbiri diğerinin aleyhinde olmaz, birbiriyle uğraşmaz, birbirine hep destek olur. Van’ın en güzel tarafı bu yönüdür.

 

Evet, her ne kadar eskiden bir ve beraber idik, o zaman hizmetler aşkla şevkle devam ediyordu, “o günleri hep arıyoruz” diyoruz. Ama doğrusu bugün de o fedakar insanlar yok değil, her cemaati ayakta tutan bir çok fedakar insan var. O gün cemaat yek vücuttu bir cemaatti, o gün o tek cemaat de bulunan fedakarların sayısı kadar -fedakar insan- bu gün bir cemaatte var. O zaman Türkiye’deki Nur Talebelerinin sayısını bile say deseler sayabilirdik. Fakat şimdi değil Van’daki Nur Talebelerinin ismini, belki bir ilçedeki Nur Talebelerinin ismini bile sayamayacak kadar çok Nur talebesi var. Elhamdulillah…

 

Ayrıca şimdi imkanlar fazlalaşmış, eskiden mevlitlere gelen kardeşlerimize doğru dürüst ev sahipliği yapamazken şimdi binlerce insanı ağırlayabilecek kapasiteye ulaşmış bulunuyoruz. Mesela bu son mevlidin olduğu iki gün içerisinde üç defa biner kişiye yemek verme imkanımız oldu. Bu insanları ağırlayabildik, her türlü ihtiyaçlarını giderdik. O açıdan bakıldığında fevkalade bir hizmetin devam ettiğini söyleyebilirim.

 

Bugün bu cemaatlere baktığımızda Risale-i Nurun hedefine ulaştığını ve Nur Talebelerinin Üstatlarından tevarüs eden hizmetleri bugün de hakkıyla ifa ettiklerini düşünüyorum. Bugün de bir çok fedakar insan var. Sürekli de iyiye gidiyor. Elhamdulillah…

 

RİSALE HABER TEBRİK VE TAKDİR EDİLECEK NOKTADA

 

Allah hizmetlerinizi daim etsin, sizleri hizmette muvaffak kılsın. Bir de şunu sormak istiyorum. Risale Haber’i takip edebiliyor musunuz? Risale Haber’in konseptini, yayın stratejisini nasıl buluyorsunuz?

 

Risale Haber’i istisnasız her gün takip ediyorum. Mutlaka sayfa içinde dolaşırım. Köşe yazılarına bakarım, kendimce ilginç ve merak uyandırıcı bulduğum yazıları okurum. Özellikle haber konseptini çok beğeniyorum. Üstad ile ilgili çok güzel haberler çıkıyor. Onları okudukça hep takdir ettim, hep tebrik ettim ve alkışladım.

 

Sanılmasın ki, bu takdir ve tebrik bu sayfayı sevdiğimiz arkadaşlarımız çıkarıyor diyedir. Hayır, kat’a ve asla ondan değildir. Bu hizmeti bir başkası da yapsaydı, yani hiç tanımadığım bilmediğim insanlar bu sayfayı bu şekilde yapıp hizmete sunsalardı inanın ben yine bu duayı bu tebriği yapardım, onları manen alkışlardım. “Allah razı olsun” der dua ederdim. Nitekim benzeri bazı siteler de var onlara da zaman zaman giriyorum ve onları da okuyorum. Onlarda da güzel olanları tebrik ve takdir ediyorum, alkışlıyorum.

 

Çünkü, güzel olanı herkes sever ve takdir eder bu onun hakkıdır. Risale Haber tebrik ve takdir edilecek noktadadır. Allah çalışanlarından ve ona destek olanlardan razı olsun… Amin…