Toplama kampında 16 Nur Talebesi vardı

Toplama kampında 16 Nur Talebesi vardı

Mehmet Kırkıncı Sivas kampını anlatıyor...

Röportaj: Abdurrahman Iraz-İhsan Atasoy-Mehmet Ali Bulut-Abdülkadir Özsoy/Risale Haber

 

ALTINCI BÖLÜM:

 

SİVAS KAMPINDA 16 NUR TALEBESİ VARDI

 

Medyada bir haber vardı. Sivas Kampında yapılan işkenceler Kürtçülüğün siyasallaşmasının sebebi gibi gösterilmiş. Ayrıca Diyarbakır cezaevi biliyorsunuz oraya Mahsun Korkmaz Akademisi diyorlardı. Orası da, Diyarbakır Cezaevi de PKK’nın büyümesinin sebebi gibi gösterilmiş. Şimdi siz Sivas Kampında da kaldınız. Bu konuda ne dersiniz?

 

Yok, hiç öyle bir şey olmadı. Yani 27 Mayıs’ta ihtilal oldu. Askeri darbe yaptılar. Haziranın 2’sinde bizi evden aldılar. Nur talebesi yedi kişiydik o zaman. Bir hapishane arabasına götürdüler. Küçük subaylar tavır aldılar bize karşı. O zaman faytonlar vardı. Atların katır kutur sesleri vardı. Arkadaşlardan bir tanesi de “Hocam dışarı, şehrin dışına çıktık” dedi. “Nereden anladın?” dedim. “Atların sesi yok oldu” dedi. İsmi Kamil’di. “Kamil Bey. Biz Risale-i Nur’u okuyunca medreselerde hayatımız buna feda olsun diyor muyduk?” dedim. “Evet” dedi. “Sözümüzde duralım, götürürlerse de bir şey olmaz” dedim. Hemen bir sigara yaktı.

 

mkirkinci6_1.jpgPalandöken dağına geldik. “İnin” dediler. İndik. Bir teyyare vardı. “Binin buna” dediler, bindik. Teyyareyi biz o zamana kadar uzaktan ancak görüyorduk. Neyse teyyare kalktı, biraz gittik. “Nereye gidiyoruz?” diye sorular soruldu. “Bilmiyorum ki bizi nereye götürüyorlar” dedim. Bizim arkadaşlar, dedi ki “Bu gâvurlar nasıl yaşıyorlar dünyada? Hocam, sen ne anlıyorsun bu işten” “Ben de anlamadım” dedim. Bize bağırdılar sonra. “Hocam, bize neden bağırıyorlar?” diye sordular. “Vallahi ben de bilmiyorum” dedim. Kaç dakika geçtiyse iki tane astsubay, arkadaşlar bana hoca diyorlar ya, bir elini bir dizime diğer elini de öteki dizime koydu, “Hoca, nereye gidiyoruz?” diye sordu. “Paşa, ben de bilmiyorum” dedim. “Sizi Sivas’a götürüyoruz” dedi. Neyse, indik. Orada bir hapishane arabası vardı. Aldı bizi, getirdi. Bir bölüğü boşalttılar, bizi o bölüğün yerine tıktılar. Orada çok zahmet çektik, elektrikleri söndürdüler. Mesela, “Asker ağa, bir bardak verin” diyoruz “Yasak” cevabı veriyorlar. Askerle konuşmak yasak. Çok soğuk donacağız. Aradan birkaç gün geçti. Demokrat Parti’ye mensup insanları getirmeye başladı teyyare. Celal Bayar’ı, Menderes’i anlattılar. Getire getire 385 kişi olduk. 16 tanesi Nurcu diğerleri de Demokrat Parti’ye mensup olan insanlar.

 

Çoğu da ehl-i beyt soyundan gelen seyitlermiş onların…

 

O kadar yoktu. Azdı sayısı.

 

İzzettin Doğan’ın babası var, Hüseyin…

 

Onu da Malatya’dan getirdiler.

 

O da Demokrat Parti taraftarı mıydı?

 

Tabii. Menderes onu çok sever, o da Menderes’i çok severdi.

 

Özel dostlukları varmış.

 

Özel dostlukları vardı. Menderes onu teyyare ile götürmüş, misafir etmişti. Ondan sonra getirdiler onu.

 

MENDERES’İN SUÇU KUR’AN KURSLARI AÇMAKMIŞ!

 

Sonra bu Aleviler neden Demokrat Parti’nin arkasından çekildiler? Veya en azından sağ partilere hiç oy vermemeye başladılar? Bunun sebebi neydi?

 

mkirkinci6_iraz1.jpgOnu ben bilemiyorum ama oradaki Alevilerle nasıl olduysa beraber bir koğuşa düştük. Tunceli ve Malatya’dan gelen Alevilerle. Alayı boşalttılar, alay 385 kişi ile doldu. Kampın başında Atakan isminde bir albay kumandan var, her gün 1,2,3,…385’e kadar sayıyor. Ellerini arkasına atıyor, “Kur’an Kursları açtı Menderes” diye Menderes’e verip veriştiriyordu.

 

Suçu Kur’an Kurslarını açtırmak mıydı?

 

Evet. Turan Bilge vardı, Allah taksirâtını affetsin. 385 kişinin arasından çıktı; “Kumandan, beri bak. Biz sevdiğimiz adama hakaret ettirmeyiz. O sözler hep sana ait” dedi ve geri geldi.

 

NURCULAR YUNUS AĞAYA DA NAMAZ KILDIRIRLARSA…

 

Turan Bilge Konya’dan mı getirilmişti?

 

Hayır, Erzurum’dan. Gelenlerin kimisi top oynuyor falan. “Baba, burası musibet yeri. Gelin Allah’a yalvarın. Kur’an okumak istiyorsanız size Kur’an okutalım” dedik. 6 ay 5 gün kaldık orada. Kur’an okuyanlar oldu, hatim çıkaranlar oldu. Namaza başlattıklarımız oldu. Mardinliler dediler ki; “Yunus ağaya Nurcular namaz kıldırırlarsa, bunların ıslah etmediği kimse kalmaz.” O da nasıl bir adam? İnsan, heybetinden ona bakamıyor. Kaba saba heybetli bir adam. Biz ona namaz kıldırmadık mı? Teselliye de muhtaçlar. Risalelerden anlatırdım onlara. “Günahlarımızın affına sebep olur burası” diyorduk.

 

Bir de şunu yapmışsınız orada. Bir hikâye anlatılıyor. Siz, niye namaz kılmıyorsunuz, demişsiniz. Onlar da demişler ki, Hz. Ali bizim namazımızı kılmış…

 

Bilhassa sabah namazında “Kalkın, namaz kılın” derdim. Daima vır vır konuşmazdım ama yeri geldiği zaman. Bir gün Alevilere dedim ki “kardeşim hepimiz Müslüman mıyız?” “Evet” dediler. “Peki, biz kılıyoruz ama siz kılmıyorsunuz. Gelin, beraber konuşalım. Kılmak mı iyi, kılmamak mı iyi? Ben kılmanın iyi olduğunu söylüyorum, siz de kılmamanın” dedim.

 

ALEVİLERE BİRBİRİMİZİ İKNA EDELİM DEDİK

 

Birbirimizi ikna edelim mi dediniz?

 

sivas-kampi.jpgEvet. Namazın ehemmiyetini anlattım. “Bak, insanın gözünü bile namaz için yaratmış” şeklinde saydım hususları, izahlar ettik. “Hocam bizim namazımız kılınmış” dediler. Ben de, “Bunu neden vaktinde bana söylemediniz? Benim namazım kılınmış. Ben de size demezdim, gelin yemek yiyin. Aa benim karnım doydu, eyvah. Allah kabul etsin yahu” dedim. Biraz zaman geçti yine, “gelin namaz kılın” dedim. “Bizim namazımız kılınmış” dediler. “Kim kıldı sizin namazınızı?” diye sordum. “Hz. Ali” dediler. “iyi, Allah razı olsun. İyilik etmiş size” dedim. Aradan birkaç gün geçti. Bir gün dedim ki “Yahu keşke sormasaydım size namazınızı kim kıldı diye.” “Niye hocam?” diye sorunca şunu dedim: “Ben, Hz. Ali’yi çok severdim. Kalbime bir şey geldi. Tuncelililerin namazını kıldı da Erzurumluların suçu ne? Yahu okumuş adamsınız. Hz. Ali bu kadar Alevinin nasıl namazını kılsın? Nasıl yetiştirsin? Günlük hayatı var, yemesi, yatması. Olur mu ya? İnsan dışı bir şey. Peki, size bir şey soracağım. Hasan ve Hüseyin namaz kılar mıydı?” Sorunca sadece 12 İmamın isimlerini sayıyorlardı.

 

“Bu kadar evliyanın namazını nasıl kıldı? Hasan, Hüseyin’in namazını niye kılmadı da diğerlerinin namazını kıldı? Böyle olur mu? Namaz, herkesin şahsına aittir. Kimse kimsenin yerine yemek yemek yiyemediği gibi kimse kimsenin yerine namaz da kılamaz” diye anlattım. Namaza başladılar, Elhamdülillah.

 

Oraya Kürt aşiretlerinin reisleri de getirilmişti. Öyle miydi?

 

Tabii ki. Ali Rıza Efendi geldi. Saadettin efendi geldi. Şeyh Said efendinin oğulları geldi.

 

ŞEYH SAİD’İN OĞULLARI ÜSTAD’A ÇOK KARŞIYDILAR

 

Siz oraya Nur talebesi olarak, din âlimi olarak gittiniz de Kürtlere herhangi bir işkence falan yapıldı mı?

 

Yak, hayır, katiyen. Sadece Kürtlere değil, orada hiç kimseye işkence yapılmadı. Herkes istediği gibi yiyip, içip, oturup, yatardı. Nasıl oturursan otur, nasıl yersen ye. Kimse karışmadı bize. Devlet karışmadı.

 

Neden topladılar?

 

mkirkinci6_2.jpgİhtilal yaptılar ya hani. Topladıkları insanlar da ihtilale karşı gelir de bu işi yapamazlar, diye. Bizi nüfuzlu adamlar bildiler. Şeyh Said’in oğulları, Ali Rıza efendi, onlar hep nüfuz sahibi adamlardı. Onlar da Kürtçülükten dolayı geldi. Şeyh Said’in oğulları Üstad’a çok karşıydılar, babalarına yardım etmediğinden dolayı. Mektup yazmış ya, onun için onlar Üstad’a çok karşıydılar.

 

HÂŞÂ! HÂŞÂ! ÜSTAD HİÇ ÖYLE OLUR MU? ALLAH ALLAH

 

Şimdi belki tam sırası değil ama yani mevzu geldiği için söylüyorum. Bediüzzaman bir Kürt milliyetçisi miydi?

 

Hâşâ! Hâşâ! Yok. Bin defa yok, yok. Üstad hiç öyle olur mu? Allah Allah. Türkleri çok severdi Üstad. “Sahabelerden sonra İslam’a hizmet eden bu necip kavimdir” demiştir Üstad. Bir kardeşe sordum “Risalelere bak bakayım, Üstad kaç yerde necip kavim demiş.”’ Sekiz yerde bulduk. 600 sene değil, ta Abbasilerden, Selçuklulardan bu yanadır Türklerin hizmeti.

 

ESASINDA SEYİTTİR ÜSTAD

 

Bazı zatlar var -ben kötü niyetli olduklarını da düşünmüyorum- Bediüzzaman bir Kürt’tür, diyorlar. Bediüzzaman’ın İslam milliyetçiliği adına yapmış olduğu uyarıların hepsi Kürt milliyetçiliği adına yapmıştır, diyorlar.

 

Evet. Said-i Kürdi diyorlardı o zaman. Eski zamanda Said-i Kürdi diyorlardı. Üstad derdi ki; “Ben o bölgede büyüdüğüm için Kürt dediler bana.” Esasında Seyittir Üstad. O hadise de bitti. Ondan sonra az önce de anlattığım gibi Üstad Hazretleri Erzurum’a gelmiş. Erzurum’dan sonra Trabzon’a gidiyor. Oradan vapura biniyor ve İstanbul’a çıkınca Ahmet Ramiz ismindeki bir gazeteci şöyle bir başlık attı: “Şarkın yalçın kayalarından İstanbul afakında bir ateş pare-i zekâ tulu etti.” Allah Allah. O zaman İstanbul’a çıkınca Şekerciler Hanı’nda bir yeri kiralıyor Üstadımız. Orada levha asıyor “Her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz.” “Hah, tamam, deli. Deli işi yahu” dediler. Yolladılar tımarhaneye. Tabip dedi ki: “Bu deli ise ben dâhil akıllı kimse yok.” Ondan sonrasını da Hasan Hüsnü’den dinledik. Biliyor musun onu?

 

SORUYU DÜZELTİYOR BEDİÜZZAMAN…

 

Hasan Hüsnü Erdem mi?

 

Evet, Erdem. Ahmed Hamdi Akseki’nin muavini. O zaman Süleymaniye’de medreselerde kalıyorlar. Yetişmiş yani. Duymuşlar Kürt bir adam gelmiş her suale cevap veriyor. “Olabilir mi böyle bir şey” diye düşünüyorlar ve “sual hazırlayıp gidelim” diyorlar. “Yirmi sual hazırladık” dedi. Arkadaşın biri de demiş ki “Bu Kürtler tecvit bilmez, üç sual de tecvitten koyalım.” “Üç sual de tecvitten koyduk, yallah Şekerci Hanı’na. Bir de gittik ki hocalarımız oturmuş onu dinliyorlar. Oturduk karşısında. Şekli de şemali de bize tesir etti. Kalktık gidecekken sualleri verdik. Üstad, ‘Bakın, burayı yanlış sormuşsunuz. Bu böyle olmalı’ dedi.”

 

Soruyu düzeltiyor Bediüzzaman…

 

Soruyu düzeltiyor. “Bir tokat gibi geldi. Elimizi tuttuk, gittik”, dedi.

 

O Şekerci Hanı’nda o zamanlar edipler, şairler falan kalıyormuş. Edebiyat dostları kalıyormuş. Allah-u âlem Mehmet Akif de vardı.

 

Eşref Edip’ten dinledim: “Benim yazıhaneme gelirdi. İsmail Hakkı’lar, Ahmet Naim Beyler. Üstad iki dizinin üstüne kalkar şair gibi konuşurdu.”

 

Üstad neden öyle bir izah yapma ihtiyacı duydu acaba? Hiç kimseye soru sorulmaz herkesin sorusuna cevap verilir diye.

 

Bilemiyorum.

 

ZÜBEYİR AĞABEY “YANIMA GEL” DEDİ

 

Siz, derslerde şerh ve izahlar yaparsınız. Bu konuda Zübeyir ağabeyin size bir şey söylediği oldu mu?

 

mkirkinci6_3.jpg“Kırkıncı hocam, Şener ve Aladdin beyler izah edebilir, başkaları edemezler” derdi. Üstadımız 1960’ta dünyasını değişti. Zübeyir ağabey oradan Eskişehir’e geldi. Eskişehir’e gelince bana, “benim yanıma gel” dedi. Ben de gittim. “Biz, Üstadın hizmetinden dolayı çok okuyamadık. Üstadın hizmeti çok ağırdı, siz bilmezsiniz. Bizim içimizde Sungur ile Ceylan okudu, biz okuyamadık. Gel, burada beraber okuyalım” dedi. “Olur, nasıl yapalım?” dedim. “Kader Risalesi’nden başlayalım” dedi. Kader Risalesi’nden başladık, okuyoruz. Tercih bile müreccih, tereccüh bile müreccih meselesine geldik. Zübeyir abi “Burada biri olur da diğeri niye caiz değil hocam?” diye sordu. Dedim ki, “Zübeyir ağabey, iki kalem buraya bırakalım. İkisi de aynı marka, madenleri de altın veya gümüş. Sana dediler ki sen bunlardan birini alacaksın? Sen de bunlardan birini aldıktan sonra sana dediler ki niye bunu  tercih ettin? Müreccihi ne? Sen diyorsun ki irademle aldım. İşte tercih bila müreccih bu. Tereccüh ise, yani bir şey yapılmış ama ustası yok.” Zübeyir abi, “Haa, sağolasın” dedi.

 

Peki, şöyle anlayabilir miyiz onu? Aynı marka kalem birbirine eşittir. Hiç aralarında fark yok. Birisi birisinden kıymetlidir diyemezsin.

 

Evet. Hani biri altın olursa olur. Müreccihi altın değil ki. ‘Mesela farz et ki bir ağaçta iki elma var. İki elma da birbiriyle aynı renkte aynı büyüklükte” dedim. Zübeyir abi, “Üstad da aynı örneği vermişti” dedi.

 

ÜSTAD DA HATEM’UL EVLİYADIR

 

Risale-i Nur’u eğer ben doğru okursam ve anlarsam ben de Üstad kadar olurum. Hâşâ! Risale-i Nur bilgi konusunda söylemek istiyorum. Üstadın manevi makamından bahsetmiyorum. Bilgi noktasında…

 

Tabi tabi. Bakın arkadaşlar Risale-i Nur, hapishanelerde yazılmış, sürgünlerde yazılmış. Bu nasıl bir şey ya? Nasıl bir ihlâs yahu? Peygamber Efendimiz (asm), ahir zaman nebisi, değil mi? Hatem’ul Enbiya olduğu için derecesi geçmiş peygamberlerden üstün. Üstad da Hatem’ul Evliyadır ki, geçmiş evliyalardan üstündür. Ona kimse yetişemez. Bu topraklar Onunla şeref kazandı. Allah’ın bize bir ihsanıdır.

 

(Devam edecek)

 

Önceki Bölümlere ulaşmak için TIKLAYINIZ