Suriyeli hoca Risale-i Nur’u okudu ve dedi ki

Suriyeli hoca Risale-i Nur’u okudu ve dedi ki

Uzun yıllardır Medine’de bulunan ilahiyatçı Hasan Özbey anlatıyor…

Röportaj: Abdurrahman Iraz-Risale Haber

Uzun yıllardır Medine’de bulunan ilahiyatçı Hasan Özbey anlatıyor…

Sizi tanıyabilir miyiz?

Memleketim Adıyaman. 1960 doğumluyum. Dünyaya geldikten sonra daha doğrusu, on günlükken annem vefat ediyor. Ve annemi göremiyorum. Annemin en küçüğüyüm. 8 yıllık ilkokulu ilk olarak biz okuduk. Bizim üzerimizde bir deneme oldu. 8 yıllığın ilk mezunlarındanız. Ondan sonra Adıyaman İmam Hatip l. sınıfı okuduktan sonra, tekrar yatılı okul imtihanlarına girip, Bitlis İmam Hatibine naklimiz oldu. Bitlis İmam Hatibin de ilk olarak yatılı bölümü açılıyordu. 1979’da mezun oldum. İmam Hatipten, Adıyaman Besni kazasına imam olarak tayin oldum. Bir sene dört ay görev yaptıktan sonra, o zaman Medine İslam Üniversitesine kolay talebe kabul olunmuyordu. Çeşitli siyasi partilerden tavsiye mektupları alınarak Medine’ye müracaat olunuyor, sıra bekliyorsun. Biz tevekkeltü alellah deyip, hatta hiç unutmam, abim öğretmendi Hüseyin Özbey, bir gittiğimde üniversite imtihanına müracaat ettin mi dedi, yok dedim, niye, abi ben Medine’ye müracaat ettim oraya gidip okuyacağım. Yav kardeşim nasıl olur falan, torpilimiz var mı? Abi dedim ben evraklarımı hazırlayıp gönderiyorum, evrakları hazırlayıp gönderdim, bana evraklarım geri geldiler, bizim başvuru tarihlerimiz, şu şu tarihler arasındadır diye. Bu sefer kendim Türkçe içimden geçen bir arzuhalimi, isteklerimi, okul yönetimine yazıp Medine’ye tekrar Türkçe olarak gönderdim. Demek nasipmiş kısmetmiş, ordan bize cevap geldi.

Neler yazdınız?

Yani maddi imkansızlıklardan dolayı Türkiye’de okuyamadığımı, Medine’de okumak istediğimi, talebelik yıllarımda çeşitli vesilelerle gelmek istediğimi belirttim. Aniden cevap geldi başvurunuz kabul olunmuştur diye. Hatta amcam bana derdi, o zaman yeni ihtilal olmuş ya sağa sola dermiş ki ben askerde iken, Kenan Evren’in postacısı iken, Hasan’ın işini ben yaptım diye latife edermiş.

hasan_ozbey_abdurrahman_ira.jpgBuraya geldim, seksenli yıllardı. İhtilalden iki ay sonra. Ondan sonra İslam Üniversitesinin, Şeriat Fakültesi bölümü mezunuyum.1989’da okulu bitirdim, biraz okulu uzattık. Evliliğimi, üniversite ikinci sınıfta yaptım. Talebelik hayatımda hiç sınıfta kalmamışım, düğünden sonra, Medine’de biraz daha kalalım diye iki sene üst üste sınıfta kaldım. Yani üniversiteyi sekiz senede bitirdim. Ondan sonra Türkiye’ye döndüm. Türkiye’de o zaman Milli Eğitim imtihanları oluyor, tayinim çıktı. Kura çekimine bizi çağırdılar. O arada Mustafa Sungur abinin oğlu Muhammed Sungur, Cidde’deydi. Bana bir telefon etti “Hasan abi sana bir vize gönderdim, sen geleceksin Cidde’de beraber olacağız” dedi. Ben o kura çekimine gitmedim, vizemi alıp tekrar Cidde’ye geldim. Aşağı yukarı 4-5 sene öyle çalıştım. Daha sonra tekrar Milli Eğitime müracaat ettim. Abim benim adıma müracaat ediyor, hatta Ferit abim bana çok benzer, benim yerime rapor almış, müracaat etmiş, tayinim Batman Fatih Lisesine çıktı. Ondan sonra bir aile istişaresinde bulunduk, hanım tarafı ağır bastı. İlle de Medine’de kalalım gitmeyelim. Seksenden beri Medine’deyiz. Şu anda birkaç tane benim kefilimin dört tane oteli var. Medine’de o otellerin Türk kısmının sorumlusuyum. Ayrıca Dilruba, Feva Turizm, Emel Turizm, İlke Turizmin de Medine temsilciliğini yapıyorum.

Risale-i Nuru veya Bediüzzaman’ın ismini, nasıl, ne zaman, nerede duydunuz hatırlıyor musunuz?

Bizim sülalede, abim Yusuf Özbey, amcaoğlu İbrahim Özbey -rahmetli diş doktoru- bunlar Malatya’da okuyorlar liseyi. Tabi o zaman bunlara en yakın olan şey milliyetçilik damarlarıydı. Daha kabarmış, daha ön planda. Üniversite yıllarında rahmetli İbrahim abi, İstanbul Diş Fakültesine, ağabeyim de Konya Mimarlık bölümünü kazandı. Bunlarla Nurcular ilgileniyor. Anadoludan gelmiş saf temiz, yani 70-73 yılları. Bu ağabeylerim, amcamoğlu ve abimin vasıtasıyla, Özbey ailesine Risale-i Nurlar girmiş oldu. Ben o zaman temel eğitim yatılı bölge okulu, 6-7. sınıftaydım. 8 senelik eğitimde, ilkokul hocam Ramazan Oğuzcan, Allah ebediyen razı olsun o da bir Nur talebesiydi. O hocamızın vasıtasıyla biz Kahta’da, Fırıncı bey vardı Allah rahmet eylesin vefat etti. Dershanenin maddi manevi bütün masraflarını, yükünü rahmetli Hacı İbrahim abinin üzerineydi. Onlara gidip geliyordum. Onlar bize yakından ilgi alaka gösteriyorlardı. Hatta pek okuma isteğimiz olmadığı halde, bizi kazansınlar diye, dersleri bize yaptırırlardı. Onlar şerh ederlerdi. Bu vesile ile, ailemize Nurlar girmiş oldu. Hatta hiç unutmam, rahmetli Mahmut Allahverdi abi, bizim köye gelmişti. Ben daha sonra Medine’ye geldiğimde, tekrar Umreye geldiğinde görüştük. Özbey ailesi bir Nur fabrikasıdır diyordu. Ama biz Nur talebeliğine pek layık mıyız, değimliyiz bilemiyorum. Aşık Hizani’nin dediği gibi, olma gayreti içerisindeyiz.

Siz o zaman Risale-i Nurla birlikte büyüdünüz. Yani ben şöyle duydum da şöyle oldu deme şansınız yok. Çünkü aile içinde böyle Risale-i Nurla büyüdünüz gibi...

Risale-i Nur, yüksek gerilimi olan bir elektrik şeysi gibi yani eline bir alan bırakamaz. Hangi paragrafı hangi satırı olursa olsun, insanı maddi manevi bilhassa içtimai hayatında… Bazen diyorum ki Ya Rabbi bu asırda, bu ahir zamanda bilemiyorum biz buna layık mıydık, değil miydik ama bize Risale-i Nur gibi önümüzü aydınlatan bir eser çıkarttı. Yol gösterici. Bir pusula yani. Hedefi şaşırmış mıyız, çölde miyiz, denizde miyiz, hangi dağa hangi taşa hangi nehirde boğulup gideceğimiz bilemiyoruz ama Elhamdülillah Risale-i Nur, yani Musa (AS)’ın  vur asayı denize dediği gibi, bütün meselelerde o asa elimizde çok şükür.

Kuba Mescidinde Cuma sohbetinde Hocanın sözlerini anlatmıştınız…

Medine’de bulunup Cumayı nerede kılarsın. Mescidi Nebevide tabi. Fakat biraz tembellik mi yorgunluk mu neyse bir Cuma geç kalmıştım. Hareme gitsem geç kalacağım. Yetişemem diye -evim Kuba ile Harem, Mescidi Nebevi arasında- o zaman dedim ki ben de Kuba Mescidine gidip orada namaz kılayım. Hutbeden sonra dua ederler geniş manada. Alemi İslamın ıslahı için, maddi manevi sıkıntılardan kurtuluş için. Hocaefendi çok beni duygulandırdı. Bir duasında, “Ya Rabbi, ehli Medine olarak, Resulullah’a komşu olarak biz bunu hak ettik mi, etmedik mi, amelimizle mi bunu hak ettik, bu da belli değil. Ama sen lütfettin, bu dünyada, günahlarımıza bakmaksızın, lütfettin kereminle, bizi getirdin bu dünyada Resulullah’a komşu yaptın. Ama Ya Rabbi biz senin bu lütfunu, bu keremini, bu ihsanını, ne olur ahrette de bizden esirgeme, yani günahlarımıza bakıp muamele etme. Bu dünyada nasıl bizi Resulullah’a komşu ettin ise, ne olur ahrette de (ASM)’a komşu yap” diye beni çok duygulandırmıştı. Çokta hoşuma gitmişti.

Suudi Arabistan’a 1980 yılı Aralık –Ekim ayında gelmiştim. 1981’de izine gittim, okullar tatil olduktan sonra, Adıyaman’da dershaneye gittik kardeşler geldiler. “Medine’den geliyorsun eh ne mutlu sana, Hasan kardeş bize orayı anlat” deyip etrafımı sardılar. Dershanede şunu demiştim, “Medine’de bulunmak mühim değil, bana Medine sevgisini kazandıran, Mekke muhabbetini kazandıran, Medine’de yaşayanın sünnetini kendisine hayatında hayat edinen, bunu bana kazandıran bir şey vardır. O da Risale-i Nur’dur. Ben nice Medinelileri biliyorum ki, -Babı Selam Mescidi Nebevinin l. Kapısı- Babı selamda buluşalım dediğim zaman Babı selam neresi diyor. Yani Medine’de yaşıyor. Medine’de yaşayıp kalbin dışarıdaysa, ama Medine dışında yaşadığı halde, kalbin Medine’de  ise ne mutlu sana. Elhamdülillah bu gün Risale-i Nur, hani Üstadımız diyor ya, senin tahiyyatlarını hacerül esvede gönderir kabul ettirir. Mühim olan, bunu elde etmek.

12 Eylül’den sonra mı Arabistan’a geldiniz?

Evet 12 Eylülden l,5 ay sonra geldim.

İkinci dönemi hanımefendi de burada onunla  ile birliktede  konuşacağız. Şimdi siz buraya geldiğinizde, burada hatırlıyor musunuz Nur talebelerinden kimler vardı?

Uçak biletimizi okul göndermişti. Ankara Suudi Arabistan ateşeliğinden biletimi aldım. Uçak sadece İstanbul’dan kalkıyordu. İstanbul’a geldim amcamoğlu beni karşıladı, havaalanına götürdü, hayatımda ilk defa uçağa bineceğim.

hasan_ozbay1.jpgUçakta bir arkadaşla tanıştım İbrahim Seymen, Adanalı, tabi daha sonra o okulu bıraktı gitti. Türkiye’de devam etti. O da Nur talebesiydi. İkimiz uçakta tanıştık. Medine havaalanına indik, Medine’de herkesin gelip bir karşılayanı var, biz ortada kaldık, nereye gideceğiz ne yapacağız bilemiyorum. O arada arkadaşın biri geldi Adanalıymış, orada havaalanında talebe kendisi, beni takip edin dedi. Beşir Ağa yurdu vardı talebeler orada kalıyorlardı. Babı Mescitteydi, şimdi oralar otel oldu. Oraya geldik, bir hafta okula gidip oraya geliyoruz, ezan sesleri geliyor. Mescidi Nebevi nerede, neyin nesidir bilmiyoruz, gitmedik. Kenan Demirtaş abimiz vardı, şu an Moral Fm’de çalışıyor. Çok ihlaslı ehli hizmet bir ağabeyimiz. Buna demişler ki iki tane Nur talebesi gelmiş. Kenan abi bir geldi kan ter içinde, hani böyle çölde susamış, su arayan gibi. Birden geldi kardeşim siz burada ne yapıyorsunuz, çıkın bakayım dışarı. Sanki bize hapishanenin kapısını açtı hürriyetimize kavuştuk. Tabi Kenan abiyi görünce inanın, bu adamla sanki 70 sene arkadaşmışız gibi.

Elhamdülillah bizi oradan aldı, ne yapıyorsunuz dedik böyle böyle dedi. Resulullahı ziyaret ettiniz mi? Dedik “Resulullah nerede” meğer aramız beş dakika değilmiş. Aldı bizi götürdü ziyaretlerimizi yaptık, oradan aldı okul kayıtlarımızı filan. İlk olarak Medine’de Kenan Demirtaş abi ile tanıştık. Nur talebesi olarak tabi o zaman dersler onun evinde yapılıyordu. Yengenin o derslerde büyük bir feragati vardı, yani çocuklar hep ufak tefek. Bizler, gece gündüz demeden Kenan abi biz sana geliyoruz, canımız çay istiyor, Kenan abi geliyor. Dersi bahane ediyoruz, Kenan abi karnımız aç derse geliyoruz. Kenan abi ve yenge hanımın benim hayatımda büyük bir izleri var. Ben ne kadar Kenan abiye bu konuda teşekkür etsem azdır. Medine Üniversitesi Vahhabilik fikri ön planda. Kenan abi bize o zaman ön ayak olmuştu. Ben şunu iddia ediyorum; Medine Üniversitesinden mezun olan, Risale-i Nur esaslarından habersizse itikadında bir bozukluk muhakkak olacaktır. Ha olmuyorsa inandığından dolayı olmuyor bunların fikri yanlıştır bir inat. Bu Vahhabi derslerinde birinci esas ilaç Risale-i Nurun esaslarıdır.

İlk defa Kenan Demirtaş ya sonra?

Daha sonra bizimle beraber gelen, Yusuf Kulu kardeşimiz geldi. Ondan sonra bizden önce Düzceli birkaç arkadaş daha var burada onlar işçi olarak çalışıyorlardı. Nuri Angın Trabzonlu o da burada işçi olarak çalışıyordu. Daha sonra Ahmet Emin abi, mühendis kendisi Erzurumlu. Ahmet Emin Koçak, o bir kontrol mühendisi olarak Medine’ye ikameli olarak geldi onunla tanıştık. O bizden sonra gelmişti. Ondan sonra Selahattin Yeşilyurt abi Allah rahmet etsin o geldi. Cemaat genişledi. Biz geldiğimizde Kenan Demirtaş, Nuri Angın, Abdurrahman Toprak zaten o senelerdir burada. Allah rahmet etsin Ali Ulvi Kurucu o zaman buradaydı.

Üstadın talebesi Ahmet Hamza abi?

Onunla görüşemedim.

Ahmet Emin Bey diyordu ki Ahmet Hamza abi derse gelir, kenarda, en arkada oturur, hiçbir zaman öne çıkarmaz kendini. 1995’te de vefat etmiş. Bir de Bekir Berk abi vardı.

O zaman Cidde de çalışıyordu zaten. Medine’de dershane yoktu o zamanlar. Dersler Cuma akşamı Kenan kardeşin evinde yapılıyordu. Değil Medine’de Suudi Arabistan’da, o zaman dış ülkelerden Türkiye’de bir Nurcu gelse muhakkak adres ve telefonla görüşürdük, buluşuyorduk. Tabi o zaman şimdiki gibi değil, mesela Umreye elli tane Türk gelmiş demek bir hayaldi o zaman,

Nasıl?

O zaman Umre diye bir hadise yoktu. Aşağı yukarı 7-8 senedir başladı. Ama şu anda Umreye gelenler hac sayısını geçmiş. Türkler çoğunlukta. Yani şu an Medine ve Mekke’de olan  ziyaretçilerin yüzde 70’i Türktür. Şu an bu sayı Diyanet ve şirketlerle beraber 100 binin üzerine çıkmış vaziyettedir. Ki umre vizelerinin açılışı daha bir buçuk ay olmadı. Ramazana kadar bu ikiye katlanır. Bir bu kadar da Ramazanda gelir, Hac sayısını çok çok geride bırakıyor.

Medine dershanesini Babı Havalide tuttuk sonra. Mescid-i Ömer’in oraya intikal etti, sonra Kuba yoluna gittik. Şu an Medine’de 2007-2008’de  dört katlı sekiz daireli, üstü de tamamen bir dershane salonu olmak üzere, bir bina satın alındı. Türkiye’deki abi ve kardeşlerimizin yardımıyla, Elhamdülillah müstakil bir dershanemiz var. Mülktür. Dershanede haftada üç gün ders var bayan ve erkekler olmak üzere. Hizmetlerimiz fevkaladedir.

Siz 1980’de geldiniz. İlk dershaneyi 82’de açtınız. Birazda gözünüz açıldı, artık hizmetlere de koşuyorsunuz, hizmetlere devam ediyorsunuz. Bekir Berk abi gidip geliyor muydu?

Bekir abi -Allah rahmet eylesin- ayda en aşağı bir, bazende üç-dört defa geliyordu. Mekke’ye gitmediği zaman Medine’ye geliyordu. Perşembe günü gelir, Cumayı kılar burada kalırdı, bazen iki gece kalırdı.
Medine’ye geldiğimizde o zaman önümüzde olan Kenan Demirtaş abimiz vardı. Medine Arif Hikmet Kütüphanesinin müdürü rahmetli Ali Ulvi Kurucu’ydu ve Mescidi Nebevi Kütüphanesine Risale-i Nurların Arapçası hediye edilmiştir. Buna dolaylı veya dolaysız vesile olduk. Bazıları da bizi vesile edip bunları takdim etti. Bizim hocalarımızda, böyle samimi olduğumuz, uygun gördüğümüze Risale-i Nurları verdik. Hatta hiç unutmam, bizim sarf ve nahiv dersimize gelen Suriyeli bir hocamız vardı, bir de ders dışında -biraz sarf ve nahivde gerideydik Arap talebelerine nazaran- bize özel ders verirdi. Daha da yakınlaştık hocayla, ben buna Mesnevi Nuriyenin Arapçasını verdim o zaman eserler tamamıyla tercüme edilmemişti. Ertesi gün, bize ders verirken, aynen şunu söyledi: “Hani siz Türk talebeleri İslam Üniversitesi bize, Arapçadan başka bir ilim vermiyor, biz Türkiye’ye gidip ne yapacağız, diyorsunuz ya. Evet hocam. Ben size, bir yol göstereyim mi? Siz şu eserlere, -elinde Mesnevi-i Nuriye-Bediüzzaman’ın şu eserlerine sahip olursanız, Türkiye’nin sayılı alimleri arasına girersiniz” dedi.

Ve kendisi böyle yemin ederek, “bu şeyhin, işaret ettiği bütün meseleleri ben daha önce selefi salihin kitaplarında okumuşum, o meseleleri değerlendirmişim, fakat Şeyh Bediüzzaman’ın kitabında okuduğum zaman, imanımın ziyadeleştiğini hissediyorum. Ve bunun tek sebebi de aynı meseleleri izah ediyorlar, bu eserler büyük bir ihlas üzerine telif edilmiştir. Ben bu sırra vardım” diyor. Böyle çeşitli hocalarımıza münasip gördüklerimize, bu eserleri vermiştik. Bir de kendimiz, Medine’de Türk işçilerine gidip, dershaneye davet ediyorduk onlar gelmeyince biz onların yanına gidiyorduk. Medine’nin içinde bu seviyelere geldik Elhamdülillah.
(Devam edecek)