Tarihin Arka Odası'nda Murat Bardakçı'nın oda arkadaşı, Milli Savunma Üniversitesi'nde rektör, hem de TSK'da 'general' rütbesine sahip tarihçilerimizden Erhan Afyoncu, geçenlerde X'te, eski adıyla Twitter'da yani, haklı(!) bir isyan başlattı. Hülasa-i kelam dedi ki: "Türkiye'de bazı kesimler farklı etnik kökene sahip birisi kimliğini ifade edince 'özgürlük ve demokratik hak' olarak görüyorlar. Türk'üm diyince 'ırkçılık, faşizm' olarak yorumluyorlar. İsteyen kendi kimliğini istediği gibi ifade eder. Hiçbir engel yoktur. Ancak bizim kimliğimizi sınırlamaya kalkmasınlar. Biz Türkiyeli değil Türk'üz..." Hey yavrum hey. Maşaallah. Göz olup yaşarmaması mümkün mü? İşte hemen duygulandım ben de. "Yine de şahlanıyooor amaaaan! Kolbaşının yandım da kıııır atı..." Duygulanınca hemen türküm gelir dostlar. Bu defa da dilime bu geldi. Hocama feda olsun.
Tabii yine hemen Araplar, Kürtler, Çerkesler, Lazlar, Pomaklar, Arnavutlar, Boşnaklar, Romanlar vs. hasbelkader Türkiye'de yaşayan tüm ırklar adına da mahcup oldum. Hepsi adına utandım. Cık, cık, cık. Ne zulümler ediyoruz da farkında değiliz. Doğrusu ederken de hiç de farkına varmamıştım. Demek biz Türklerin "Türk'üm!" demesini engellemişiz ha! Vay arkadaş. Fakat, ah, elbette düşünmeliydik. Dağlara-taşlara, yetmezse cümle büstlerinin kenarlarına, olmazsa bir de resmi binaların duvarlarına "Ne Mutlu Arabım Diyene!" yazdırırken Türklerin alınacağını hesaba katmalıydık. Hı-hıı. Veya, ne bileyim, senelerce okul önlerinde, kalemi yazmaz çocukları "Kürdüm, doğruyum, çalışkanım..." diye bağırtırken bu ülkede Kürt dışı unsurların mutsuzluğunu akılda tutmalıydık. Veyahut da, en serti geliyor, vatandaşlığı tanımlarken anayasada, "Çerkez Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Çerkezdir!" şeklinde kayıtlandırmamalıydık. Empatimizi kardeşlik hukuku gereğince kalbimizde tutmalıydık. "Vatandaş Lazca Konuş!" kampanyaları da tamamen yanlıştı. Evet. Yanlıştı. Yapmamalıydık. Eğer empatimizi diri tutsaydık Erhan Afyoncu'yu böyle küstürmeyecektik. Oy, oy, oy. Bir general kolay yetişmiyor muhterem kârîlerim. Kolayca vazgeçmemek gerekir. Hayatı boyunca kurşun yerine tivit atıyor-atacak olsa da...
Fakat bu vesileyle merak ettim: "Biz Türkiyeli değil Türk'üz..." diyen Erhan Hoca acaba İngilizce öğrenirken "Where are you from?" diye sorulunca nasıl cevap veriyordu? "I am from Turk ulan!" diye mi yanıtlıyordu? Yani nerenin Türküdür? Çünkü, malumunuz, Türkler Ortaasya'dan Avrupa'ya birçok devlette yaşıyorlar. Maşaallah. Erhan Hoca acaba hangisine aidiyet hissediyor? Türkiye'ye değil mi? Yoksa başka bir cevabı mı var? Yahut şöyle soralım: Erhan Hoca, Ortaasya'dan Avrupa'ya, kendisine 'Türk' diyen herkesin Türkiye'ye 'bir vatandaşı gibi' girip çıkmasını hoşgörür mü? Yoksa "Türkiyeli değilse, elbette prosedürlere uygun olarak, Türkiye'yi turist olarak ziyaret edebilir..." falan mı der? Hımm. Ben, koskoca bir 'general'in, Milli Güvenlik endişelerine vâkıf bir rektörün, "Kendisine Türk diyenler Türkiye'ye istediği gibi girip çıkar..." demeyeceğini zannediyorum. O halde Erhan Afyoncu'nun da kafasında bir 'Türkiyeli Türk' imajı var. Yani her Türk o kadar da Türk değil. Yahut da her Türk o kadar da Türkiyeli değil. Türkiyeli Türk başka birşey. Diğerleriyse başka bir durumdalar.
Ki, olması da lazım, çünkü 'ulus-devlet' çağında devletlerin ulusları olur, ırkları olmaz. Hiçbir devlet, hatta İsrail bile, "Irkımdan olan herkes vatandaşımdır!" demez. Şartlar-şurtlar vardır. Korunması gereken sınırlar vardır. Edilmesi gereken dikkatler vardır. Bu söylediğime yalan diyen, İstanbul'da, neredeyse her metrobüs durağında, 'Ortaasyalı kaçak göçmen' avındaki polisleri-bekçileri inkâr ediyor demektir. Evet. Memurlarımız bu hususta o kadar titiz ki, yörük asıllı bir hısmımı, yüzhatlarının Asyalılığına bakıp, sıksık kimlik kontrolüne alınca isyan ettirdiler. Kadıncağız "Ben Sivaslıyım yahu!" diye inleyince polisler de şöyle karşılık vermişler: "Kızma abla, biz de Sivaslıyız, ne yapalım, emir kuluyuz." Yani Türkiye'de 'Türke benzeyen Türk olmak' da sorun kardeşlerim. Türke benzemezsen o kadar rahatsız etmiyorlar. Siyahîler hariç tabii. Nitekim, Erhan Afyoncu da, böylesi 'kimlik kontrolü' rahatsızlıkları yaşamıyordur. Çünkü dış görünüşü itibariyle, şey, evet.
Benim bir emmoğlum da Araba çok benziyor. Esmerliğinden mağdur oluyor. Turist sanılıyor. 10 liralık dondurmayı 70 liraya satmaya çalışan mı dersin, bir paket sigaraya astronomik bir rakam isteyen mi dersin, zavallıcık sürekli tetikte alışveriş yapıyor. Hatta, birisi yine böyle çok para isteyince "Zam mı geldi abi?" diye sormuş, esnafımız da demiş: "Ha, sen buralı mısın, o zaman fiyatı şu..." Yani kardeşlerim, Erhan Afyoncu Türkiyeliliği bilmese de, esnafımız duruma gayet vâkıftır.
Hatırlar mısınız bilmem: 2016 yılında, şimdi ekonomi bakanımız olan Mehmet Şimşek Bey, o zamanlar başbakan yardımcısıydı tabii, Amerika'da neşeli bir olay yaşamıştı. Konferansı sırasında bir gazeteciyle aralarında Kürtçe diyalog geçmişti. Gazeteci "İranlı bir Kürdüm!" deyince Mehmet Bey de cevap vermişti: "Ben de Türkiyeli bir Kürdüm." O zamanlar bunu birçok basın organı da haberleştirmişti. Yani, yukarıda Erhan Afyoncu'nun paylaşımında göremediğimiz inceliği, barekallah, Mehmet Bey yakalamıştı. Evet. Erhan Hoca her ne kadar kendisini "Türkiyeli değil Türk'üz!" cümlesiyle tarif etse de, her ırkdaşının, Türkiye'ye istediği gibi girip çıkmasına izin vermez tahmin ediyorum. Bu hususta ağzından çıkanla sahadaki uygulama arasında 'uyumsuzluk' olacaktır. (Mezkûr uyumsuzluk cumhuriyet tarihi boyunca hep varolagelmiştir.) Öyledir, vatandaşlık tanımı ırk bazlıdır, ama uygulama 'Türkiyelilik' esasına göre icra olunur. Yani Türkiyeli Türkler ancak Türkiye'nin Türkü sayılır. Eğer Türkiyeli Türk değilseniz, Türkiye'de ancak yabancı olarak kalabilirsiniz, yerlisi sayılmazsınız.
O yüzden Mehmet Şimşek kendisini 'Türkiyeli Kürt' olarak tarif etmeyi doğru buldu. Anayasa her ne kadar kavmini tanımasa da, yani resmiyette onu da 'Türk' saysa da, devletin asıl demek istediğinin "Sen Türkiyelisin Mehmet Bey yahu!" olduğunun farkındaydı. İranlı bir Kürdü 'Türkiyeli' yapamayan da buydu. Çünkü o İranlıydı. İran devletinin vatandaşı olduğu için Kürt olması tek başına Türkiyeli olmasına elvermiyordu. Tıpkı Türklerin de salt Türklüğünün buna elvermemesi gibi...
Çok uzattım. Bir toparlamayı deneyeyim. Bence, yeni anayasa sahiden 'yeni' olacaksa, kemalizmin yolun başında attığı yanlış adımları artık reddetmek zorunda. Gözümün nuru Bediüzzaman'ın tabiriyle tangocu kadın libasının mübarek hocaya giydirildiği artık yeter. Bu elbise bu bedene/fıtrata uymuyor. İmparatorluk mirasçısı bir toprakta ırk üzerinden vatandaşlık icra edilemiyor. Ne bütün Türkler Türkiyeli olabiliyor ne de bütün Türkiyeliler Türk. O yüzden insan ister istemez Erhan Afyoncu'ya bedel Mehmet Şimşek'in yanında durmayı tercih ediyor. Bu devlet tek bir ırkın devleti değil. Bu devlet müslümanların devleti. Gönül istiyor ki, vatandaşlık tanımı müslümanlık üzere olsun, fakat herhalde o kadarına cesaret edilemeyecek. Bari, en azından, Üç Tarz-ı Siyaset'ten 120 yıl sonra, Osmanlıcılık üzere amel edebilelim. Türkçülüğü yüzyıl boyunca denedik yahu. Bir bereketini görmedik. Bizden başka böyle yapan da kalmadı. Yeter artık. Artık ezber bozulsun.