Peh. Yuh. Ve de teessüfler muhterem kârîlerim. Söze bakınız: "Kedi yemeye niyetlenince yavrusunu sıçana benzetirmiş." Hiç de bile. Bence kedilerin günahını alıyorlar. Onlar öyle şey yapmaz. Böyle canavarlıkları eylemeye insan daha müsaittir. Nitekim, gözümün nuru Bediüzzaman'ın, Şualar'a giren bir dilekçesinde dahi denmiştir: "Sayın Bakan, Napolyon'un dediği gibi, 'Bana te'vili kàbil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla idam edeyim.' Beşerin ağzından çıkan hangi cümle vardır ki te'villerle cürüm ve suç teşkil etmesin? Bilhassa benim gibi yetmişbeş yaşına varmış ve bütün dünya hayatından elini çekmiş, sırf âhiret hayatına hasr-ı hayat etmiş bir adamın yazıları elbette serbest olacaktır. Hüsn-ü niyete makrun olduğu için pervasız olacaktır. Bunları tetkikle altında cürüm aramak insafsızlıktır, başka birşey değildir..." Evet. Aynen. Öyledir. İnsan nev'inde çok Napolyon bulunur. Ve bunlar suizan mümkün oldukça hüsnüzan etmezler. Halbuki, belagatin olduğu gibi, adaletin de usûlü dört menbaı kapsar. Onu da yine gözümün nurundan okuyalım muhterem kârîlerim:
"(...) kelâmın tabakaları, ulviyet ve kuvvet ve hüsn-ü cemâl cihetinden dört menbaı var: Biri mütekellim, biri muhatap, biri maksat, biri makamdır. Ediplerin, yanlış olarak yalnız makam gösterdikleri gibi değildir. Öyle ise, sözde kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, ne makamda söylemiş ise bak. Yalnız söze bakıp durma!" O nedenle, mesela, bendeniz, aynı cümleyi 'Furkan Bölükbaşı' söylese başka değerlendiririm, 'Fatih Altaylı' söylese başka değerlendiririm. Sözgelimi, hani gündem de oldu ya, Furkan Bölükbaşı şu tiviti atmış olsa: "Menderes'in sonunu kemalizme yaptığı şirinlikler getirmişti. İnşaallah, müslümanların mevcut iktidarı da, aynı akıbete uğramadan kendine çekidüzen verir." ('Atmış olsa'sı mı var Zeki Kamilzade be? Atmış işte. Kanıtı ortada. Neyse.) Ben bu cümleyi Reis-i Cumhur'u tehdit gibi algılamam. (Yaaaa? Peki ne olarak algılarsın? Hadi yumurtla bakalım.) 'Dostane uyarı' tarzında okurum. Neden? Çünkü yalnız söze bakıp durmam. Söyleyene de bakarım. Kime söylendiğine de bakarım. Ne makamda söylendiğini de kavrarım. Bu gibi öğeler de dahil edildiğinde Furkan Bölükbaşı elbette Fatih Altaylı ile bir olmaz. Olamaz. Olmamalıdır. Onu Fatih Altaylı'yla bir tutan insafsızdır.
Çünkü Fatih Altaylı, AK Parti'ye-Erdoğan'a karşı sarfettiği sayısız herzesinin dışında, külliyen müslümanlara düşman olduğunu her fırsatta ispatlamıştır. Meş'um gayretini her vesileyle göstermiştir. Mesela, 28 Şubat döneminde, şu zalim satırları karalayabilmiştir: "Yeni vatandaşlık görevim. Kendime yeni bir iş buldum. Bundan böyle kılık kıyafet kanununa aykırı olarak dolaşanları, kolundan tuttuğum gibi karakola götüreceğim. Evlerini polise göstereceğim. Otomobilde görürsem plakalarını alıp bildireceğim. Yapılan işlemi savcılığa kadar takip edeceğim. Yok yok, savcılıkta da takip edeceğim. Hırsız yakalatmak iyi de, bu kanun tanımayanları yakalatmak mı kötü..."
O nedenle Fatih Altaylı'nın sözlerinden bir savcının 'cumhurbaşkanını tehdit' çıkarmasını anlarım. Zira zaten adamın yolu yol değildir. Bırakınız Erdoğan'ı, AK Parti'yi, topyekün müslümanlara düşmanlığı yeni birşey değildir. Fakat Furkan Bölükbaşı, hayır, onunla aynı şey değildir. Furkan'ın sosyal medya hesaplarını açıp geçmişten günümüze beyanlarını bir tarasanız, bırakınız husumeti, Erdoğan övgüsünden zehirlenme geçirebilirsiniz. (Bence bu konuda ifrat etmektedir. Belki uğradığı bu musibet de, işte tam o anlamda, tokat olmuştur. Yani en çok sevgi beklediği makamdan şiddet görmüştür.) Evet. Tamam. Kabul ediyorum. Bana göre de muvazenesiz yönleri vardır. Hatta, muhtemelen, bir nurcu olarak karşısına geçip konuşsam, din telakkimizde birbirimizle uzlaşmayan çok parçalar buluruz. Okey, lakin, gayrısı için Allah'tan korkarım. Furkan Bölükbaşı'nın Erdoğan'ı tehdit etmek gibi bir niyeti olduğunu söyleyemem asla. Onun yaptığı daha çok, çok sevdiği bir adamı/ekolü, ikazdır. Ne türden bir ikazdır peki? Tıpkı "Şu yoldan yürürsen seni haramiler soyar!" demek gibi bir ikazdır. Furkan o cümleyi Reis-i Cumhur'u tehdit etmek için yazmamıştır. Tıpkı mübarek Bediüzzaman gibi demek istemiştir ki: "Zaaf ise, düşmanı tevkif etmez, teşci eder." Gözümün nurunun mevzuu daha geniş andığı bir başka yer de şurasıdır:
"Bir zalim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını kat'î ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşî zalimin ayağını öpse, o zillet vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür. Hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem o canavar, vicdansız zalime karşı zaaf göstermekle, kendisini ezdirmeye teşcî eder. Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse, kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet, tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!"
Malumumuz, Bediüzzaman merhum, bu cümleleri işgalci İngilizler hakkında kullanmıştır. Furkan'ın da, daha geniş ifade etse, söylemek istediği şu gibidir işte: "Canım reis, bu kemalistlere musalaha etmek için elini uzatma, alttan alma, sularına gitme. Çünkü bunlar böyle tavırları zaafına yorarlar. Zayıf olduğunu düşünürlerse de azarlar. Sen şimdiye dek dik durduğun için bunlar seni ezemediler. Eğer Atatürk'te bir uzlaşı ararsan, hiç gereksiz, cesaret vermiş olursun. Menderes merhumun onca hasenesi içindeki tek hatası yumuşaklığıydı. Bunu sen de biliyorsun. Uzlaşı aramakla gösterdiği merhamet düşmanları tarafından çaresizlik olarak okundu. Akıbeti de zalimane canına kıyılması oldu. Biz senin kemalistlere karşı böyle bir zaaf göstermeyişinle hep övünüyoruz. Övüncümüzü elimizden almayıver."
Hülasa-i kelam muhterem kârîlerim: Bana mevzu böyle görünüyor. Zannederim alelekser AK Parti seçmeni olan takipçilerine de aynen böyle görünmüştür. Sevenleri içinde görmedim ki: "Furkan Reis-i Cumhur'u tehdit etti!" diyen olsun. (Bunu söyleyen sadece garazkâr düşmanları. Onlar da zaten bir kaşık suda boğmaya bahane arıyorlar. Fırsatını kollayıp duruyorlar.) Hepsi meselenin başka türlü olduğuna şahitlik ediyorlar. Kendisinin de ifadesi bu yönde. Bence başına gelen bu işte, kaderin sillesi dışında, kemalizme karşı şiddetli mücadelesinin payı vardır. Bu mücadele Reis-i Cumhur için zaaf değil kuvvettir. Böyle 'delileri' küstürmemek gerekir. Zira iş başa düştüğünde âkiller yorganlarını başlarına çekip bir güzel uyku çekerler. Deliler tankların altına yatıp sabah ederler. Ve's-selam...