Zeki Kamilzade kardeşiniz olarak Defne Samyeli'ne hakveriyorum muhterem kârîlerim. Evet. Yes. Neam. Bence sözlerinde samimidir. "Mevzu nedir a şaşkın çocuk?" derseniz azıcık çıtlatayım: Ferit Ömerlioğlu'nun Olduğu Gibi programına konuk olan Defne Samyeli'ne "Beyaz Türk müsün?" diye soruldu. Samyeli de gerilerek, hemi de bütün botoxlarının gücüne dayanarak, "Beyaz Türk müyüm? Bilmiyorum. Ben böyle sınıflandırmalarda pek yokum. Ama Türküm. Beyazını bilmem de ben Türküm. Türkiyeli değilim, Türküm ben. Bu kadar söyleyeyim..." diye yanıt verdi. Hı-hıı. Haklıdır. Fakat beyanının yarısında haklıdır. Yaaniii "Ben Türkiyeli değilim!" derken haklı olduğunu düşünüyorum kârîlerim.
Zira evlatceğizi Amerikan vatandaşı olsun diye hamile hamile okyanus aşan bizzat kendisidir. (Analık kolay mı be? Cık, cık, cık. O uçak yolculuğu kaç saat sürmüştür kimbilir.) Malumunuz kızlarının ikisi de Amerika doğumludur. Ve bu sayede Amerikan vatandaşlarıdır. Ve, Allah bağışlasın, veladetleri tesadüfî değildir. O sebepten bence de Defne Samyeli 'Türkiyeli' değildir. Türkiyeli olmaktan pek memnun da değildir. Hasbelkader burada doğmuştur. Cukkayı da burada denkleştirmektedir. Fakat elinden gelseydi, elbette, Amerika'da ünlü olmayı tercih ederdi. Aynen. Nitekim kız çocukları annelerinin hayalleri olduklarına göre, Samyeli, hayallerini evlatları üzerinden bir nebze de olsa gerçekleştirmiştir.
Fakat Samyeli'nin "Ben Türküm!" demesine, tıpkı "Hiç estetiğim yok!" demesi gibi, katılamıyorum. Neden? Çünkü kafamızda farklı 'Türk' modelleri var. Benim kafamdaki Türk, tıpkı gözümün nuru Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, 'müslüman bir Türk.' Müslüman olmayan Türkü tanımıyorum. Türkten de saymıyorum. Türkçe konuşması beni pek enterese etmiyor. (Bazen Amerikan büyükelçisi de Türkçe konuşabiliyor.) Çünkü Türklüğün bir ırktan öte bir kıvam olduğunu düşünüyorum. Ve, evet, bu noktada İsmet Özel'e de bir miktar yaklaştığım söylenebilir. Yani, Türklük, neseben 'Türk' veya 'Türkleşmişlerin' İslamiyetle erdiği kemaldir. Kandan ziyade iman. Genetikten ziyade pratik. Müslüman olmayan Türkse 'moğol'dan başka birşey değil. Fakat önce Bediüzzaman'dan hakiki Türkün ne menem birşey olduğunu öğrenelim:
"(...) Türkün hakikî bütün mefâhir-i milliyesini taşıyan İslâmiyet milliyetinden çıkmak isteyen adamları Türk bilmiyoruz. Türk perdesi altına girmiş frenk telâkki ediyoruz. Çünkü, yüzbin defa 'Türkçüyüz' deyip dâvâ etseler, ehl-i hakikati kandıramazlar. Zira fiilleri, harekâtları, onların dâvâlarını tekzip ediyor. (...) Acaba bu mudur hamiyet-i milliyeniz ki, o hamiyet-i milliye uğrunda çok mukaddesâtı feda ediyorsunuz? O Türkçülük menfaati Türklere bu suretle midir? Yüzbin defa el'iyâzü billâh! (...) Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş; ondan kàbil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın. Bütün senin mazideki mefâhirin İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefâhiri kalbinden silme..."
İşte bu noktada 'Beyaz Türk' ile 'Zenci Türk' birbirinden ayrılıyor. 'Beyaz Türk' kemalizmin kurguladığı Türk. Bu Türkün müslüman olması istenmiyor. Şaman, hristiyan, ateist, deist vs. herşey olabilir. Ama müslüman olamaz. Hele dindar hiç olamaz. Kıblesi Mekke değil Paris, Londra, Berlin, Vaşington olmalı. Yüzü hep oraya bakmalı. Defne Samyeli gibi açıldıkça açılmalı. Saçıldıkça saçılmalı. Türkiye'yi üttükten sonra o parayı gidip gavuristanda yemeli. Memleketine bir gram faydası dokunmamalı. Teknoloji? Üretmemeli. Sanat? Teşhircilik yoksa yapmamalı. Şöyle dışarıdan bakan birisi "Bu kadın gavur mu müslim mi?" ayıramamalı. Ayrılmayacak hale gelmeli. Hatta mümkünse gavurları da geçmeli.
Zenci Türkse, hah, o bizim eski civan Türktür. 'Kelime-i Şehadet' ile müzeyyen olduğundan beri çil çil kubbeler serperek gezdiği her coğrafyayı İslamlaştırmış, yüzüne bakınca da İslam okunan, ameline bakınca da İslam kokan Türktür. Mustafa Kemal'in değil Muhammed Mustafa aleyhissalatuvesselamın askeridir. Öyle anılmayı sever. Askeriyeyi 'Peygamber Ocağı' olarak görür. Daru'l-İslam umumen onun vatanıdır. Oralarda yaşayan her müslüman kardeşidir. Hepsinin derdini kendisine dert bilir. Bu Türk cumhuriyetle beraber zenci olmuştur. Niye kendisine zenci denilmiştir? Çünkü bin sene boyunca kılıç sallayarak, mücadele ederek, tırnaklarıyla kazıyarak aldığı topraklara verdiği hizmet 'Beyaz Türklerin' üzerine çökmesiyle onların hesabına geçmiştir. Kurtuluş savaşında dahi sarıklı mücahidler, çarşaflı anneler harbetmiş, fakat nihayetinde zafere çöken Samyeliler olmuştur. Beyaz Türklerin, işte, bu hakiki Türklerin emeğini kendilerine hizmetçi etmek suretiyle onları 'Zenci Türk' seviyesine indirmişlerdir. Mezkûr Beyazîlerin bugünlerde ortak bir özellikleri de "Türkiyeli değil Türküm!" diye çığırmaktır. Zira ceplerine beş kuruş fazla girdi mi zaten soluğu Avrupa'da, Amerika'da alırlar. O yüzden kendilerini Türkiyeli saymamaları gayet normaldir.
Çün sebepten Samyeli'ni haklı buluyorum kârîlerim. Türkiyeli olmadığı konusunda samimidir. 'Beyaz Türkler' asla Türkiyeli olamazlar. Çünkü Türkiye için düşledikleri bir güzellik yoktur. Onların bize biçtiği rol 'bir emperyale payanda olmak' kadardır. Payandaya da 'memleketim' diyemezler. Kabul edilebilirlerse kapağı gavuristana atmayı arzularlar. Keşke Amerikalılar onları da Amerikan saysa! Ah keşke İngilizler onlara bir gözkırpsa! Veyahut keşke Fransızlar bu kadar kendilerine Fransız kalmasa! Ancak bu hususta da akıbetleri Bediüzzaman'ın öngörüsünden ileriye gitmez: "Tarik-i gayr-ı meşru ile bir maksadı takip eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür. Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru muhabbetin âkıbetinin mükâfâtı, mahbubun gaddârâne adâvetidir." Yüzbin çanağını iştahla yalasalar da Avrupalı bunları tuvalet kağıdı kadar kendisine faydalı görmez. Asla da kendisinden saymaz. Hainlikleriyle işi bitince ayağına paspas eder. Ona da kucak kucak sevinirler bu reziller.