Efendim, fıkradır, anlatılır: Büyük hırsızlardan birisi mahşer günü hesap veriyormuş. Melekler soruyorlarmış: "Şunu niye çaldın?" Diyormuş: "Şeytana uydum efendim." Melekler tekrar soruyorlarmış: "Bunu niye çaldın?" el-Cevap: "Şeytana uydum efendim." Melekler bir daha soruyorlarmış: "Peki, bunu-şunu anladık, onu niye çaldın?" Bizimki hep aynı cevabı sayıklıyormuş: "Şeytana uydum efendim." En nihayet şeytan ortaya çıkıp adamın yakasına yapışmış: "Ulan ne yapıp yapıp benim üstüme atıyorsun? 'Canım istedi çaldım!' desene bee!"
Beni de 'Dinden soğudum, soğuyorum, soğudular, soğuyoruz, soğuyacaklar...' muhabbeti sıkmaya başladı muhterem kârilerim. Gelin, kaynanasına verdiği kahveye şeker atmıyor, eeee? "Gelinim kahveme şeker koymadı, dinden soğudum." Düğünde, amcası takıyı küçük takıyor, eeee? "Amcam düğünde takıyı ufak tuttu, dinden soğudum." Caminin hocası, cumada kıraatı biraz uzatıyor, eeee? "Hoca bugün beni ayakta çok tuttu, dinden soğudum." Hayır, mübareklerin soğuması da bitmiyor, sürekli soğumaya devam ediyorlar. Eskiden dinleri kaç bin santigrat dereceyse artık? "Güneş misin mübarek?" diye sorası geliyor insanın. "Ha soğudum, ha soğudum, ha soğudum." Bu kadar uzun süre soğumayı sürdürebildiklerine göre evvelen gavs-ı âzâm falan olmalılar. Herhalde çocukluk günlerinde 'Bismillah' deyince havada uçuyorlardı. 5'in üstüne 5 kılıyorlardı. Yahut da Hızır aleyhisselam gibi tayy-ı mekan ediyorlardı. Başka açıklaması yok yani.
Yok. Yanlış söyledim. Başka açıklaması var. Evet. Sözgelimi: Gazzeli müslümanların, yaşadıkları onca şeye rağmen, hâlâ dünyaya imanlarını arzetmelerinden okunacak bir sır daha var. Düşünün ki, eğer dinden soğunacaksa, en soğunması gereken şartlar Gazze'de yaşanıyor. 2 milyona yakın bir halk, sırf müslüman oldukları için, hırpalanıyor da hırpalanıyor. Üstelik kardeş bildikleri müslümanlardan da doğru düzgün tepki yok. Cümlesi sessizliğe gömülmüş durumda. Lakin hangisine mikrofon uzatsanız yine Allah'a şükrediyor, Allah'a dua ediyor, yalnız Allah'a güvendiklerini tekrar be tekrar haykırıyor. Muhterem kârîlerim, aklımızı başımıza alalım, bu adamlar/kadınlar dinden soğumuyorsa, bu 'dinden soğuma' işinde başka bir iş var. Başka bir bit yeniği var. Her keyfimiz bozulduğunda suçu dine atıp kurtulamayız.
Belki de din değil biz bozulduk ha? Yaaa. Bu daha sahih bir cevap olamaz mı? Yani, dinden soğumamız, dinin kusuru değil de bizim kusurumuz. Evet. Nasıl ki bir termosun yalıtımı zarar görür. Daha içindekinin sıcaklığını muhafaza edemez. Fakat suç içindekinin değildir. Kendisinindir. Aynen öyle de, biz, dinimize duymamız gereken muhabbetin 'koruyucularını' yitirmiş olabiliriz. Hıı-hıı. Bu yitirmek nedeniyle soğuma gerçekleşiyor olabilir. Lakin, gafil nefis, kendisinde suç bulmak istemez. Avukat gibi yanlışını savunur. Hâşâ, ancak subhaniyete yakışır şekilde, hatalardan tenzih eder benliğini. İşte bizim dinden soğumamız bu cinsten bir soğumadır. Fıska olan temayülümüzden gelir.
Bizim kalp termosumuzun koruyucusu ise 'takva'dır. Eğer bir insan günahları alışkanlık haline getirirse, artık günahları bırakmak yerine, dinin 'günahlara günah demeyi bırakmasını' istemeye başlar. Hz. Ömer radyallahuanha atfedilen o sözde dendiği gibi: "İnandığımız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız." Bugünün Türkiye toplumu yüzyıldır seküler hukukla yönetilmektedir. Üstelik körükörüne 'batılılaşma' sevdasından dolayı alışkanlıklardan ibaret olan ahlakı laçkalaşmış durumdadır. Osmanlı bakiyesi yenile yenile bu zamana kadar dayanıldı. İslam ulemasının nezih-mübarek emekleriyle üzerinden Süfyan geçmiş bu milletin imanı şöyle-böyle kalabildi. Ancak artık heryerimiz S.O.S veriyor. Allah'tan hidayet diliyor. Eğer Cenab-ı Hak bir lütf u kerem edip bizi toparlamazsa gidişat iyi değildir.
Manifest grubunun sergilediği rezilliğe verilen tepkileri bu yönüyle kavramak lazım. Evet. Komünizm dine karşı daha şeditti. Daha saldırgandı. Daha doğrudan meydan okuyucuydu. Fakat liberalizm de ona göre çok daha sinsi alan kapıyor. Komünizmin kuvveti inkardı. Fakat liberalizmin kuvveti fısktır. Liberalizm, takvayı fıska evriltebilirse, bir toplumun kendiliğinden inkâr-irtidat yolunu tutacağını okudu. O yüzden doğrudan İslam itikadıyla savaşma yolunu tutmuyor. Özellikle gençlerin ahlakını bozmaya gayret ediyor. Tilkilik ediyor. Aleyna Tilkiler yetiştiriyor. Eğer bu zeminde muvaffak olursa ikincisinin zaten 'bedavası olarak' beraber geleceğini biliyor. Manifest gibi grupların, onların arkasında bütün bir sanat dünyasının, müslüman âleminde yaptığı bu. Emeklerinin tuvalet kâğıdı kadar millete faydası yok. Ancak gençlerdeki bozulma zirvelerde. Bozulmanın üzerine inşa edildiği meşrulaştırma argümanı ise özgürlük. Şeytanın istibdadı bir özgürlük.
Gözümün nuru Bediüzzaman Hazretleri bu makamda diyor ki: "Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor. Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyâtın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor. Hem meselâ, Cehennem azabını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidâtını işittikçe istiğfarla ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor..." Devamını da okuduğunuzda içiniz titriyor.
İşte tam da bu haklı noktadan hareketle diyorum ki: Sanat(!) faaliyetlerinin sansür kontrolüne ihtiyacı kat'îdir. Her gö.'ünü açanın hemen karşısında binleri toplama yeteneği kazanması bugün âlimlerimize bile verilmeyen salahiyettir. Dikkat. Devlet gençlerinin ahlakını korumaktan da sorumludur. Üstelik, en milliyetçi-muhafazakâr belediyelerin bile, orasını-burasını açanı 'sanki burası Yunanistanmış gibi' festivaline-şenliğine çağırması; en milliyetçi-muhafazakâr hükümet olduğunu, maşaallah, iddia eden AK Parti'nin öyle-böyle şekillendirdiği üniversitelerin bu rezilliğe kolayca meydan vermesi artık katlanılır bir iş değildir. Efendiler, yalnız hasenatı kendinize yazmayın, bu milletin günahından da illa size yazılır. Defterleriniz iki yönüyle açıktır. Kendinizi cennette görmeyin. Sonra şeytana suçu atmak kimseyi kurtarmaz.