Atatürk birgün rabia işareti de yapar mı?

Zeki KAMİLZÂDE

Kılıçdaroğlu fanlarının 'Brütüs Özgür' diye tesmiye ettikleri Özgür Özel, yakınlarda, Sinop'ta, dinleyenlerin gözyaşlarını tutamadığı bir konuşma yapmış. Allah Allaaaah! Hey mübarek! Öyle konuşmuş, öyle hislendirmiş, öyle coşturmuş ki "Seneye Ramazan programına bu hoca çıksın!" deyu ATV'yi dahi harekete geçirmiş. Tabii Nihat Hatipoğlu Hoca'yı da gücendirmiş. Neyse. Konumuz bu değil. Konumuz Özgür Bey'in Karadeniz'deki balıklar için 'yirmi selpak değerinde' sözler söylemesi. Evet. Medyamız mezkûr beyanatı şöyle aktarıyorlar: "Balıklar füzelerden korkuyor. Sinop'un turist çekmeye ihtiyacı var. Siz 'Balığa çıkmayın, füze testi yapacağız' diyorsunuz. Turistlerin başının üstünden roketler, füzeler geçiyor. O seslerden balıklar da ürküyor, yuvalarını terk ediyorlar, yuva yapmıyorlar. Bu yüzden balıkçılığın randımanı düşüyor..."

Hitabete bakar mısınız? Eşofmanlı Şevket Hoca haltetmiş. Tam bir "Kollarımı açaaaydııım. 'Giitmee!' diyeeydiiim..." Hatta füzeleri havada görseniz kollarınızı açıp duracaksınız. Durdurmaya çalışacaksınız. Öyle etkileyici sözler. Fakat, tabii, balıkların bu sözlerden ne kadar etkilendiklerini bilemiyoruz. Çünkü kendileri çok ketum davranıyorlar. Düşüncelerini bizimle paylaşmıyorlar. Aksi gibi bu sene Sinop'ta hamsi de bol çıkmış. Hadi bakalım. Bu tavrı nereye koyacaksınız? Erdoğan İBB'yi ilk kazandığı dönemde, İstanbul'da yağmurlar bollaşınca, "Tayyib'in Allah'ı da Tayyib'e yardım ediyor!" demişti solcular. Şimdi de "Hain hamsiler Rizeli diye Tayyib'in tarafını tutuyorlar!" demesinler mi? Derler efendim derler. Yapmasan da 'Yaptı' derler. Olmasa da 'Oldu' derler. Zaten ben bu hamsilerin yaşam alanı olarak Akdeniz yerine Karadeniz'i seçmelerinden de huylanıyorum. CHP'li olsalardı İzmir'de tutulmayı tercih etmezler miydi? Hem Yunanistan'a da yakın. Kesin AK Partili bunlar!

Ben bunları söylenirken bir arkadaşım dedi ki: "Oğlum, hamsiler gürültüden korksalardı, Karadeniz'de yaşamazlardı!" Hoppa. Dedim: "Niyeymiş o?" el-Cevap: "Çünkü Karadeniz'de çok yağmur yağıyor. Çok yağmur 'çok gökgürültüsü' demek. Gürültüyü sevmeyen hayvanın Karadeniz'de ne işi var? İner Akdeniz sahillerine, oohh, püfür püfür..." Tongaya düşer miyim hiç? Hemen yapıştırdım cevabı: "Aslanım, oralarda da çok tatil beldesi var. Disko var. Bar var. Yat var... Onların gürültüsünden duramıyorlardır. O yüzden Karadeniz'e doğru gitmişlerdir." O da altta kalmadı: "Oğlum, Karadeniz'de de Ukrayna-Rusya savaşı var, habire patlayan mayınlar-bombalar var. Daha mı sessiz oluyordur sence?"

Hülasa: Bu gürültü işini tam çözemedik. Hamsilerin kulaklarının bulunup bulunmadığını da bilmiyoruz. O yüzden Özgür Özel'in sözü üzerine kallavi bir analiz sergileyemedik. Tam bu sırada başka bir arkadaşım söze karıştı. Özgür Bey'in tavrını çok takdir ettiğini, ancak, başka hususlarda da 'korku unsurlarının azaltılmasının' yerinde olacağını belirtti. Kendisine 'tam olarak neyi kastettiğini' sordum. Mesela: Sinema önlerindeki korku filmi afişleri mi kaldırılmalıydı? Hakikaten de çoluk çocuğun görebileceği yerlere asılıyordu bu afişler. Kaldırılmaları lazımdı.

"Yok!" dedi. "Onları demiyorum." Ya? "Bence sağa-sola bu kadar çok heykel yapılmamalı!" Haydaaa! O ne demek yahu? Peh. Heykel yapılınca ne oluyormuş ki? Bana gözümün nuru Bediüzzaman'ın bir paragrafını okudu o zaman. Vay, vay, vay. Ben de nakleden sorumluluğuyla sizler için aynen paylaşıyorum: "Sanemperestliği şiddetle Kur'ân men ettiği gibi, sanemperestliğin bir nevi taklidi olan suretperestliği de men eder. Medeniyet ise, suretleri kendi mehâsininden sayıp Kur'ân'a muâraza etmek istemiş. Halbuki, gölgeli-gölgesiz suretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riyâ-yı mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki, beşeri zulme ve riyâya ve hevâya, hevesi kamçılayıp teşvik eder."

Yani, arkadaşlar, arkadaşımın bana hatırlattığına göre, heykellerin 'üç yapılış amacı' varmış. 1) Zulm. 2) Riya. 3) Heves. Sondan doğru gelelim: Eğer şehevî çağrışımları olan bir heykel yaparsanız bunun amacı 'heves-i mütecessim' kategorisine girermiş. (Yani kötü hevesleri uyandırmak için cisimleştirilmiş.) Eğer gözüne girmeye çalıştığınız birilerinin teveccühünü kazandıracak birşeyin heykelini yaparsanız bu da 'riya-yı mütecessid' olurmuş. (Yani cesede büründürülmüş riya/ikiyüzlülük.) Fakat, eğer bu heykeli yapmaktaki asıl niyetiniz, insanlara korku aşılamaksa, "Biz hâlâ buradayız!" demekse, o zaman da bu iş 'zulm-ü mütehaccir' kulvarında sayılırmış. (Yani taşlaşmış, taşa bürünmüş zulüm.)

Vebali-günahı boynuna, arkadaşım diyor ki: Kemalistlerin yaptıkları Atatürk heykelleri de biraz bu amaçlara hizmet edermiş. Yani, heykeli yapan, o heykeli yapmakla kendi kitlesinin gözünde 'değer bulmaya' çalışırmış. Oh, kebap, hiç iş yapmadan iş yapmak. Taş attın da kolun mu yoruldu? Yol yaptın da asfaltın mı tükendi? Bina yaptın da demirin mi eksildi? Dik heykeli, kes kurdeleyi, bak keyfine. Keçiören Belediyesi'nin yeni açılışını yaptığı bozkurtlu Tarkan heykeli de bu sınıftanmış. Ay, aman, özür dilerim. Kurdu görünce kafam karıştı. Tarkan değildi o. Zaten gerçekte Tarkan diye birisi yok. Sunay Akın'ın Hayal Kahramanları kitabında anlattığına göre, Sezgin Burak, İtalya'da çizdiği karakteri Türkiye'ye böyle uyarlamış. Tarkan ismini de 'Tatar kanı' tamlamasından uydurmuş. Yani Tarkan isminin evveliyatı da yok. Karakterin kendisi gibi ismi de uydurma. Fakat Tarkan isminde bir şarkıcı var. O uydurma değil. Onun da ismi uydurma ama kendisi uydurma değil. Üstelik kendisi, isminin aksine, 'Tatar kanı' taşıyan bir milliyetçiden ziyade liberale yakın. Kurdu da yok. Menajeri var. Avukatı da vardır tabii. Bir mevzu olursa düşmanlarının üzerine kurdunu değil avukatını veya menajerini salacağını tahmin ediyorum. Biraz da o yüzden konuyu uzatamıyorum.

Kurtlu Atatürk heykeli gördüğümüze göre yakında ülkücü işareti yapan Atatürk heykeline de rastlarız gibime geliyor. Kimbilir? İklim değişirse belki bir tane de rabia işareti yapan çıkar. Bu sıralar AK Parti içinden kemalizme çok gözkırpan oluyor. Heran herşey yaşanabilir yahu. Erhan Afyoncu'ya selam, damara devam. Aayyy, özür dilerim, 'damar' da ne? Muhtaç olduğun kudret... Yok yahu. 'Yazıya devam' diyecektim.

Neyse. Çenem iyice düştü. Konuyu dallandırıyorum. İşte benim arkadaşım da diyor ki: Kemalistlerin bu kadar çok, bu kadar büyük, bu kadar masraflı Atatürk heykelleri yapmalarının bir sebebi de o heykeller üzerinden 'toplumda psikolojik baskı oluşturma' hikmetiyledir. Yani, karşısında dev boyutlarda bir Atatürk heykeli gören çocuk mesela, hemen o yaşta ayarını alır: "Bu ülkede raconu kemalistler keser!" O minaremsi büyüklüklerin içinde tetiklediği korkuyla geleceği şekillenir. Diktatörlerin tamamının böyle devasa heykelleri vardır. Yalnız, dikkat, savcılarımız lütfen heyecanlanmasınlar. Ben "Atatürk de bir diktatördür!" demiyorum. 5816 gibi balyoz tepemizde beklerken böyle cür'eti kim gösterebilir? Hayır. Ben "Diktatörlerin tamamının böyle devasa heykelleri vardır!" diyorum. Çünkü diktatörler toplumda tedhiş oluşturmak isterler. 'Zulm-ü mütehaccir' isimlendirmesi bu pencereden bakılınca yerini bulur. Her heykel bir 'otoritesini tahkim etme hamlesi'dir aslında.

Buradan 'tamamen alakasız olarak' şuraya geçeceğim. (Alaka kuranların kurdukları alaka beni hiç bağlamaz. Çünkü ben 'İlla kurun!' demiyorum. Fakat milletin hayali torba değil ki büzesiniz efendim? Kurmak isteyen şıp diye kuruverir. Ancak ben 'Kurun!' demiyorum asla.) Bediüzzaman Hazretleri, 5. Şua isimli meşhur eserinde, Deccal'in boyunun büyüklüğüne dair rivayetlere, 'deccaliyetin şahs-ı manevîsinin gücü' üzerinden bir te'vil yapıyor. Yani diyor ki: Deccal'in şahsı o kadar büyük olmayacak. Normal bir insan olacak. Fakat onun başında bulunduğu örgüt, komite, teşkilat, siyonizm vs. her ne derseniz, onun gücü İsa aleyhisselamın dayandığı güce göre çok büyük olacak. Rivayetler müteşabih bir şekilde buna işaret ediyor, diyor. Ben bu te'vili çok isabetli buluyorum. En doğrusunu Allah bilir tabii. Onu da söylüyorum. Yalnız şu da var:

Deccaliyetin birer ferdi sayılabilecek şu karanlık çağın diktatörlerinin de heykelleri hep böyle devasa! Evet. Keçiören Belediyesi'nin yaptırdığı heykeli gördünüz mü bilmiyorum. Ben de videosundan izledim. Bir insan zıplasa belki dizine ancak yetişir. Tıpkı İsa aleyhisselamın kılıcının yetişeceği yer gibi. Fakat bu sondaki mana tamamen bana ait birşeydir. Belki hiçbir gerçekliği yoktur. Dikkate hiç almayabilirsiniz. Bu yazılık da benden bu kadar. Küçüklerimin gözlerinden, yaşıtlarımın yanaklarından, büyüklerimin de tâ ellerinden öperim, muhterem kârîlerim.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.