7 ortak girdiğimiz dana olduğu halde kemalistler neden inliyor?

Zeki KAMİLZÂDE

Muhterem kârîlerim, muhabbetler arzederim, cümleten selamün aleyküm. Evet, elhamdülillah, yine bir kurban bayramını edâ etmek üzereyiz. Şükrolsun. Hepinizin bayramını şimdiden tebrik ederim. Cenab-ı Hak, rızasına yaklaşalım diye emrettiği kurban ibadetini, hakkıyla yerine getirebilmeyi nasip eylesin. Âmin. Âlem-i İslam'ın, hususan Gazze'nin, kışını tez zamanda bahara kalbetsin. Âmin. Bu arada, elbette, mübarek beldelerde haccını yerine getirmekte olan büyüklerimize-kardeşlerimize de yüzbinler maşaallah. Allah duaları feyizlendirsin. Kusuratımızı bağışlasın. Onlardan da bizden de kabul buyursun. Tekrar tekrar 'âmin'ler...

Tabii, farkındasınızdır, kurban sezonu açılınca başka şeylerin daha sezonu açılmış oluyor. Hııı-hııııı. "Mesela?" Mesela: Kemalistlerin kurban üzerinden müslümanlara lâf atma sezonu da açılıyor. Evet. Senelerdir böyle. Alıştık gibi birşey. Yani, demem o ki, böyle bir sezon da var muhterem kârilerim. Bayram yaklaşınca o da başlıyor. Normalde haftada bir Nusret'te dürüm gömerken fotoğraf paylaşanları dahi, ki kemalistler etin en yağlı yerinden yemeyi Türkiye kurulalı beri severler, birden vegan temayüller sergiliyorlar. Sığıra, deveye, koyuna, koça, keçiye... Yani bilumum kurbanlıklara derin bir sevgi besliyorlar. Coştukça coşuyorlar. Yerseniz. Kurbana kadar sürüyor bu böyle. Kurban geçince 'dürüm-kebap-mangal sezonu'na kaldıkları yerden devam ediyorlar.

Çengelköy hıyarı gibi tek kalem görmeyelim hepsini. Iı-ıh! Yanlış. Zeki kardeşinizin meşhudatına göre bunların iki türlüsü var: Bir türlüsü, doğrudan kurban ibadetini aşağılayarak, ilkellik gibi lanse ederek veya katliam zannettirerek müslümanları ondan soğutmaya çalışıyor. Diğer türüyse daha sinsi... Evet. Nasıl? "Sadaka vermek varken kurban kesmeye ne gerek var canım?" diye soruyorlar. Yani sanki bizi 'daha büyük bir hayra ulaştırmak için' kurbana karşılar. Yine yerseniz tabii. Bir nevi şeytanın sağdan yaklaşması... 'Ya ben aslında senin iyiliğin için söylüyorum'cusu... (Hacda da aynı taktiğin işletildiğini biliyorsunuzdur muhterem kârîlerim. Orada da, ki duymuşsunuzdur, şey diyorlar mesela: Paranı Araplara kaptırmak yerine Türk çocuklara burs versene?) Halbuki İslamiyetten azıcık hissesi bulunan bilir: İbadetlerin illetleri de, hikmetleri de, yerleri de ayrı ayrıdır. Becayiş olamazlar.

Zaruret şartları oluşmadığı sürece birbirlerinin yerine sayılmazlar. (Bu sayılış da ancak dört mezhep fıkhının bize öğrettiği sınırlar içindedir elbette.) Malum ya, müzmin sağlık sorunları nedeniyle oruç tutamayan birisi, yerine fidye verebilir mesela. Lakin "Canım bu sene kurban kesmek değil de burs vermek istiyor!" diye insan hevasına göre ibadetleri yerinden oynatamaz. Hâşâ, Allahlık taslayamaz, haddini aşamaz, dini yeniden yazamaz. Zaten 'Türkiye Allahsızlığı'nın en büyük arızalarından birisi de budur: Ne Allah'a ibadet eder ne de Allah'ın rızasının nasıl aranacağını hocalara-âlimlere bırakır. Hem 'İslam mümkünse hiç yaşanmasın' diye çabalar hem de 'Yaşayanlar da bari bizden sorsunlar' diye tavsiye verir. Hatta, ne tavsiyesi, racon keser. Üstten üstten konuşur.

Geçenlerde de bunlardan birisine X'te rastladım. Levent Özeren isimli, kemalist olduğu paylaşımlarının paçasından akan bir akıldâne şöyle buyurmuştu: "Biliyor musunuz? 7 kişi bir danaya gireceğinize, ihtiyaç sahibi bir insanın evine girseniz, en az altı ay o evin erzağını sağlarsınız. Ne bileyim!" Görüldüğü gibi, kendisi rakısından hiç kesmese de, bize kurbanı kestirmeyecek. Belki her yaz sahile inip tatilin de hakkını veriyordur. "Ne bileyim." Netflix'e verdiği paraya da acımaz bu arkadaşlar. "Ne bileyim!"

Cık, cık, cık... "Ne bileyim!" denir mi hiç yaaa? Lütfen. Lüüütfeeeen, sizin alttan almaya asla hakkınız yok, herşeyin bilgisi elinizde çünkü. Hiçbirşeyi öğrenmeden herşeyi bilmek yegane hüneriniz. (Bir de heykel yaparsınız ayrıca.) Örtmeye çalışmayın. Başkaymış gibi düşündürmeyin. Bir dahi aşk ile: Cık, cık, cık... Kemalistlerin şu dünyada bilmediği, karışmadığı, ahkâm kesmediği bir konu var mı? Einstein "Atomu bölüyorum!" dese, kolundan tutar, "Şöyle Mustafa Kemal'in işaret ettiği yerden böl!" dersiniz. Doğrusu ben 'bilgisizliği' imâ eder böyle mütevazı ifadeleri onlara hiç yakıştıramıyorum. Ve hiç de kabul etmiyorum. Elbette 7 kişi danaya girmektense 7 kişi ihtiyaç sahibi bir insanın evine girmek daha büyük(!) bir ibadettir. Belki gitmişken bir çay içilir. (Yalnız dikkat: Eğer o kişinin haberi yoksa, belki, hakkımızda 'haneye tecavüz' suçlamasında bulunabilir. Haberli girmek iyi olur.) Fakat, en nihayet, şunu kavrayamıyorum muhterem kârîlerim: Neden müslümanlar 7 kişi bir danaya girdiklerinde, sanki danaya değil de kendilerine girmişiz gibi, kemalistlerden bu denli çok ses çıkıyor? Aralarındaki duygusal bağ ne? Hem bir de neden dana yahu?

Yani danayla bu özdeşleşme nereden-neden kaynaklı?

İşte, muhterem kârîlerim, gözümün nuru Bediüzzaman'ın 20. Söz'ü bu anlamda gözümü açtı diyebilirim. Hani, orada, yani 1. Makam'ın 2. Nükte'sinde, "Kur'ân-ı Hakîmde çok hâdisât-ı cüz'iye vardır ki, herbirisinin arkasında bir düstur-u küllî saklanmış ve bir kanun-u umumînin ucu olarak gösteriliyor..." ifadesini izah sadedinde, Bakara sûresine ismini veren 'bakara hâdisesi' anlatılıyor. (Hâdisenin özeti: Bir çocuk öldürülüyor. Katilleri bulunamıyor. Kavmi Musa aleyhisselama müracaat ediyor. O da Allah'a dua ediyor. Allah da 'bir inek kesmelerini' emrediyor. İnek kesiliyor. Kemiğiyle çocuğa dokunulunca dirilip katillerini söylüyor.) Evet. Ve manaca deniliyor ki yani: Musa aleyhisselamın kavmine inek kestirmesinin bir hikmeti onlara 'bakarperestliği' unutturmaktır. Çünkü İsrailoğullarında, o dönemlerde, tıpkı bugünün Hindistan'ında olduğu gibi, 'hayvanları kutsallaştırma' sapkınlığı vardı. Mısırlılardan bu hastalığı kapmışlardı. Onlara böyle 'kesmek zorunda kaldıkları' bir kurban ameli emredildi ki, o sayede, içlerindeki bakarperestlik kurutulsun. Çünkü insan kendi eliyle kestiğine tapmaz. Ve böylece 'sığıra tapıcılık' onlarda bitti.

"İşte, Kur'ân-ı Hakîm, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın risaletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidatlarına işlemiş olan o bakarperestlik mefkûresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhiyle ifham ediyor. İşte şu hadise-i cüz'iye ile bir düstur-u küllîyi, her vakit, hem herkese gayet lüzumlu bir ders-i hikmet olduğunu, ulvî bir i'câz ile beyan eder."

İşte, yine bu pencereden ben de okuyorum ki, muhterem kârîlerim, aslında her ibadetimizde böyle bir 'tapıcılık' tedavisi vardır. Sözgelimi: Namaz 'zamana tapıcılığı' engeller. Oruç 'rızık tapıcılığından' alıkoyar. Hac 'mekanperestliğe' bir şifadır. Zekat 'mala tapmayı' bıçaklar. O nedenle, içinde, 'Allahtan gayrısına tapmak' azgınlığı bulunan birisi, böylesi ibadetlerden (ya hepsinden yahut birkaçından) mutlaka rahatsız olur. Hatta, şirkler birbirlerinin kardeşi sayılacağından, tevhidle kavga ederken yollarını kesen bazı ibadetler, bizzat kendileriyle kavgaları olmasa dahi, yine kardeşleriyle kavgalı saydıklarından ötürü, hasımları sayılabilirler. Mesela: Ren geyiğine tapan bir ahmak, (olur ya, neden olmasın, şimdi herşeyin ahmağı bulunabiliyor) her ne kadar kurban bayramında ren geyiği kesilmiyor olsa da, kesilen sonuçta hayvan olduğu için, her hayvan da nev'en kendi taptığının kardeşi sayıldığından, bizle münakaşa edebilir. Müslümanlara çatabilir. Artistlik yapabilir. Bu perspektiften mevzua nazar edince denilebilir ki: Hayvanları kutsallaştırmak isteyenler de, nihayetine onlar da hayvan olduğundan, kurbanlık kanının dökülmesine üzülebilirler. "Bizim taptığımız hayvan bu değil amma bu da hayvandır!" deyu bir kabile asabiyetine bürünebilirler. Mümkündür.

Yani, muhterem kârîlerim, belki de kemalistlerin kurbanla bu kadar kavga etmeleri dahi, kendi taptıkları cinsinden olmasa da, "Yine de bir tür paganlıktır canım!" deyu düşünüp hayvanperestliğe sahip çıkmaktan olabilir. Nitekim bu kemalistlerin içinde itperestliğe de büyük bir temayül görünüyor. Evleri-sokakları finodan-kuçukuçudan geçilmiyor. Demek meşreplerinin bir yanında 'hay-tap'lık (hayvana tapıcılık) var. O yüzden "Taptığımız hayvan bu olmasa da bu da hayvandır!" deyip, kemalistlikleri gereğince, kurban ibadetiyle uğraşıyorlar. Aklıma en son bu geldi kârîlerim. En doğrusunu Allah bilir elbette. Aklıma geldiği kadar söyledim. Ve bitirirken, küçüklerimin gözlerinden, büyüklerimin de ellerinden öperim. Kurban bayramımız tekrardan tebrik ederim. Âmin.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.