Zariyat suresinde hareli (kıvrım kıvrım) yollara yemin edilmektedir, "Hareli yollar" ne demektir?

Yıldızlarının gittiği yolu takip eden ve yıldızının etrafında aynı anda dönen gezegenlerin yollarına mı işaret etmektedir?

Ayetin Açıklaması:

Kâinattaki muhteşem düzenin bir parçası olan göğün, bariz bir özelliği üzerine yemin edilerek, inkarcılar tutarlı düşünmeye davet edilmektedir. Ardından, evrenin bir yaratıcısı olduğunu kabul ettikleri halde sıra O'nun çağrısına uymaya gelince dürüst davranmayan, bunu geleneklerine ve çıkarlarına aykırı gördükleri için Peygamber'e ve onun bildirimlerinde merkezî bir yere sahip olan hesap günü­ne inanmaya yaklaşmayan yalancı ve gafillerin âhirette karşılaşacakları azabın ne kadar çetin olacağına dair bir tasvire yer verilmektedir.

Astronomi yazarları, gökyüzünü incelemek ve amatör bir astronom olmak için -genellikle sanılanın aksine- bir teleskopumuzun olması gerekmediğini hatır­latıp başlangıçta gereken tek şeyin gözlerimiz ve açık bir gökyüzü olduğunu belir­tirler. Bu hususta özel bir konuma sahip olan Kur'an'ın ilk muhatapları için gök­yüzünü gözlemek günlük hayatın tabii bir parçasını oluşturuyordu. Yılın büyük bir kısmında gökyüzünün berrak olması, güneş ve yağmur gibi etkenlerden korunma zamanlan dışında hayatın genellikle açık mekanlarda geçmesi onları özellikle ge­celeri gökyüzünü ve gök cisimlerini dikkatle incelemeye yöneltiyordu.

Nitekim Arap edebiyatında bu durumun etkileri açık biçimde görülmektedir. İşte Mekke döneminde inen birçok sûrede olduğu gibi burada da bazı önemli uyanlar yapılır­ken 7. âyette göğe yemin edilmiş ve muhatapların bunlar üzerinde daha bir dikkat­li düşünmeleri gerektiği ima edilmiştir. Kuşkusuz bu imkân belirli bir dönemin ve coğrafyanın insanlarıyla sınırlı olmayıp Kur'an'ın verdiği ipuçlarından yola çıka­cak herkes için ve özellikle "bilimsel bilgiye erişme"kolaylığına sahip olanlar için fazlasıyla mevcuttur.

7. âyette göğün sıfatı olarak geçen, "Alanları ayrılmış yıldız kümeleri ile dolu." diye tercüme ettiğimiz "zâtü'l-hubük" tamlaması değişik şekillerde açıklan­mıştır. Bu tamlamada geçen hubük kelimesinin kök anlamı "sıkı bağlayıp sağlam­laştırmak; kumaşı sıkı, sağlam ve güzel bir biçimde dokumak"tır.

Hubük, "habîke" veya "hıbâk"ın çoğuludur.

Birincisi, "özenle ve sanatkârâne dokunmuş, yol yol, hareli kumaş"demektir. Hıbâk da "rüzgârın tatlı esintisiyle denizde veya kumda meydana gelen dalga ve kıvrım" anlamına gelir.

Saçların çok kıvırcık ol­ması veya ondüle yapılması sebebiyle görülen dalgalanmalar için de ("hıbâk"ın çoğulu olan) "hubük" kelimesi kullanılır.

Halkaları yol yol örüldüğünden dolayı zırh bu kökten gelen "mahbûke" sıfatıyla nitelenir.

Çoğu müfessirler bu kelimenin "hareli, yol yol, örgülü" anlamı içermesinden dolayı göğün sıfatı olan "zâtü'l-hu­bük" tamlamasına "düzgün yollara sahip" mânasını vermişlerdir.

Bu guruptaki müfessirlerin bir kısmı bu ifadeyi yıldızların yörüngeleri, gökyüzünde yıldızlar se­bebiyle oluşan şekiller veya galaksiler (gökadalar)şeklinde yorumlarken, bir kıs­mı da bununla irfana götüren; yüce yaratıcının birlik, kudret, ilim ve hikmetine de­lâlet eden yolların kastedildiği yorumunu yapmıştır.

Sahabe ve tabiîn dönemi müfessirlerinin birçoğu ise bu tamlamaya "düzgün ve güzel yaratılışlı" ve "sağlam yapılı" anlamlarını vermişlerdir.

Bazıları da "hubük"ten maksadın yıldızlar oldu­ğu ve bunların göğü bir nakış gibi süslediğine işaret edildiği kanaatindedir.

Bütün bu yorumlar dikkate alınarak 7 ve 8. âyetlerin içerdiği mesaj şöyle ifade edilebilir:

Türlü gök cisimleri, sistemleri ve bunlara ait hareket düzenleriyle semâ çok sağ­lam, ince ve sanatkârâne bir denge içermekte, akıl almaz bir ahenk içinde varlığı­nı koruyan bu çeşitlilik ve güzellikler kuşkusuz tek bir kudreti işaretlemektedir.

Şu halde insanlara yaraşan da farklılık ve çoklukların içinden birliğe ulaşabilmek, bir­birini tutmayan söz ve davranışlardan kaçınmak, bunun tabii sonucu da yalnız ve yalnız tek Tanrı'ya kulluk etmektir.

Dikkat edilmelidir ki 8. âyette tenkit edilen ve kınanan husus, farklı metotlar izlemek ve farklı görüşlere sahip olmak değil, müş­riklerin bir yandan göklerin ve yerin Allah tarafından yaratıldığını söylerken diğer yandan putlara tapmaları, bir yandan öldükten sonra dirilmeyi inkâr ederken diğer yandan putların ileride kendilerine şefaat edeceklerini umarak ölüm sonrası haya­tı kabul anlamına gelen bazı tavır ve uygulamalar içinde olmaları, bir yandan Resûlullah'ın güvenilirliğini, erdemlerini kabul ederken diğer yandan onu vahiy al­ma konusunda yalancılıkla suçlamaları; üstelik bunu yaparken onun için şair, kâ­hin, sihirbaz ve mecnun gibi, Kur'an için de şiir, sihir ve eskilerin masalları gibi çelişkili iddialar ileri sürmeleridir.

Bazı ilk dönem müfessirleri burada mümin ol­sun kâfir olsun bütün insanlara hitap edildiği kanaatindedir ve bu ifade "Kiminiz iman kiminiz inkâr ediyor, kiminiz doğru buluyor kiminiz yalan sayıyor" mânasına gelmektedir. (Taberî, XXVI, 189-191; Zemahşerî, IV, 26-27; İbn Atıyye, V, 172-173; Râzî, XXVIII, 197-198; Elmalılı, VI, 4528-4529)

(bk. Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu: V/71-73.)

Sorularla İslamiyet

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

İslam Haberleri