Kurtuluş Reçetesi: Takva

Zafer KARLI

Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esaslarıdır. (1) Bu sebeple Allah dostları, iman edip takvaya sarılmış olanlardır. (2)

Takvâyı Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah eder: Takva; Menhiyattan (dinen yasak olan şeylerden) ve günahlardan içtinab etmek (çekinmek) ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. (3)

Allah katında insan için şeref ve kıymet kaynağı takvâdır. “Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır.” (4) ayeti bu hakikate işaret eder. Dini yaşamada bu şekilde hassas davranan müslümana da "müttaki" denir (5).

Evet, manâ ve muhtevâ itibariyle takvâda öyle bir sır var ki, ona sığınmadan Kur’ân’ın hidayetinden istifade etmek mümkün değildir. Nitekim Kur’ân, kapısını müttakîlere aralar "huden lil muttekin" (Bakara, 3) der; takva ekseninde yaşamaya işaret eder.

Şu zamanda en mühim vazife, imana hizmettir. İman saadet-i ebediyenin anahtarıdır. (6) Fakat ona iman etmek: Kur'an-ı Azîmüşşan'ın ders verdiği gibi, o Hâlık'ı sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tövbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir. (7)

Böylelikle Bediüzzaman Risale-i Nur’un takvadarane meşrebini (8) ders verir ve şöyle der: “Ey ehl-i iman! Bu müthiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur'an tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlahiyeye ilticadır.” (9)

Takva üzerine tesis edilmiş bir mescid hükmünde olan yeryüzünde (10) yeryüzünün halifesi olarak yaşayan biz müslümanların onun hoşnutluğunu kazanması takva ve salih amele bağlıdır.

Kur’an’ın hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur bu manayı talebelerine şu şekilde ders verir: “Risale-i Nur gerçi umuma teşmil suretiyle değil; fakat her halde hakikat-ı İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisatın fetvalarıyla onlar terk edilmez.” (11)

Kaynakça:
1- Kastamonu Lahikası–148
2- Yunus 10/63
3- Kastamonu Lahikası–148
4- Hucurât/13
5- Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi'l-Kur'an, Mısır, 1961, s. 530
6- Barla Lahikası–328
7- Emirdağ-1–203
8- Şualar–503
9- Lem'alar–72
10-İşarat-ül İ'caz–203
11- Kastamonu Lahikası–77-78

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.