Yusuf ile Züleyha-4

Himmet UÇ

Nükte

Bu sözde nükte geldi hoş ve latif, dua et benim gibi zaif bir kula, kıyamette emir kıla O Allah Celal sahibi, cehennem üzere gele o Cebrail, çeşit çeşit kulları göre, cehennemde yanan, ağlaşırlar cehennem içinde kaynayıp, arasında göre bir mahlûk, yüzleri ve tenleri mosmor, garkolunmuş, yüzlerinden kalan ateşe yanmış, yanmamış yüzleri hiç olmaya, Cebrail bunları göre şaşıra, yüzleri sağ olduğunu söyleyenleri garipseye. Cebrail diye:

-Kimin ümmetisiniz, sorarım ki kimi kabul ettiniz, kim yüzünüz sizin kalmış taze, neden dolayı yanmamış söyleyin bize? Bunlar dedi:

-Biz günahlı kullarız, gündüz gece bu cehennemde yanarız, ateşi sönmez cehennemin gece gündüz, Tanrı bizi cehennemde böyle yaka, yüzümüzü yandırmaz bu cehennemde, diğer azalarımız yanar gece gündüz, secde yerlerini yandırmaz bu ateş bize yakmaz ziyan vermez etrafımıza. Onlar eylediler bu cehennem heybeti, aklımızı aldı bizi şiddetli yaktı. Unuttuk biz bilmeyiz peygamberi, adı nedir nerdedir o serveri? Cebrail döne bunlara söyleye:

-Nebiniz acaba Muhammed mi? Diye. Çünkü bunlar işiteler bu adı, artıralar ağlamayı feryadı, diyeler:

-Bizim odur umudumuz, dileyip bağışlayan, var suçumuz, hemen bizim halimizi bildir ona, nice kimse gördünse bizi söyle, ümittir, Haktan bizi ol dileye, suçumuzu Hak bizim yargılaya, var Cebrail ol an Muhammed’e, haber vere ümmetinden ol Ahmed’e.

Eyle kim ben cehenneme vardığımda onun içinde bir kavim gördüm ki, ateş içinde biri dedi: “Susadım, ağu dahi olsa içerim.” Biri dedi: “Benim karnım açtır şimdi, zakkum bulsam yiyemedim o yiyeceği, dikenden başka olmayan.” Malik-i Dari, cehennem meleklerinin reisi yaralardan çıkan irinli suyu verir alıp içene yanmak dahi onu artırır, kimini dahi işit kim ne durur, beyinleri fıkırdaşıp kaynar, tenleri ateşe tutuşup morarır, ağlaşırlar her birisi cehennemde, tutuşmuşlar morarırlar ateşe dönerler. Belleri her birinin büzülüp ağlaşırlar, bunlar orada düzülüp, ateşten zincir bellerine takılır, kömürleyin kamu yanmış yakılır, beni görüp onların tamamı bildiler, benimle sana selam kıldılar, hepsi yalvardılar meded umarak: “Ya Resullallah yetiş o millete Tanrı’dan dile bunları ya Resul, kıl şefaat, bunlara olsun kabul.” Bunlar bu sözü Cebrail’den işite, Tanrı’nın Habibi Muhammed gör ne yapacak?

Arş dibinde başını vura secdeye, “ümmetimi bana bağışla” diye. Tanrı diye: “Bağışladım ümmeti, ne kadar suç işledilerse büyük, ümmetini ben sana bağışladım, ben Kerimim, bil ki Kerem işledim, bunlara müjde ver kurtulmağa, al ilet bunları girsin cennete.” Gele Muhammed bunların yanına,  “Azad oldunuz” diye ümmetine. Ümmet dahi bu sözü işitince salavat vere yüzünü görmek için, çok salavat verenler Muhammed’e, cehennem dahi bunlardan kaça gide.

Çıkara ümmetini o cehennemden, ümmetinin önünde yürüye, götüre hayat denizinde yıkıya, bütün çirkinlikleri bunlardan çıkara, o denizden ala çıka onları, tertemiz ola kararmış tenleri, hepsinin alnında nişanları ola, cennete gireler o nişan ile bunlar gelip cennete gireler, cennet ehli bunları göreler, cennet ehli bunlardan ürkeler, “isyankarlar geldi” diyeler, cehennemden geri dönüp geleler Muhammed’e, ona güveneler, efendi önünde durmaya zorlanarak, “bu nişandan bizi kurtar” diye arlanırlar: “Ya bizden bunu kurtar ya bizi götür tekrar cehennemde yanalım, bu nişanla cennete gitmeyi nidelim, cehenneme yanmaya geri gideriz.” Bu sözü o Mustafa işitti. O  çok yüksek, tezkiye edilmiş, temizlenmiş, kıymetli yüzüğü bile, bütün izleri sile, o yüzlerindeki izler gide, ümmet güle, o arada her biri şükreyleye, ondan sonra da bunları doyura, ağırlaya, her birine vere, hoş ve yüce saray, huri vere seçilmiş  yüzleri  ay, köşkler vere, köşk içinde taht yüce, türlü döşekler döşenmiş baştan başa, ondan sonra yüzünü görmeyi nasip ede, müminler onu göre, hayran kala, gören müminlerin arta nuru: “Yarab bize nasip et o yeri, ver salavat, şad edin Muhammed’i, Ku’ran içinde adı geçer onun, o bize şefaat dileyebilir, Allah onun sözünü kabul eder, onun sözü ile biz iyi yargılanırız.”

Malik Reyyan o puta tapardı, Yusuf ondan zindandaki hapisleri diledi, Yusuf’un yardımını, şefaatini kabul etti, hapistekiler hürriyetine kavuştu, yollarını buldular, Muhammed Şefaatcimiz ola, garip midir Hak size rahmet kıla. Şimdi duy Melik Reyyan ne yapar? Yusuf’la tanışır tedbir alır, Yusuf’a der ki:

-Rüyayı ne yapmak gerek? Yusuf dedi:

-Hazineyi terk etmek gerek, hazine içindeki altınlarını bana ver, bana ısmarla birbirini, ne malın varsa bana ver, işler yapayım beğenesin.

Melik Reyyan malını saydı, tamamını Yusuf’a bağışladı, buyurdu, Yusuf çok ekin ektiler, anbarları doldurdular tamamen tahıl, yedi yıl bay ve yoksul, ol yedi yıl geçtikten sonra kıtlık olur, “ekin ekmeyin” diye Yusuf buyurur. Yedi yıl yağmur yağmaz, ekin bitmez, darlık olur, sadece yel eser. Mısır ahalisi altın gümüş verir, buğday alıp yediler, ikinci yıl gümüşlerini verdiler, buğday alıp işlerini yaptılar, üçüncü yıl at katır getirdiler, buğday alıp Yusuf’a getirdiler, dördüncü yıl sattılar bağ ve bostanlarını, buğday alıp yediler, hasta ve sağ olan herkes, beşinci yıl yiyecek mülkleri kalmadı, kimse Yusuf’tan buğday almadı, altıncı yıl oğlan ve kızlarını verdiler, Yusuf’tan buğday alıp yediler, yedinci yıl Mısır ahalisi geldiler, özleri Yusuf’a kul oldu, yedi yıldan üç ay kalmıştı, tahıl depoları tükenmişti. Geldi Cebrail Yusuf’a dedi ki: “Hak, Allah dedi ki, bu şehirden dışarı çık, ayda bir kere bu mahlukat seni göre, onların canları dinlene, yemeği ve içmeği unutalar, senin yüzünü bakıp göreler.” Yusuf ayda bir kere çıkardı şehirden, halkın tümü onun yüzüne bakardı, yaşlı, büyük, küçük herkes ona bakınca, onları doyururdu benzersiz şekilde.

Nükte
Bu arada nükte geldi hoş latif, dinleyin size söyleyeyim, bu zaif kul Şeyyad. Cennet ehl-i cennete gireler, o cennet makamlarını göreler, diyeler hepsi: “Ya Rabbena Erinellezi mavaettena – Bize vaat ettiğini göster, istediğimizi ki, görelim yüzünü.” Rahman ve Rahim Allah’ın, buyurdu ki, o Muhammed Mustafa, elkerimü iza vaade vefa - Kerim olan kimse vadini yerine getirir, Hak tecelli eyleye onlara, unutalar cenneti tamamen. Yusuf’u satan efendi gelir, kırk oğluyla özünü ona kul yapar, buğday alır, o dahi yer dinlenir, bu kez Yusuf onun üzerine bey olur.

Cebrail gökten yere indi kim, Çalab’a secde ederek kul olduğunu görmek için, gör onu ki, sana kulumdur diyen, nice kul oldu sana ayan. “Şimdi Yusuf sen bu şehirden dışarı çık, gör sana kim gelir rastlar, onu kendine perde et, onu sen kendini tanımış olarak kabul et.” Ertesi gün erkenden Yusuf Arap atını eyerledi bindi. Yusuf‘un vardı bir atı, Yusuf binse kişnerdi şiddetli, öyle ki, Mısır halkı işitirdi, asker ve maiyet dirilirdi. Şehirden Yusuf çıkar, bir garip görür elbisesi yırtık ve hasta, Yusuf der: “Bu bize yaramaz, sağ değildir gelemez söz dinlemeye.” Cebrail tekrar geldi o anda ona dedi: “Hak sana çok selam eder, tevbe kılsın, sözüne uyanık olsun,  ona perdedar odur bilsin kesinlikle, sen şimdi Yusuf bunu beğenmedin, tevbe et elbise giydir ona.” Tevbe eder Allah’tan yana.

Şimdi dinle Zeliha’yı, ne durumdadır, yoksul oldu, muhtaç oldu bir pula, ne bir ekmek, ne de yemek bula, kaba yün giydi, otu kuşak eyledi, görmez oldu ağlamaktan gözleri, gece gündüz Yusuf oldu sözleri, gün ve gece ah etti ağladı, Yusuf işite, onu koruya diye. Yusuf’un hiç aklına gelmezidi, yüzün görse dahi tanımazdı. Seyre çıkardı onu görmek için ama görmezdi, o yolda durmayı kendine iş yapmıştı, o yolu tutmuştu, o yol üzre büyük bir ev yaptı, geçerken ağlamasını duyar diye. Zeliha bir kadına ısmarladı, Yusuf buradan gelirse, bana haber ver orda oturayım, ah edip göğsümü döveyim, belki ahım göre esirgeye, özü üzüle, bana bir kere baka. Bir gün Yusuf oradan geçer, kadın geldi, Züleyha’ya haber verdi, dedi: “Çabucak gel. Yusuf geldi. Beri gel.” elinden tuttu, onu yola götürdü, yola oturdu ağlamak için, dedi: “Yusuf halimi gör esirge, terbiye et beni, düşmüşüm elimden tut.” Yusuf onun ne dediğini duymadı, ah ettiğini duymadı, günlü  son derece kırık  geldi evine, çok homurdandı, kızdı putuna, dedi: “Gece gündüz sana taparım, aciz, derbeder, yoksul, aç koydun sonunda beni, seni tanrı eyledim, sana bağlandım. Ben Mısır’ın beğendiği bir kadın iken Yusuf kul iken sultan oldu anıldı, onun İlahı onu böyle yaptı büyük.” Böyle dedi, putunu yere vurdu, hurda oldu, parçalandı, sonra dedi: “İnandım ben Tanrı’ya, tevbe ettim, sana döndüm riyasız, sen Kerim’sin ihtiyacımı duy, beni Yusuf’a döndür ki beni seve.” Yine Yusuf geldi, bir gün oradan geçti. Yol üstünde Zeliha durdu, söz açtı, dedi:

-Yusuf gitme dur, sözümü işit, halimi gör, esirge ve işit. Yusuf dedi:

-Kimsin, ihtiyacın nedir ne istersin bana söyle?  Döndü dedi:

-Sen beni bilmedin mi? Sen benim kulumdun, ben seni satın almıştım. Zeliha benim biçare aşka esir, beni onar, gör halimi oldum fakir, bütün malım senin yoluna gitti, seni sever gece gündüz seven benim. Yusuf dedi:

-İstediğinin nişanı nedir göster, nedir onu göster göreyim onu?
Döndü şimdi bil ve anla, kamçını ver, göresin sen şaşarak sundu Yusuf Zeliha’ya, o da aldı, ah kıldı yere düştü, kamçı da birlikte. Onu Yusuf görünce hayret etti, ona Tanrı büyük bir aşk vermişti, Zeliha ile Yusuf bir maceraya düşmüşlerdi, Cebrail inip geldi oraya Allah’tan selam getirdi dedi: “Zeliha’yı al onu kendine yar kabul et, onunla eş olun, Allah’ın buyruğunu tut, güç ver ona senin eşin olsun, ona kuvvet ver güçlensin, gözleri görmüyor görsün.” Yusuf döner ve saraya varır, gönlü düşer Yusuf’un Zeliha’ya. Kürsü üzre çıkar Yusuf oturur, Zeliha’yı alır saraya getirtir, Cebrail gelir onu o anda sırtını sıvazlar. Zeliha gençleşir on dört yaşına gelir. Tulu aya benzer onun yüzü, görür olur görmeyen gözü, Melik Reyyan dahı hemen gelir hazır olur, Zeliha’ya evlilik için çehiz verir, bütün elemleri dağılır, Tanrı’nın kudreti var şöyle der. Sonunda Yusuf, Zeliha ile girer gerdeğe. Zeliha güçlenir garip bir şekilde ki onun beklemiş Ferd olan Allah. Yusuf orada ona sordu ve garipçe, Zeliha dedi: “Beni Tanrım korudu. Allah’ın kudreti beni senin için sakladı. Bir peri kızı yaratmıştı Çalab, Kutayfer onu taleb edince gelirdi onun yanına, yatardı Aziz’in yanına.”

Yusuf’a Zeliha’dan on dört oğul Tanrı verdi, doğru bu söz, Mişelum en büyüğü ve en ulusu idi. Herkesten daha fazla idi aklı, biri Şemdin, birisi Mamil idi. Kalanın adı da Kaşan’dı. Sözü özetle söyledik burada, salavat verelim o büyük Ahmed’e, bir acaip söz dahi geldi şimdi yine, salavat verelim canımız sevine. O vakitler Yusuf sultan olunca bütün halk ona doğru geldiler, Mısır’ı bayındır hale getirdi, yol şebekeleri yaptı, birbirine bağladı, o hangi kapıyı açarsa insanlar o kapıdan işlerlerdi. Kapılara bekçiler koyar, şehre gelenleri soruştururdu. Kimliklerini söylerlerdi, yoksa geriye giderdi. Gayesi Yusuf’un kardaşları haçan gele onları göreydi, bu yüzden efendi onları bütün yollarda aradı.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.