Yeni yetme evlilikler

Yavuz BAHADIROĞLU

Her alanda ve her anlamda Âlişan Efendimiz’le ashabını önder almıştık...

Örnek almıştık...
Hayatımızı “Devr-i Saâdet”le çerçevelemiştik...
Evlilikler de, boşanmalar da buna göre yaşanırdı...
Buna göre yaşandığı için zaten evlilikler uzun ömürlü olurdu.

Şimdi kısa sürüyor: O kadar ki, boşanmalar Avrupa Birliği seviyesine yaklaştı. En azından bu işte standardı yakaladık! Ama saâdet de serap oldu!
Ayrıca işin ciddiyeti de kalmadı pek.

Eski evliliklerin hedefi mutluluktu. Şimdiki evliliklerin hedefi ise “hayatı daha özgürce yaşamak!”
Yani anne-baba baskısından sıyrılıp özgürleşmek!
Ya evliliğin getirdiği doğal sınırlamalar? İşte, onlar fark edildiği anda çözülme başlıyor: “Ben kimsenin kölesi değilim” anlayışı boşanma ibresini tepeye vurduruyor.

Eski evliliklerin hedefi mutluluk dedik ya, yeni evliliklere başka öncelikler musallat oldu: Evliliğin “olmazsa olmaz”larınden biri ev, diğeri araba...
Bir de “görkemli bir düğün” şartı var...
Bu yüzden evlilikler alabildiğine zorlaştı...

Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in “Evliliği kolaylaştırınız” tavsiyesiyle zıtlaşır gibiyiz. Bunu “ümmet” kavramıyla nasıl bağdaştırdığımızı bilemem. Bildiğim şu ki, biz o kavramdan da hayli koptuk!
Yeni neslin, evlenir evlenmez ayrı eve taşınma arzusunu pek anlayamıyorum.
Bu bir “arzu” bile sayılmaz aslında, “dayatma” demek daha doğru...
Ya da “ön şart”...
Evliliğin en başında konuşulan bir konu...

Genç kızların çoğu, “İlle de ayrı ev isterim” diye tutturuyor.
Maddi imkânı yerinde olanlar için neyse de, kıt kanaat geçinen aileler için bu dayatma evliliği müthiş zorlaştırıyor.
Çünkü yeni ev açmak, yalnızca bir dört duvar temin etmekle sınırlı değil, dayayıp döşemek gerekiyor.
Neresinden baksanız, ailenin birkaç yıllık geçimini sağlayacak miktarda para bu işe harcanıyor.
Bu da hayatı müthiş zorlaştırıyor.

Borçlanma başta olmak üzere bir sürü problemin başlangıç noktasını oluşturuyor.
Kaynana ve kayınpederle (doğrusu “kaimpeder” yani, “baba yerine sayılan”) birlikte oturmanın böyle zorlukları yok. Gelin dayalı-döşeli eve geliyor. Tabii onun da kendine has bazı problemleri oluyor.

Bana yazan bir hanımefendi işte tam da o problemlerden şikâyetçi...
“Evlendiğimizde ayrı eve çıkacaktık” diye sızlanıyor, “Ama eşim sözünü tutmadı, anne babasıyla oturmaya zorladı beni. İlk tartışmalarımız bu yüzden çıktı. Sonra tırmandı ve boşanma noktasına geldik. Söyler misiniz lütfen, ben anne babasının yanında oturmak zorunda mıyım? Benim de evimin hanımı olma hakkım yok mu?”
Var elbette, olmaz olur mu?..

Fakat bu durumda üç soruya cevap bulmak gerekiyor:
1. Nasıl geçineceksiniz?..
2. Ayrı eve çıktığınızda yaşlıların deneyiminden mahrum kalacak olan çocuklarınızı nasıl yetiştireceksiniz?..
3. Yalnız kalan yaşlarımızın hali ne olacak?

Son soru en mühimi bence: Günün birinde sizin de yaşlanmanız kaçınılmaz olduğuna göre, yaşlılığınızda sizin haliniz ne olacak?
Yemeğinizi kim pişirecek?..
Hastalığınızla kim ilgilenecek?..
Kim şefkatle size seslenecek, “Anneciğim” diye?
Şimdilik bu sorulara cevap arayın bakalım.

Akit
 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.