Yazı yaşamakla Yazı(yı) yaşamak

Dursun SİVRİ

Yazı yaşadığımız şu günlerde “yaz ve yazı“ üzerine yazmak geldi içimden. Yazı yaşamak yani “yaz mevsimi”ni nasıl geçirdiğimize dair.

“Yazıyı yaşamak” ise yazılı metinleri, kitaplarda yazılanları yaşamaktan ne anladığımız... Teori ile pratik hayat arasındaki uyumluluk ne kadar?

Yazı bilginin aktarılması ve paylaşımıdır. Yazı kitap demektir. Kitap denilince ilk akla gelen yaratılış gayemizi ve yaratıcıyı anlatan Kur’an-ı Kerim’dir.

Kur’an’ın izahı Hadislerdir. Hadislerin pratiği sünnet-i seniyyedir. Yazılı metinleri “Kütüb-ü Sitte” olarak bildiğimiz yazılı metinlerdir.

Bu yazımız belki “Niye zamanımızı gereksiz meşgul ettin?” diyeceğiniz metinlerden biri sayılabilir.

“Yazı yaşamak” yani yaz mevsimini nasıl yaşadığımızın üzerine mülahazalarımı paylaşmak cümlesinden sinir uçlarına ve damarlara dokunmak istiyorum. Bir cihette “nefis muhasebesi” veya popüler deyimle “özeleştiri”dir.

Şu içinde yaşadığımız zamanda sahip olduğumuz imkânların “Ne kadar farkındayız?” sorusu ile dikkat çekmek istedim

Hayat standartları, yaşamayı kolaylaştıran imkânlar yönüyle çocukluk ve gençlik yıllarımızla günümüz arasında dağlar kadar fark var. Ne kadar şükretsem azdır diyorum.

Kim ne derse desin 1960’lı yıllar ilk ve orta tahsil, 1970’li yıllar lise ve yüksek tahsil dönemlerimiz oldu. Bizim kuşak gerçekten çok çetin şartlar içinde okudular. Bizden öncekilerin daha çetin şartlarda yaşamış olduklarını biliyoruz.

Lise yıllarımda okuduğum kalıcı, hafızama kazınan bir broşürü hatırladım. Bizim kuşaktan hatırlayanlar vardır. Diyarbakırlı olarak bildiğim Ali Fuat Bilen (R.h) isimli bir öğretmen ağabeyin hayat tecrübesiyle kaleme aldığı broşürü.

Broşürün kapak yazısında “Babalarımızdan Zenginiz” yazıyordu. Bundan elli yıl önce “Babalarımızdan zenginiz” diyordu.

Evet biz de babalarımızdan çok çok daha rahat, iyi imkânlar içinde yaşıyoruz. Babamızdan gerçekten zenginiz.

Belki yarım asır geçti ben o broşürü okuyalı. O gün babalarımızdan zengin olduğunu hayat şartlarından bir çok misaller vererek izah ve ispat etmişti.

O tarihlerde öğrencilik yıllarımız. Öğle yemeğinde çeyrek ekmeğin arasına 25 kuruşluk helva koyabilmek hedefe ulaşmak sayılıyordu. Bunlar efsane, uydurulmuş masal değil bizzat yaşadığımız gerçeklerdir.

Evet biz de babamızdan çok zenginiz. Sonsuz hamdü senalar olsun Rabbimize. Babamızın bizim yaşadığımız şartlardan çok çetin yoklukları yaşadığının canlı şahidiyiz.

Yaz tatili yapmak, dinlenmek, eğlenmek, gezmek, tozmak hoş vakit geçirmek henüz bizim lügatimizde yer almıyordu. Ya tarlada ya da koyun sürülerini gütmek vs köyün işleri tatil programıydı.

Bizim jenerasyon şu an memleketin en üst karar mekanizmalarında yer alıyor. Özgeçmişlerini araştırınca çokların aynı çetin süreçlerden geçtikleri görülür. Ülkemiz için büyük bir şans olarak görüyorum. Milletin içinden, çetin yokluk şartlarını yaşamış insanların karar verici yönetim kademelerinde vazife almış olması çok önemli kazanımlardır.

Millet artık kendini ve hissiyatını paylaşanları görüyor. Hayat standartlarında genel olarak düne göre çok mesafe aldığımızı görmeyenler göz doktoruna gitsin.

Yazı yaşamak deyince, ne kadar şükür etsek azdır. Artık tarlada, dağda, bayırda, soğuk-sıcak şartlarda değil gerçekten tatil yaparken geçmişi unutmamak…  Helâl dairesinde kalmak.

İhtiyaç” izafi bir kavram. Bediüzzaman Said Nursi’ye göre ihtiyaç; “elde her ne yoksa ihtiyaçtır.” Diğer bir deyimle “hayal nereye giderse ihtiyaç oradadır.

Ezcümle, ihtiyacın nihaî hududu yoktur.

İhtiyaç tanımlamasında hayata bakış, hayat değerleri, önem ve öncelikler, zaruri ve gayr-i zaruri olup olmadığını ölçüp tartmak gerekmez mi?

Daha teorik olarak tanımlayamadığımız medeniyeti lüks yaşamak olarak anlayıp davayı unutup fantaziye erken mi kapıldık acaba? Bence öyle gibi… Müşterek davamızı ve dertlerimize ne oldu? Her şey halloldu mu?

Derdi olmayanın değeri de olmaz.

Derdimiz davamız olmalı. Davamız için gaye edindiğimiz hedefte neredeyiz? Tarihte iz bırakan medeniyetlerin çöküşünü yazan tarihçilerden öğrendiğimiz sosyolojik çürümenin neticesi çöküşlerdir.

Abbasiler… Endülüs… İhtişamın neticesi rehavet ve çöküş… Ferdin nefsinin esaretinin “ben” merkezli hayatı… Cemiyet hayatına yansıyan lakaytlık… Nemelazım başkası düşünsün düşüncesi sonunda büyük esaretleri netice vermiştir.

Nasıl Yani?

Yazı yaşamak ve yazıyı yaşamak. Yazı yaşamayı anladık. Yazıyı yaşamak demek yazılanla yapılan örtüşüyor mu? Söylemlerle eylemler, ilimle amel, fikirle fiil vb… ne kadar imtizaç ediyor?

Medeniyet inşası çokların söylemlerini süslüyor. İçi dolu, ayağı yere basan, pratikte karşılığı olan yazılanlara ve yapılanlara alkışlar…

Yalnız yazıda kalıp içi boş sloganlar, yapılamamış olanlar, havanda su dövmek kabilinden kalacaktır. Yapılacak olan küçük işlerden başlamak, önce tuğlalar sonra bina inşaatına geçmek. Bir yapının esas unsurlarını imal edip sonra inşaaya geçmek.

Toplumun yapı taşı, tuğlası fertlerdir. Bir sonraki aşama aile… Fertten aileye, mahalleye, şehre ve memlekete genişleyen iç içe, içten dışa genişleyen daireleri içini doldurmaktan başlamak…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.