Yaralı bir gencin ricası

Mert İNAN

Sözüm bütün büyüklerimize. Başta bir şahs-ı manevi adına konuşuyor gibi gözükebilirim. Fakat sözlerimin büyük bir bölümü şahsi yaralarımdan damlayan kanlardır. Benimle aynı yaşlarda olan, aynı dehşetli devirde yaşayan, aynı sorunları paylaşan birçok genç var. Yine de sözümü tüm gençler adına konuşuyor gibi umumileştirmek istemiyorum.

Biz, modern çağda, sekülerizm, hedonizm, narsisizm, komünizm, faşizm, feminizm, modernizm, kapitalizm, liberalizm, sosyalizm, kemalizm gibi bir sürü “izm”lerin melodileri kulağına üflenerek yetişen bir nesiliz. Aklın tek yol gösterici olduğu, akla tapılan, akıl karı olmayan bir devirde, gençlik gibi zor bir imtihandan geçtiğimiz hassas bir dönemdeyiz.

Biz, televizyonla çocuk olduk, bilgisayarlarla ergen olduk, laptoplar ve cep bilgisayarı gibi her işi gören cep telefonlarıyla büyüyoruz.
Biz, kalbine mukabil bir kalp bulmayı bırakın, kalbine mukabil kalp arayan insanları bile bulamıyoruz. Çünkü kalplere en güçlü kilidin vurulduğu bir devirde, “kalpsizlik”le imtihan oluyoruz.

Biz, sadece “pencerelerden bakıp içlerine girmesek” bile öyle şeyler gördük, ahir zamanın öyle dehşetli fitnelerine, rezilliklerine, insanı insanlığından utandıracak hallerine şahit olduk ki anlatsak bile bize inanmazsınız.
Anlayacağınız yaramız çok derin, ellerimiz çok kirli…
Sizden ricamızsa, bu “düşene” bir tekme de sizin vurmamanız.

“Biz nasıl tekme vuruyoruz!” diye kızabilirsiniz bana, hürmet ederim. Zaten sizin art niyetli olmadığınızı, hatta tekme vurduğunuzun farkında bile olmadığınızı biliyoruz. Fakat bir teoride der ya: “Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir.” Bazen sizin bir sözünüz, ufak bir hareketiniz, bizim dağdağalı genç dünyamızda fırtınalar koparıyor olabilir.

Bizim neredeyse her azamıza nefsin veya “izm”lerin prangaları vurulmuş. O prangaları çıkarmamıza yardımcı olmadığınızı söylemek en büyük itham olur. Ama ne olur bize kendi prangalarınızı uzatmayın. Başkasının prangasını çıkarıp kendininkini takarak bize “özgürlük” sunduğunuzu da iddia etmeyin. Biz, enaniyetlerin firavunlaştığı bir devirde, “benmerkezcilik” ninnileriyle çok uyutulduk. “Ben”liğimizi firavunlaştırarak, ona taparak, bir pranga da öyle vurduk kendimize. Diğer prangaları kırarak, “en doğrusunu ben bilirim” prangası vuruldu aklımıza. Anlayacağınız bizi prangalara vuran bu devir, pranga kırmayı da öğretti! Artık biz kimseye “esir” olmak istemiyoruz, “teslim” olmak istiyoruz.

Zaten Risale-i Nur’un metodu da bu değil midir? Kendini layıkıyla açınca Risalelere akıl ve kalp “teslim” olmaz mı?
Çok büyük hürmetsizlikler edebiliriz bazen. Tüm gençler adına, yapılan tüm hürmetsizliklerden dolayı sizden özür diliyoruz. Tecrübenin ne kadar kıymetli bir cevher olduğunun ve asla yabana atılmaması gerektiğinin farkındayız.
Bazen “boyumuzu aşan” sözler de söyleyebiliriz. Kızmayın bize, eğer o mesele bizim boyumuzu aşmışsa sizinkini de aşmıştır. Çünkü biz bir şahs-ı manevinin birer azalarıyız. Eğer şahs-ı manevinin boyunu aşmışsa, hepimizi aşmıştır.

Şahsi kanaatimce biz geçiş dönemiyiz. Güneşin doğmasından hemen önceki yoğun karanlık dönemini yaşıyoruz. Yarınlara doğacak olan güneşin doğum sancılarıyız.
Bizi anlayamayabilirsiniz çoğu zaman. Biz de bunu beklemiyoruz sizden. Zaten çoğu zaman biz de sizi anlayamıyoruz. Kuşak çatışması koyun adını ya da zamane gençliği deyin bize pek fark etmez. Sizin ne kadar haklı sebepleriniz varsa, bizim de kendimize göre o denli haklı sebeplerimiz var.

Siz imkânsızlıklarla imtihan oldunuz, bizse sınırsız imkânlarla imtihan oluyoruz.
Her türlü güzelliği yaşamaya, güzel yerlerde olmaya, güzel ameller işlemeye ne kadar imkânımız varsa, tam tersini yapmaya da o kadar, belki daha da fazla imkânımız var.
Gülü siyah pakette sundular önümüze, zehri ise allayıp pullayıp bir güzel süslediler. Gafletimizden, ilkinden gül diğerinden zehir çıkacağını tahmin edemedik.
Tüm bunlara rağmen, size en derinlerimizde sakladığımız, birbirimize hatta kendimize bile
itiraf edemediğimiz bir sırrı vermek istiyorum.
Biz, sizin yanınızda olmayı seçiyoruz.
Biz, sizinle aynı daire içerisinde olmayı, sizin “kardeşiniz” olmayı istiyoruz.
Doğacak güneşler hatırına, bizden çok daha kaliteli yetişecek nesillerin hatırına, güzel günlerin hatırına, hatalarımızı mazur görün.
Dedim ya, yaralıyız biz, hem de çok derinden yaralı…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.