Yalanın rengi var mı?

Ali IRMAK

Televizyonda bir komedi programı. Programı sunan seyircilere oynanacak olan oyunun konusunu açıklıyor. Salonda büyük bir alkış. Program sunucusu tekrar elindeki kâğıda bakarak seyircilere bir soru yöneltiyor. Küçük çaplı bir anket yapıyor seyircilerle. Soru şu: “Erkekler mi yoksa bayanlar mı daha çok yalan söyler?” Salondan yine bir alkış tufanı.

Program sunucusu ilk önce “Erkekler mi daha çok yalan söyler?” diye sordu. Salon alkışlarla inledi. “Bayanlar mı daha çok yalan söyler?” sorusu geldi daha sonra. Salonda yine alkışlar koptu. Program yalan üzerine devam etti. İzleyenler güldüler. Alkışladılar. Tekrar tekrar gülüp alkışladılar.

Program yalan üzerine döndü durdu. Yalana sevimlilik kıyafeti giydirildi. Normalden de öte bazen gerektiği zaman yalan söylenebileceği vurgusu yapıldı. Hatta yalanın gerekli olduğuna kadar gidildi.

Şimdi bir düşünün. Bu ve buna benzer programı izleyen çocuk sayısını ve nasıl etkilendiklerini. Biz eğitimciler çocuklarımıza yıllarca doğru olmayı, yalan konuşmamayı öğretirken sorumsuzca yapılan bir program bütün yapılanları silip götürmekte.

Öyle bir zaman diliminde yaşıyoruz ki. Yalan ile doğru birbirine karışmış. Hatta yalan doğrunun önüne geçmiş. Toplumda “Herkes yalan söyler!” imajı yerleşmiş. Bu imaj biz Müslüman toplumlarına yakışıyor mu? Hem de doğruluk timsali olan bir Peygamberin (sav) ümmetine. Son asırda yalan bir hastalık gibi yerleşmiş toplumumuza. Hem de çok büyük bir hastalık olarak. Her nesil hastalıklı olarak gelmekte. Ama bunun farkında değiliz. Biz de bu hastalıktan biraz olsun kapmışız. Ama hastalığın hastalık olduğunun hala farkında değiliz. Bize çok normal geliyor. Hatta yalanı güzel renklerle boyamışız. Süsleyerek renklendirerek cazip hale sokmuşuz.

Bu hastalığın çaresi var mı? Mutlaka olmalı. Bana kalırsa ilk önce yalanı toplumumuz kemiren bir hastalık olarak kabullenmeliyiz. Daha sonra yalanın yerine doğruluğu ikame etmeliyiz. Bu oldukça zor. Ama tarihimizde bunun örneği var. Örnek alacağımız kişi de tüm doğruluğuyla ortada durmaktadır. Sadece bunları birbirleriyle buluşturalım.

Biz eğitimciler olarak öğrencilerimizden başlamalıyız bu buluşturmaya. Onlar yalanın büyük bir hastalık olduğunu öğretmeliyiz. Doğru ile arasını açmalıyız. Doğrunun güzelliklerini ve bize hem bu dünyada hem de öbür dünyada kazandıracaklarından söz etmeliyiz. Doğru insanlar yetiştirmeliyiz. Belki bu doğru insanların içinden sadece doğruları işleyen program yapımcıları, sadece doğruları yazan senaristler, sadece doğruları gösteren yapımcılar çıkar. Bunların hepsi bizim yetiştireceğimiz doğru öğrencilerimizle mümkün olacaktır. Yetişen doğru öğrencilerimiz toplumsal hastalığımızı iyileştirmenin en güzel ilacı olacaktır. Biz eğitimciler sadece bunu başarabilsek yeterli olur kanaatindeyim. Daha güzeli bakanlığın da bunu ciddiye alması bunun adımlarını atması olacaktır. Onun için tarihin görmüş olduğu en doğru insanla öğrencilerimizi buluşturacak çalışmalar yapmalıdır. Bu arada ailelere de büyük görevler düşmektedir. Çocuklarına doğrunun güzelliklerini göstermeleri ve onları yalandan uzak tutmaları gerekmektedir.

 

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.