Vergi, zekat ve toplumsal özgürlük

Caner KUTLU

Emek ve ittihad-27

“Ticari bankacılığa mahkum bir ekonominin teknolojik ve bilgiye dayalı üretim hamlesini başlatması nerede ise imkansızdır.”

İbrahim Kahveci Karar'daki yazılarında Türkiye'deki son ekonomik dönemi şöyle tanımlıyor:

-Geçmişi özelleştirme ile sattık
-Bugünü borçlanarak geçiriyoruz
-Geleceği de hazine garantileri ile satıyoruz.

Yeliz Düşkün ise "rantiyeci devlet" kavramından söz ederken şöyle bir açıklama yapıyordu: Devletin geliri halktan toplanan vergiden değil petrolden geldiğinde devletin de halka bir diyet borcu olmuyor ve yöneticiler otoriterleşme yolunu seçiyor. Bir başka deyişle, vergi olmayınca ne halkın temsili ne de demokratik baskı oluşuyor. Koca Ortadoğu coğrafyasında tek bir demokrasinin olmaması bu durumu doğuruyor. 

Bediüzzaman’ın görüşünün temeli: İslamiyet müsabaka esası üzerinde medeniyetini inşa ediyor. Bunu şöyle anlatıyor Üstad: 

“Yüksek şeylere müsabaka suretinde beşere yüksek maksadları ders veren ve o yolda çalıştıran ve istibdadatı parça parça eden ve ulvî hisleri heyecana getiren ve gıbta ve hased ve kıskançlık ve rekabetle ve tam uyanmakla ve müsabaka şevkiyle ve teceddüd meyliyle ve temeddün meyelanıyla teçhiz edilen üçüncü kuvvet, yalnız hürriyet-i şer'iyedir. Yani insaniyete lâyık en yüksek kemalâta olan meyl ve arzu ile cihazlanmış olmak.” (Hutbe-i Şamiye)

Problem şudur: Toplum-devlet ilişkisini vergi sayesinde demokratikleştirmek mümkün. O halde toplum içindeki katmanları, meslekleri ve insanları nasıl bir barış ve hak zemininde müsabakayı öne çıkaran hareketli bir birlikteliği kazandırabiliriz? Bunun yeni dönem serbestlik ve mâlikiyet esaslarına yerleştirmek nasıl mümkün olabilir?

İşte zekât böyle evrensel ve medenî bir gereçtir.

The Party filminde şöyle bir konuşma geçer: "Hiçbir para temiz değildir. Hepsi sistemden geçip senin o pis cebine giriyor." 

İmam-ı Ali (ra) "Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz" diyerek günümüzü de tanımlayabilecek bir  gayri meşru tutkuyu tarif etmişti. 

Liberalizm devleti bir şirket gibi düşünerek, vergilerimizi alıyor, "elbet bize hizmet edecek" diyor. Devlet, hükümet hizmetkârdır. Ancak, aynı zamanda bir adalet ve fazilet kurumudur.

Bunlardan başka işin bir de hamiyet tarafı vardır. Hamiyet, müsbet müsabaka içindeyken de, gerektiğinde ve lüzumu varsa nefsini ve malını devletin hizmetine verebilmeyi, savunmayı, hatta ölmeyi de gerektirebilir. Hamiyet, ayrıca doğru kazancı doğru yollardan elde etmeyi ve doğru yollarda harcamayı gerektirir. Bunun demokrasinin centilmenlik kavramı ile karşıladığı ‘müsbet rekabet' anlayışı ile gerçekleştirilebilir. Bununla birlikte, eğer düzen olmasa, emniyet olmasa, toplumun sağladığı bir güven olmasa, kazancı elde etmek mümkün olmaz. Emniyet olmadan serbestiyet ve mâlikiyet olmaz. 

Kutadgu Bilig (kutluluk bilgisi), aynı zamanda devletin değerini ifade eder.

Bu meselede Bediüzzaman’ın doğru bir ayrıma ihtiyaç olduğu hatırlatması önemlidir: 

“Evet, neam.. hakkınız var. Fakat hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence bir kalb ve vicdan, fezail-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve san'at başka olduğu için, fâsık bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte şimdi salahat ve mahareti, tabir-i âherle fazileti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem'edenler vezaife kifayet etmezler. Öyle ise, ya maharettir veya salahattır. San'atta maharet ise müreccahtır. Hem de o sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türktürler. Yani fena ve çirkin Türktürler. Genç Türklerin râfızîleridirler. Her şeyin bir râfızîsi var. Hürriyetin râfızîsi de süfehadır.” (Münazarat) 

İbrahim Kahveci'nin dikkat çektiği bir mesele de, imar ve rant gelirlerinin toplumun içine tekrar nasıl döneceği...

Bunun Bediüzzaman’ın işaret ettiği hamiyet-i milliye ile çok yakından ilgisi vardır. İnşaat ve rant gelirlerini elde eden sermayenin eğitim ve bilimsel çalışmalara yatırım yapacak olan bir grubu bu şekilde üretmek mümkün olabilir mi? Yani eğitime yatırım yapacak; sanatsal sonuçları üretecek bir sermaye "hiç bir şeye muhtaç olmayacak" ve kapitalistler ve emek sahipleriyle olan ilişkileri "medeniyet" merkezinde geliştirecek bir kısım hamiyet sahiplerine nasıl dönüşebilecektir. Çünkü işin “iş” kısmında Bediüzzaman’ın çizdiği geniş çerçeve “hamiyet" kısmında daralacaktır.  

Devlete bağımlı maaşlı insanların çoğaldığı bir toplumda devletten demokrasi ve özgürlük talebi mümkün olabilir mi? Şunu kabul etmek gerekir: Bir şekilde devletten maaş ya da sosyal yardım alan birinin devletten daha fazla hak ve özgürlük istemesi ne kadar gerçekçi? Bu halde devletçilik güçlenir liberal demokrasi güdük kalır. İşte komünizmin toplumu devlet karşısında getireceği durum budur. Despot devlet ve güçsüz halk...

Bediüzzaman'ın "kimseye muhtaç olmamak" düsturu (hükümete bile) ile birlikte “iktisad bereketi" çözümünü bir tarafa; hamiyet-i milliye veya hamiyet-i İslâmiye gerekleri bir tarafa. 

“Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin muzır bir mikrobu olan ve terakkiyat-ı ecnebiyede saadet zannedilen, zulümlü ve zulmetli ihtirasat-ı dünyevîye ehl-i imanı sevkeden sahtekâr hamiyetfüruşları, Kur'anın elmas kılıncıyla öldürerek, irtidada yüz tutan veyahud mertebe-i fıska inen ehl-i imanı, Kur'an-ı Hakîm'in hastahanesine alır, tedavi eder” (Lemalar) dediği çözümleri bir hamiyet davası olarak görmelidir. 

Vergi ve zekat, bu noktada, toplumsal özgürlük ve dengeleri de düzenler. Peki zekât vasıtasıyla kurulacak zengin-fakir ilişkileri bu sorunları nasıl aşacaktır? Yani Bediüzzaman'ın dediği fakirden zengine, halktan devlete yönelik kurulacak itaat ipleri halkı etkisizleştiren ya da fakiri zengin karşısında etkisizleştiren zincirlere dönüşmesin... Bunu engelleyecek Bediüzzaman'ın zekât usulü ile ilgili...

1.Başta bir ibadet yani iki taraf da Allah rızası için karşılıklı bir ortak ibadetin paydaşları durumunda kalmaları...

2.“Rızkı zengine veren ve fakirin hakkı olan zekatı vermesini isteyen ve hesabını öğreten Allah'tır” bilinci.

Müslüman coğrafyada demokrasi kültürü ile birlikte İslâm’ın demokratik yaklaşımının çok ötesinde zekât ile kurguladığı fazilet ve adalet temeli, hamiyet-i İslamiyete bağlı müminler istiyor.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.