Vadi sahil İstanbul

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

İstanbul'un çok acayip bir topoğrafyası var. Yayan gezerken bu gerçek görünüyor. Dere tepe derken sahil vadi coğrafyasına da sahip. Bir de "İstanbul insanı" var. Başka şehirden gelip görünce anlaşılıyor. İstanbul insanı bir yere yetişmek için sokakta, caddede çok seri ve kararlı yürüyor. Etraftaki şeylerle ilgilenmez görünür ama aslında çok ilgili.

Şoförleri kararlı, hakkını kaptırmaz. Fırsatını bulunca da basıp geçer. Anadolu şehirlerinde derhal kendini farkettirir.

İstanbul'da yaşayan Türkiye'nin ve dünyanın her yerinde yaşayabilir, uyum gösterir. Sultan camilerinde top oynayan, Mısır Çarşısında satış yapan, 32 ırktan insanla okul okuyan, ülkenin her noktasından insanla tanışıp bilişen İstanbul genci gerçekten özgün bir hayatın bağrında yaşar.

Bir öğlen namazı sonrası Mecidiyeköy sırtlarından Galata deresini takip ettim yürüdüm. Dere boyu vadi yatağı bitmez gitmez. Selam verirsin alan az çıkar. Şöyle bir bakarlar önce sonra belki alırlar. Cami avlusunda bile öyle. "Tanımadığı halde niye selam verdi!" Yol sorarsın kısa kestirme cevap alırsın. Tarifler basit ve anlaşılır.

Dere yatağını takip ede ede Kağıthane Deresi'ni buldum. Hakikaten ağır akan bir çay. Suyu yeşil kirli. Kenarları iki taraflı yeşil alanlar. Eskiden pislik ve kötü kokudan geçilmeyen yerler şimdi park. Belgrad Ormanı'ndan çıkan sular; içme suyu barajında toplanıyor. Sinan'ın yaptığı Kırk Çeşme sularından bir kısmı Kağıthane deresini oluşturuyor. Kaynaklar şehirler arası yoldan da görülen Moğlova Kemeri'nin bulunduğu yerden başlıyor.

1812-1830 arasında Lale devrinde Kağıthane Deresinin geniş bir yerine Sadabat Köşkleri yapılmış. Topkapı Sarayı'ndan kayıklarla gelen yönetici çevresi burda yazın seyri sefaya çıkmış. Piknik ve eğlence yapmış. Savaşların yüzyıllık yorgunluğu burda atılmaya çalışılmış. İstanbullular da buralara akın etmiş. Dünyevileşme, safa sürme, kam alma buralarda başlamış. Ahşap salıncaklarda beyler hanımları ilkin burda sallamış. Dindar ve muhafazakarlar bu işe çok kızmış ayıplamış. Ahir zaman alameti, kıyameti, işareti saymışlar. Bazı sofiler yakında başımıza taş yağar demiş.

Çok geçmeden Hamam patronu Kabakçı Halil başkaldırmış. Adamlarıyla yakmış yıkmış. Sadabat köşkleri de nasibini almış. Lale bahçeleri darma dağın edilmiş.
Sadabat yerinde bugün; Kağıthane Belediye binası duruyor. Bir tepeyi aşınca Alibeyköy deresi Haliçe akıyor. Kağıthaneyle beraber kuzey ve doğudan Haliç'i besliyorlar. Alibeyköy deresi de kirli yeşil akıyor. Etrafı park ve yeşillikli. Altınboynuz'un bitiş noktasında bu iki dere Haliç'e karışıyor. Bu noktada pis kokular rahatsız ediyor.


Haliç'te güneş batıyor.

Kağıthane Belediyesi karşısından Minyatürk otobüsüne bindim. Az sonra indim. Yakınmış bilseydim yayan giderdim.

Münyatürk ülkemizin seçkin tarihi eserlerinden bir kısmının birebir orantılı ölçüde kopyalarını barındırıyor. Toplu özetli bir sergi yapılmış. İnsan böyle yerlerde ülkesini daha iyi tanıyıp iftihar ediyor. Topkapı Sarayı'ından, İshak Paşa Sarayı'na, Hitit başkenti Hattuşa'dan Mardin şehir yerleşkesine, Sumela Manastırı'na anıt tarihi eserler canlandırılmış. İlgim gereği, Dolmabahçe, Çırağan, Beylerbeyi Sarayları, gerileme ve özenti döneminde borçla yapılmış. Üçü toplam 25 kusur yılda inşa edilmiş. 1848-1872 arası. Oysa Fatih tarafından inşa edilen vakur ağırbaşlı Topkapı 1472-1856 arası 400 yıllık muzaffer çağların tek sarayı.

Müniyatürk'te insani hastalıklarımızı da görebiliyoruz. Eserlere sarılıp çekim yapanlar; sırtını yaslayıp oturanlar, çocuklarına dur demeyip zarar verdirenler.

İnsan; bizden adam olmaz, ne zaman adam oluruz diye homurdanmadan edemiyor. Surat asma hakkını kullanmak zorunda kaldım.

Burdaki kapalı bir mekanda gerçekliği artırılmış 3 boyutlu helikopter gezisi yaptırılıyor. İstanbul'un tarihi mekan üstlerinde ve içlerinden geçme ve bulunma duygusu ancak yaşanır. Yine Türkiye'nin tarihi ve tabii eserleri üstünde uçma ve içinden geçme algısı da öyle. Geçte olsa bu duyguyu ve gerçekçi gözlemi yapmak şart. Ama gördüğüm kadar yabancı misafir ve mülteciler burda da yoğundu.


Haliç'ten Eyüp Sultanmezarlığı ve Piyerloti tepesi.

Akşam gölgeler uzadığında Haliç'in doğu kuzey sahilinden güneye doğru yürümek hakikaten yaşanmalı. Haliç kokmuyor, iki yanı sosyal etkinlik alanları ve yeşille donatılmış. Eyüp Sultan Mezarlığı gölgelenmiş şekilde görülüyor. Ağaç mezar karışımı bayır geniş bir alan. En zirvede Piyerloti tepesinde yüksekte bir Türk bayrağı dalgalanıyor. Aşağı sahil kısmı boydan boya büyük otellerin şubeleriyle dolu. Önlerinden Alibeyköy Eyüp Eminönü yolu geçiyor. Önümde iki tane Haliç adası sıralı. Etrafında üstünde beyaz martılar kamış ve sazlıklar var. Aşağıdaki adada Eyüpspor tesisleri yazıyor. Kano yarışçıları hocalarının talimatıyla aynı anda kürek çekerek önümden geçiyor. Yarışa hazırlanıyorlar. Batan güneş suya vurarak dalgalanan altın şeklinde bir görüntü oluşturuyor. Bizansların neden Goldınhorn/altın boynuz dediklerini gözünüzle görüyorsunuz. Yürüdüğünüz yoldan görülen manzara dev ıhlamurların keskin kokularını bile unutulabiliyor. Sporcu kanocuların inip çıkan kürekleri; altın sulu ebru teknesine seri fırçalar vurmayı andırıyordu. 

Ama aklımda kuvvetle duran şey Eyüp Camii ve mezarlığıydı. Tepeye doğru yokuş yolun solunda yer alan mübarek mezar kümesi. Bu gün başında hatim duası okunancak mübarekler bahçesi. Sungur abi, Tahir abi, Sadullah abi, Nezihi Polat abi, Birinci abi, Abdullah Yeğin abi, Bekir Berk abi ve Zübeyr abi vb. (rahmetullahi aleyhim ecmain). Biz de uzaktan gördüğümüz anda okuduk.

Sahil yolundan bir alt geçide girip devam ettik. Sonunda tünelden çıktık. Önümüzde Haliç Kongre Merkezi. Bir kaç gün önce Fırncı abi ve Hüsnü Bayram abinin de olduğu cemaat temsilcilerine iftar burda verildi. Temsilciler arasında Cumhurbaşkanının iki yanına iki abimiz oturmuştu.

Akşam namazını sahile sıfır bir çay bahçesinin mescidinde kıldım. Sadece iki çalışanla beraber. Oysa konforlu çay bahçesinde çay içen kadın/ erkek gençlerin çoğunluğu örtülü bayanlar ve sakallı baylardı. Bu vaziyetten bir şey anlamadım gönlüm alabora oldu. Ardından gondol denen süslü kayık iskelesine yöneldim. Hatırıma Üstadın Haliç'te kayığa binmeleri geldi. Özellikle Seyid Taha ve seyid Fehim ile bindiklerinde "korkuyoruz batar mı" demeleri. Üstad ihtimaliyat/olabilirlik üzerinden konuyu izah ediyor. Bu gün de geçerli bir korkmama mantığı üretiyor. Kısaca ölme veya tehlike ihtimali 5-6 ihtimalde bir ise korkulabilir ve tedbir alınmalı. Haliç'te kayığı ilk kez bindiğimden korku aklıma geldi. Acaba korkarım mı diye düşündüm. Sonra hiç hatırlamadım. Mesafe kısa olduğundan olabilir!

Eyüp sahil yolundan geçip Kaptan Paşa Camiinde iki rekat tahiyyatül mescid namazı kıldım. Taştan pırlanta gibi bir camii. Sonra mezarlar, türbeler arasndaki sokaklardan bakarak, okuyarak geçtim. Üstadla Kosova'ya giden; Medresetüz Zehra'ya 20 bin altın tahsis eden rahmetli Sultan Reşat'ın türbesi de burdaymış. Sokullu Mehmet Paşa'nınki de. İkisinin de burda oluşuna şaşırdım.

Temiz net bir lokantada karın doyurduktan sonra çayları bir sofi mekanında içerken ezanı Muhammedi başladı Eyüp Sultan'da.

Aman Allah'ım/ oh may gud!
Hz. Eyüp Camii dış ve iç avluları insan kaynıyor. Kadınlar, kızlar, çocuklar abdest telaşında. Türbe önü Ravzayı Mutahhara'yı hatırlattı. Zaten onun hakiki bir uzantısı gibi. Dev bir çınar, naaşın keşfedildiği yere dikilmiş. İlk defa dolu camii cemaatinin çoğunluğu gençlerden oluşuyordu. Çocuklardan tut ağırlık 30 yaş altında görünüyordu. Huşu ve dikkat çok farklı göründü bana. Yavuz Selim Camii'nde yaşadığım inşirah ve şevk coşkusunu Eyüp Sultan'da daha fazla yaşadım. Bu mekanlar var olduğu sürece bu memlekette iman da İslam'da bitmez kanaatine ulaştım. Takvalı, huşulu, tadili erkanlı namaz kılan bir çok mümin gördüm.


Ebu Eyyüp elensari türbesi önü.

Son Eminönü otobüsüne zor yetiştim. Sonra metroya bineceğim. 12 saat olmuş yorgunluktan eser yok. Eve gitmeye mecbur olmasam gezip duracağım. Hayretli ve sarhoş bir halde.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.