Uluslaşma

İbrahim KAYGUSUZ

Avrupa orjinli uluslaşma süreci Osmanlıdan Cumhuriyete uzanan çatışmalarımızın çoğuna kaynaklık etti.
Yerleşik inanç ve değerlerle çatışan bu süreç yapıcı değil yıkıcı oldu.
Dünya tarihinin modernite ve uluslaşma süreçleri hem Osmanlı toplumunu transforme etti hem de Osmanlı sonrasına ait çıkmazlarımıza zemin hazırladı.

Yıllar sonra güncelimizin ilk sırasına oturan Kürt problemi bu uluslaşma paradigmasının bugüne konumlanışıdır. 

Milliyetçi akımların dünyayı sarstığı dönemler, Türkiye’nin otoriter yapı üzerine inşa edildiği dönemlerdir. Otoriterliğin dayattığı ideolojilerin başında katı laisizm ve milliyetçilik gelir. Yerleşik inanç ve değerlerle çatışan bu iki resmi ideoloji, halk ile devlet çatışmasını beraberinde getirdi.

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti devletine gelindiğinde, modern millet anlayışına paralel bir “Türk” milleti olgusu üretilmeye çalışılmıştır. Tarih kongreleri, halk evleri ve benzeri girişimlerle maddi yanları ağır basan yeni bir Türk milleti karakteri oluşturulmak istenmiştir. Bu süreçte Türk milletinin dışındaki halklar zorla “Türkleştirilmek” (Karpat, 2010:11)  istenmiş, Türklerin kendisi de dinden ve maneviyattan uzaklaştırılarak “yabancılaşma” sürecine mahkum edilmiştir.

Osmanlı toplumunda millet kavramı “din”e tekabül ederken uluslaştırma ve laisizm süreçleri bu kavramı dünyevi ve pozitivist bir karaktere doğru kaydırdı. Kemalist ideoloji menfi milliyetçiliği ve dini aynı noktada birleştirme (Karpat, 2011:15) yoluna giderek, İslam’a bir “Türk” (Karpat, 2010:14) karakteri giydirme kurnazlığı yaptı.

Bu kurnazlık hem Müslüman Türklerde karşılığını bulamadı hem de ırkçı duyguları kışkırtılan Kürtlerde büyük bir nefreti beraberinde getirdi.

Osmanlı’dan yeni Türkiye’ye doğru ilerleyen sürece baktığımızda Genç (Jön) Türkler döneminde (1908-1918) milliyet ve kimliğin oluşmasında İslam’ın yeri çok tartışılmıştır.

İslam’ın Türklüğü unutturduğunu iddia edenlerden, İslam-Türk, Türk-İslam sentezi yaklaşımlarına kadar birçok fikri akım bu zaman diliminde şekillenmeye başladı. Dönemin önemli figürlerinden Ziya Gökalp, etnik kimliğe olduğundan fazla önem vermiş ve Osmanlı’nın Türklerin milliyet hislerini körelttiğini iddia etmişti.

İlk ideolojik Türk hareketleri de başlangıç olarak bu tarihlere dayanır. Örneğin Meşrutiyetin ilanından dört ay sonra ilk Türk Derneği kurulmuştur. Türk Yurdu Derneği ve dergisi, Türk Ocakları vb. sembol yapılanmalar hep bu dönemin ürünleridir.

Türk ırkçılığının yanında diğer kavimlere ait ırkçılık tohumları hep bu dönemde atılmıştır. Dönemin birbirine zıt fikri akımları ise bugüne ait tartışmalarımızın temel kaynağını teşkil etmiştir.
Jön Türklerle başlayan ırkçı süreç Kemalist rejim ile mutlaklaştırılmıştır.

Bediüzzaman muhitin insan ahlakı üzerindeki tesirinden bahseder. İbn-i Haldun da hava ve iklim şartlarının insanın ahlakı, seciyesi, ruh yapısı ve buna bağlı hal ve hareketleri üzerinde tesir ettiğini ifade eder.

Bediüzzaman’a göre farklılıklar “çatışmak” için değil “öteki”sini tanımak için verilmiştir. 
Yirmi Dokuzuncu Mektup’ta “Milyonlarla efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini ve lisanını unutmayan ve Türklerin hakiki bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olan Kürtlerin” varlığına dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri Kürtlerin seciyelerinin “İslamiyet” ile şekillendiğini açıkça söylemektedir.

Bediüzzaman’ın Kürtlere yönelik bu anlamdaki cümlesi şöyledir: “Sizler bedevî olduğunuzdan ve fıtrat-ı asliyeniz, oldukça bozulmamış olduğundan, İslâmiyetin kudsî milliyetine daha yakınsınız”.

Hazreti Ömer döneminden itibaren İslamiyeti kabul eden ve bugün yüzde 99’u Müslüman olan Kürtlerin yaşadığı coğrafya İslam dünyasının asli coğrafyası olduğu gibi Kürt halkı da İslam ümmetinin asli unsurlarından biridir.

İslamiyet yerine Türkçülük perdesi altında dinsizlik empoze eden Kemalizm, Kürtlerin İslami seciyelerini tanımak yerine keyfi hareket etti, “inkâr” modelini seçti ve bugünkü tabloya sebebiyet verdi.

Bugün gelinen noktada bir tutum değişikliğine gitme iradesinin mevcut olduğu görülmektedir. “Kürt meselesinin Türkiye Cumhuriyeti özelindeki evrimine baktığımızda, demokratik siyaset açısından katedilen uzun ve girift merhaleleri ayırd etmek mümkündür. Bu gün bu meselenin ‘siyasi’ çözümünde, bağımsızlıktan federalizm ve öz-yönetime kadar her türlü siyasal çözümün konuşulabilir hale gelmiş olması, Türkiye’de demokratik olgunluğun ulaştığı düzeyi göstermesi bakımından önemlidir” (Yıldız, 2010:10).

Kader “asıl hâkim”dir. Fıtrat fıtri olmayanı reddetmiştir. Her şey aslına rücu etmek üzeredir.
Fıtrat kanununa müdahale eden Kemalizm, tarih önünde millete hesap vermek üzeredir.
Hem Asya münafıkları hem de Avrupa’nın kâfir zalimleri bu hesaptan hisselerini alacaklardır.
Haydi hayırlısı.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.