Ülkemizdeki sorunlar ve hedefe kilitlenmek!

Recai ALBAY

Hani, Nasreddin Hoca bir gün eşeğe binmiş, deh demiş, eşek gitmemiş. Yine dehlenmiş, fakat nafile! Eşek  yerinden bile oynamamış. Hoca bir türlü eşeği yürütememiş. Kafası bozulan Hoca, eşeğin başına sopayı indirmiş. Arkadan bir ses duyulmuş. Hoca, Allah! Allah! Ben nereye vurdum, ses nereden geldi, diye hayret etmiş.

İşte, gerek ülkemizdeki  Kürt meselesi, açılım, demokrasi, başörtüsü, cuma, cami, imam hatip, eğitim…vb meseleler ve  gerekse de tüm İslâm coğrafyasındaki problemlerin ana kaynağı bence, “Nasreddin Hoca ile Eşeği” arasındaki sorundan pek farklı değil. Etkin ve yetkin makamda bulunanların bugüne kadar ki, tavırlarını ve içte ve dışta meselelere yaklaşımını, bu perspektiften hep değerlendirdim ve değerlendiriyorum. Zira hep sesin çıktığı yer ile ilgilenilmiş. Bütün tutumlar, yaklaşımlar, alınan tavırlar, atılan adımlar sesin çıktığı kaynağa  –dikkat ediniz problemin çıktığı kaynağa demiyorum- yönelik olmuştur.

Türkiye dahil tüm müslüman coğrafyadaki problemler, hastalıklar ithal ve  sun’idir. Hepsi özenle planlanmış ve hazırlanıp paket haline getirilmiş, bu ülkede ekilmiş ve zaman zaman nadasa bırakılmış, ihtiyaç duyulduğunda piyasaya sürülmüş sorunlardır. Bu sorunları çözmek makamında bulunan kişilerin maalesef yanlış politikalarla sorunu daha da büyüttüklerini, çözülmeze çevirdiklerini görüyoruz.

Ülkemiz dahil hiçbir müslüman ülkede sorunu doğuran ana kaynaklarla ilgili gerçek ve demokratik bir çalışmanın bugüne kadar ciddi bir şekilde yapıldığını söylemeyiz. Tek gerçek “şark yumruğunun” her defasında masaya vurulduğudur. Maalesef seyirci makamında olan halkın da kafası karıştırıldığından çözüme yönelik değil sorunu alevlendirmeye yönelik azınlık bir kesimin de tempo tuttuğunu görüyoruz. Halkın büyük çoğunluğunun olayların iç yüzünü kavrayamamasından istifade eden ve asıl sorunun sahipleri olan guruplar, bu durumdan cumhuriyet tarihi boyunca istifade etmişler.

Sorunlar  ve çözüm stratejileri sadece Türkiye’de değil bölgedeki Müslüman devletlerin tümünde birbiriyle benzerlik gösteriyor. Tüm stratejiler benzer politika üzerine  odaklanmış. Bu nedenle sorunlar bu ülkelerde gerçek anlamda hiçbir zaman çözülmemiştir. Çözülmüş gibi gösterilerek “idare-i maslahatçılık” yapılmıştır. Kimse beyinle, problemi doğuran ana zeminle hakikaten  yeterince ilgilen(e)memiş, yahut görünmez muktedir güçler buna müsaade ettirmemişler.

Peki neden?
Bunun için cumhuriyet tarihinin başlarına gitmek gerek. Hala sisli olan dönemlerin aydınlatılması gerekir… elbette hepsinden evvel herşeyin korkusuzca kounuşulabildiği bir demokratik zemin ve bunu sağlayacak olan bir Anayasa gerek.
Bakınız, görüyorsunuz sorunlardan başladık anayasa ile bitirdik. Nasreddin Hoca fıkrasına geri dönelim; sesin çıktığı yere değil, tam zıt yöndeki yere döndük. İşte anlatmak istediğim işin püf noktası da tam burası. Evet iddia ediyorum; sesin çıktığı yerle uğraşmak sorunu çözmediği gibi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Tabi sorunları Müslüman ülkelerin başına musallat edenlerin, bir taşla bir çok kuş vurduğunu da unutmamak gerekir:

Birincisi: bu ülkelerde sorunlardan beslenen mutlu azınlık bir gurup var. Bir eli yağda bir eli balda olanlar. Bunlar efendiler diye adlandıracağımız “beyaz adamlar.” Oldukça etkilidirler. Ve her zaman da muktedirdirler.
İkincisi; sorunlarla, dertlerle, geçim sıkıntılarıyla her daim boğuşan büyük çoğunluk, göbeğini olur olmaz yerlerde kaşıyan “siyahlar(!)” Bunlar birinci gurup tarafından “muhafazakar”lar olarak da adlandırılmaktadırlar. Bunlara memlekette sadece dolgu malzemesi görevi verilmiştir.

Birinci guruba okumuş medeni ve herşeyi bilen insancıl ve hatta o kadar insancıl ki, “siyahların” da hakkını onlara rağmen düşünen ve savunan papyon kravatlı kesim de diyebilirsiniz.. Çok tecrübeli, ehliyet ve liyakat sahibi (!) olup, bir asırdan fazladır memleketi yönetmekte ve yönlendirmekte artık maharet kesbetmişler. Yönetimle ilgili her türlü sapma, dolambaçlı yolları bilir. İstidatları bu hususta sonuna kadar inkişaf etmiştir. Hariçteki ecnebilere bile pabucu ters giydirirler dersem hilaf söylemiş olmam. 
Tabi ki, her şeyin bir nihayeti olduğu gibi birinci gurubun artık yürütme ve düzene yönelik, dıştan/içten hazırlanmış  ambalajlı  bütün hazır plan ve paketlerinin de tüketildiği bir dönemin gelmesi muhakkaktır.

Peki bunlar bunu bilmiyorlar mı? Elbette ki biliyor ve bunun da hesabını yapmayı ihmal etmemişler. Saltanat koltuklarını buna göre tezyin ve tahsin ederek bala kapılan sinek gibi kendisinden sonra geleceği muhakkak olan ikinci guruba yönelik, en zayıf damarından tutan ve böylelikle  düzenin devamını sağlayan planları-  ki bunların başında “egoizm” gelir- çantada hazırdır. Kendileri o koltuklarda müdavim olmasalar bile koydukları kural, kaide ve imtiyazlarla berdevamdırlar. Ayrıca bundan da şeytanca bir zevk aldıklarını söyleyebiliriz. Çünkü ikinci gurubun gelişini engelleyememiş fakat daha da önemlisi onları kendine benzetmekte oldukça mesafeler kaydetmişlerdir.

Bir defa bu bala kapıldın mı artık ömür boyu kurtulamazsın. Bunların fikir babaları da bu noktadan yola çıkmıştı.  Hz. Adem’e karşı çıkış sebebi yalnızca “Ego” değil miydi? Ego balına kapıldın mı alimallah iflahı mümkün olmayan bir hastalığa düştün demektir. Hiçbir babayiğit muhafazakar buna karşı duramaz. Zira nefsin en zayıf noktası da budur. Bir de o kişiye menfaat, şan-şöhret  ve ihtişam hullesini giydirdiniz mi, o kişi artık şahlanmış, kanatlanmıştır. Eroinmanlar gibi artık egosuz duramaz. Zavallı bir hale düşer, farkına bile varamaz. Battıkça batar. Ama en hazini kendisiyle beraber teknesini de batırmakta tereddüd bile etmez. İkinci gurup bu noktada  dikkatli olmalıdır. Birinci gurubun bu tuzağına düşmek ihtimali her zaman vardır.
Şimdi bir zamanlar hayırhahımız gibi görünenler, millete karşı hamiyet davasını iddia edenler, mevki ve makamlarda ömür tüketenler, koltuklarından düştüklerinde verdikleri tepkileri birde bu gözlükle değerlendirelim.

Ayrıca o koltuklara sonradan oturup da gömülenlere, ihtişam ve şatafat içinde “beyt ül mal”dan harcama yapanlara da aynı projeksiyonu çevirelim, ne demek istediğimiz anlaşılmış olur.
Evet beyler kendimizi hesaba çekelim. Saltanat balına kapılıyor muyuz, kapılmıyor muyuz? Birinci gurubun balına kapılmak ihtimali oldukça yüksek. Buna kapıldın mı çözüm için oraya oturduğun halde sorunun devamından beslenen bir konuma düşmüş olmuyor musun?

Hem birinci gurubu sesinden ve gürültüsünden de tanıyabilirsiniz. Onlar sadece bağırır, ortalığı yakar, yıkar ve birde bol bol yalan yaldızlı sloganlar atarlar. Onlar maziden bu yana hep yürüdüler ve yürüyorlar. Hani yollar yürümekle aşılmaz sözü onlar tarif etmek için söylendiğini bir de ben hatırlatayım.

Başta söylediğimiz gibi çözüm sesin çıktığı yerde değil, çözüm tam tersi yönde, şeffaflıkta, eşitlikte, adalette, bugünkü tabirle tam demokrasidedir. O halde sadece ve sadece gerçek hamiyet sahipleri, milletini cidden sevenler bu hedefe kilitlenmelidirler.
Bazılarının söyleminin aksine konjüktör de emin olunuz fevkalade uygundur. Belki de bir asırdan fazla bir zamandan beri buna uygun bir konjüktör oluşmamıştı. Birazcık  olaylar, biraz zaman, biraz da kader bu konjüktörü ortaya çıkarmıştır. Olayların çirkin ve acı yüzü bizleri fazla ümitsizliğe düşürmesin. Tam tersine ümitvar olalım, güzel hedefe doğru tam hızla gidiyoruz.

Bu son hadiseler, aleyhte atılan bu sloganlar, verilen akıl dışı tepkiler son sürat istikbale doğru koşarken, hızımızı kesmeyecek bilakis gidişi daha da bilendirecek, hızlandıracaktır.
Hükümetin doğru yolda gittiğinin belirtisi “beyaz Türkler”in verdiği tepkilerdir. Hükümetin bir an bile düşünmeden, tereddüt etmeden ancak “kavl-i leyyin” ve “itidal-i dem”le hareket etmesini ve mutlaka ama mutlaka “demokratik yeni anayasayı” çıkarmasını dört gözle bekliyoruz.
Artık sesin çıktığı yer eminolunuz bizlerin umurunda değil, hükümetin de umurunda olmamalıdır. Bu patırtıdan sakın kimse ürkmesin. Özellikle hükümet hedefine kilitlensin. Tünelin ucu gözüküyor.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.