Türkiye’nin birliği ve dirliği

Ramazan BALCI

Bu pazar günü kızımla pazar yerinden dönüyordum, pazar çantası dolmuş son bir-iki poşeti de elimize almıştık. Pazar yerinden beş-on adım ayrılmıştım. Birden önümde yürüyen kadının çantasına gözüm takıldı. Pazardan dönüyordu ama çantanın içinde en fazla üç kilo kadar bir malzeme vardı. Peşinde altı-yedi yaşlarında bir kız çocuğu yürüyordu. Dikkat ettim kadın hızlıca ilerlerken o sırada gözüne takılan yolun kenarına atılmış bır mavi kapağı alması için kızına işaret etti. Çocuk kapağı alıp seke seke annesinin peşinden yürümeye devam etti.

İçim acıdı bir şey yapamadım. Keder içinde ilerlerken kadının yolda karşılaştığı üç genç delikanlıya Arapça bir-iki kelime bir şeyler söylediğini işittim. Anlaşılan Suriyeli göçmen bir aile ile karşılaşmıştım.

Bir sürü acı gözümün önünden akıp gitti. Çok üzüldüğümü gören kızım beni ikaz etmek zorunda kaldı; “Onların sahibi var! Kaldıramayacağın yükün altına girme. Acımak ayrı şefkat etmek ayrıdır!”

Ona, “Allah insanların şefkatlerini böyle olaylarla imtihan eder!” dedimse de lafın karın doyurur bir tarafı yoktu. Hüzünler içinde eve döndüm!

Asıl hikaye evde idi, Maani Hasan′ın hikayesi. Burkina Faso’yu işittiniz mi bilmem! Doğrusu ben de yakınlarda duydum. Hasan, ay sonunda düzenlenen Risle-i Nur Işığında Nübüvvet Sempozyumu için gelmişti. Bir vesile ile tanıştık ve bir-iki gün kendisine eşlik ettim.

Maani Hasan, el Ezher′de doktorasını yapmış sonra da babasının sağlığında açılan kurslarda hocalık yapmak için memleketine dönmüş. Babası muteber bir şeyh olduğu için 33 köyde Kur’an kursu açıp bir vakıf kurmuş.

Burkina Faso eski bir Fransız sömürgesi. Okullarda din eğitimi verilmiyor. Bizim milli şeflerin laikliği uygulanıyor. Müslümanlar kendi açtıkları iptidai kurslarda dini bilgiler veriyorlar. Devlet okulları paralı olduğu için daha çok Hıristiyanların çocukları okuyor ve onlar memur oluyorlar. Bu yüzden yüzde 35 nüfusa sahip Hıristiyanlar yönetime hakimler.

16 milyon nüfusa sahip Burgima′da yüzde 15-20 civarında veseni putperestler yaşıyor. Batılı misyonerler bu kabilelere gönderdikleri gençler ile önce onların dillerini, geleneklerini öğreniyorlar, sonra onları çeşitli hediyelerle Hıristiyanlaştırıyorlar.

Bir vesile Hasan "biz cennet nimetlerini vaad ediyoruz, onlar getiriyorlar" demişti.

TÜRKIYE VE AFRİKA

Türkiye Hasan′ı büyülemişti. Temizlik, zenginlik ve itizam! Tüm müslümanların gözü ve duası Türkiye içindi. Hasan "Türkiye′nin son 10 yılda Afrika için yaptıkları Arapları 50 yılda yaptığından daha fazladır" demişti.

Cuma namazını Sultanahmet′te kılmak istedi. Çıkışta Ayasofya′yı ve Topkapı sarayını ziyaret ettik. Hasan Ayasofya′yı en az bizim kadar biliyor ve gelişmeleri takip ediyor. Girişte camiyi puthaneye çeviren uydurma kararnameyle karşılaşıyoruz. Bu vesile ile Milli Şeflerin Anadolu′da İslam medeniyetininin eserlerinin nasıl tahrip ettiklerini ve Fatih′in vakfiyesindeki bedduayı anlatıyorum! 20 senedir Ayasofya′yı niçin ziyaret etmediğimi anlatırken zorlanıyorum.

Hasan öncelikle fotoğraf çekmek için gayret ediyor. Memlektinde onu bekleyenlere anlatacak çok şeyleri olmalı! Ancak çok geçmeden aynı hüznü paylaşıyoruz.

Kıble tarafında sakin bir direğin arkasına çekilip ellerimizi yüce dergaha kaldırıryoruz, Hasan uzunca dua ediyor. Mazlum müslümanlara sahip çıkacağı umudunu veren Türkiye′nin birliği ve dirliği için ve Ayasofya′nın esaretten kurtarılması için imdat dileyen gözlerle semaya yöneliyoruz, dua ehlinini kıblesi olan gökyüzüne!

Çıkışta Hasan′ın bir dahaki gelişinde cuma namazını Ayasofya′da kılmak için sözleşiyoruz İnşaallah.

Buraya kadar her şey güzeldi. Yarım Arapçam ile iyi-kötü anlaşıyorduk. Bir ara bana “Arapçan güzel!” dedi. Dedim “yalan söyleme ben kendimi biliyorum!” Güldü “seni teşvik için söyledim” dedi. Gönül ehli aziz abim Mehmed Özdemir nereye istersek götürüyordu. İyi kötü bir şeyler tasarlamış ve ertesi gün salavatlamayı planlamıştık!

Ancak Hasan farklı şeyler bekliyordu. Şimdi Burgima′daki bütün dostları beklenti içindelerdi en azından bir kurban kesim organizasyonu için bir-iki müessese ıle görüşülmeliydi. Zira dostlarının gözünde Türkiye çok farklı yerlerdeydi.

Maani Hasan halkın durumu ile ilgili öyle şeyler anlattı ki o gece uykum kaçtı. Yapabilecek çok şeyimiz yoktu aslında. Hasan “sizin bu işlerle pek alakanız olmadığını biliyorum!” diyordu ama anlattıklarına göre durum vahimdi.

Bir-iki dostu arayıp aracılık yapmalarını istedik. Bir arkadaşımız İHH′yı önerdi. Gittik, Burgima′da Türklerin yaptığı hizmetlerin bir kısmını öğrendik ve iyi dileklerle geri döndük. Bu işler bir-iki günlük işler değildi. Üzerinde uzun bir süre çalışmak gerekiyordu.

Öte yandan Mehmed Abi, Maani Hasan′ı Çare derneği ile görüştürdü. Dernek yeterli kurban toplayabilirse bir organizasyon yapabileceği sözünü Verdi.
Bu ara uçak saati yaklaşmıştı. Telaşla Fatih camisinin bahçesinden geçiyorduk. Hasan bir ara geri döndü. Ne yapıyor diye baktım kapıda dilenen kadınlardan birinin eline 10 dolar sıkıştırmaktaydı.

İslam böyle bir şeydi işte. Onun memleketinde o paraya şiddetle ihtiyaç duyan yüzbinlerce insan vardı oysa! Ah Hasan yine kalbimden vurmuştun işte! Derin bir yara da sen açtın göğsümde!

Aziz dostlar! Bu yazıyı nasıl bitirmeliyim siz söyleyin!
Kurban bağışınız için telefon numarası vererek mi?
Afrika′yı kanının son damlasına kadar sömürüp onları açlığa mahkum bırakan Fransız ve İngiliz gavurlarına beddua ederek mi?
Türkiye′nin birliğini ve huzurunu bozmaya çalışan kesimlere, Afrikalı siyah kadının göz yaşları yarın yakanıza yapışır diyerek mi?
Yoksa bu yazıyı okursanız şayet -herhalde gönlünüz kırılacak- kırık gönüllerle ellerinizi dua ehlinin kıblesine çevirin diyerek mi?
Siz bir şey söyleyin!

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.