Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Karadeniz Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Erciyes Üniversitesi işbirliğinde düzenlenen 2. Uluslararası Su ve Sağlık Kongresi ‘Suya dair her şey’ temasıyla Antalya’da başladı. Kongrede hızlı kentleşme, sanayileşme, artan nüfus, tarımsal faaliyetler ve hayvancılık ile küresel iklim değişikliği gibi faktörlerin kaynak ve içme sularına olan etkisi tartışıldı. Kongrede, içme kullanma suları, ambalajlı sular (doğal kaynak suları, içme suları ve mineralli sular), hastanelerde ve sağlık kurumlarında su yönetimi, yüzme suları, yüzme havuzları, tarımsal amaçlı su kullanımı, atık sular, kaplıcalar, su ürünleri, su kirliliği, su kalitesinin izlenmesi ve laboratuvarlar ile suyun yönetimi gibi konular ele alındı. Kongrede konuşan Orman ve Su İşleri Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı, Türkiye’de kişi başına bin 400 metreküp su düştüğünü ve böyle önlem alınamaz ise Türkiye’nin ilerleyen süreçte su fakiri ülke olabileceğini söyledi.
“Bakteriler gitti yerine akıllı virüsler geldi”
Kongrede konuşan THSK Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. İrfan Şencan, Su yönetimi ve sürdürülebilirlik anlamında Avrupa Birliliği mevzuatlarının dikkate alınması gerektiğini söyledi. Su kaynaklarının sürdürülebilirliği ile su yönetimi konusunda birçok kurumunu idari ve teknik kapasitelerini geliştirmeye yönelik çalışmaları sürdürdüklerine dikkat çeken Şencan, yerel yönetimlere su sağlığı konusunda da büyük iş düştüğünü vurguladı. Sağlıklı dönüşüm programı ile sudan kaynaklı bakterilerden gelen hastalıkları en aza indirgediklerini kaydeden Şencan, “Ancak bakterilerin şekilleri değişti, onların yerine büyüyüp virüsler geldi. Akıllı hayvanlar artık ve giderek büyüyorlar. Su güvenliğini sağlamak için kaynağın temizlenmesi, klorlanması yeterli değil, şebeke hatları da incelenmeli. 2023 hedefi olan bir Türkiye için bu önemli” dedi.
“Klorlama olmayan köylerimiz var”
2015-2016 yıllarında yerel yönetimlerle toplantılar yaptıklarını kaydeden Şencan, uygunsuz olan bölgelerin giderilmesi için incelemeler yaptıklarını kaydetti. Hala klorlamanın yapılmadığı köylerimiz var” diyen Şencan, klorlamanın olmadığı bölgelerde suda mikroorganizmaların insan sağlığına tehlike yarattığına dikkat çekerek, “Bu tehlike kısa sürede geniş toplumları etkileyebiliyor. En son geçen sene Elbistan örneğini söyleyebilirim. Bu sistemimizde kırılmalar olabileceğini gösteriyor. Bu nedenle 2016 yerel yönetimle, mevzuat değişikliği oldu. 8 aylık geçiş süresi verilmişti 20 Haziran 2017 itibariyle dolmak üzere. Şuana kadar az bir kısmı giderilmiş durumda. Su konusunda kesinlikle ihmal olmaması gerekir” diye konuştu.
“Su fakiri ülke olacağımız anlamına geliyor”
Türkiye’de 112 milyar metreküp kullanılabilir su olduğunu belirten Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı, kişi başına bin 400 metreküp su düştüğünü söyledi. Bu değerin oldukça az olduğuna dikkat çeken Kınacı, “Önlem alınmaz ise bu değer ileride su fakiri ülke olacağımız anlamına geliyor. Her geçen gün suya olan talep artıyor. Bir taraftan nüfusumuz artıyor, bir taraftan sanayileşme hızlanıyor. Yeni ürünler üretiliyor ve bunlarda suya olan talebi arttırıyor. Diğer taraftan kirlenme dolayısıyla kullanılabilir su miktarı azalıyor. Dolaysıyla biz mevcut suyu korumak ve en verimli şekilde değerlendirmekle mükellefiz. Türkiye’de 112 milyar küp kullanılabilir su miktarı olduğu tahmin ediliyor. Nüfusumuz 80 milyon. Bunu kişi başına bölersek şu anda kişi başına bin 400 metre küp su düşüyor. Bu değer nüfusumuz arttıkça daha da düşecek ve artık su kaybı yaşayan bir ülke olma aşamasına gelme durumuna gelecek. Dolayısıyla bizim mevcut suyumuzu iyi korumamamız ve verimli bir şekilde kullanmamız hayati bir önem arz ediyor. Gelecek nesillere sağlıklı bir su bırakabilmek için su yönetimini iyi yapmamız suyu miktar ve kalite olarak birlikte yönetmemiz gerekiyor” diye konuştu.
Su ve sağlık ilişkisi
Su ve su kalitesinin sağlıkla doğrudan ilişkili olduğunu vurgulayan Kınacı, “Suyun kalitesini izlememiz gerekiyor. Sık sık salgın hastalıklar gerçekleşebiliyor, aniden akut değil, kronik olarak geçen hastalıklar var, bunların izlenmesi gerekiyor. İçme su kaynaklarının özel bir koruma altına alınması gerekiyor. Şu anda 186 kullanılan kaynaktan sadece 4 tanesi tamamlanarak devreye girdi. Burada belediyelerine büyük iş düşüyor. Bu konuda belediyelere teknik destek sağlamaya her zaman hazırız” dedi.
545 tane arıtma tesis ham su kalitesini göz önüne almamış
Sudaki tat ve koku değişikliğinin kaliteyle ilişkili olduğunu belirten Kınacı, bu konuda da özel tedbirler alınması gerektiğini ve bakanlık dışında da diğer kurumların koordineli bir şekilde bu konuya önem vermeleri gerektiğini söyledi. Türkiye faal olmayan tesislerle birlikte 545 arıtma tesisinin olduğunu aktaran Kınacı, bu tesislerin ham suyu göze alarak kurulmadığını ifade etti. Kınacı, “Türkiye’de şuanda yer üstü su kaynaklarından su alan 147 tane konvansiyonel su arıtma tesisi var. 12 tane de ileri arıtma tesisi var. 293 adet paket artıma tesisi var. Yani prototip hepsi aynı şekilde su kalitesine bakılmaksızın alıp bir taraftan götürüp diğer taraftan uygulanıyor. Dolayısıyla şu anda faal olarak işletilen toplam 452 içme suyu arıtma tesisi mevcut. Faal olmayan 93 tesis ile birlikte 545 tane su arıtma tesisi var. Bunların hepsi tek tek gözden geçiriliyor. Fakat şunu gördük maalesef, hiçbir tane arıtma tesisimiz ham su kalitesi ölçüleri dikkate alınarak tasarlanmamış ve inşa edilmemiş. Bunun sonucunda tabi yetersiz kalıyor” ifadelerini kullandı.
Kınacı ayrıca, vatandaşların ekonomik gelişmeden dolayı musluklar yerine damacana suların tercih ettiğini ve bunun toplumu psikolojik yönde etkilediğini söyledi.
Star