Teravih namazı olsanız küser miydiniz?

'Ben teravih namazı olsaydım, şu nedenlerden dolayı oldukça gücenirdim' dermiydiniz? İşte farklı bir açıdan teravih namazına bakış...

Bu yazıda niyetim son günlerde yaşanan teravih namazı tartışmalarına girmek değil. Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda gerekli cevabı zaten verdi.

Bu yazımda teravih namazı konusunda başka bir noktaya din görevlisi arkadaşların dikkatini çekmek istiyorum.

Farklı yerlerdeki iftar davetleri nedeniyle değişik camilerde teravih namazı kılma fırsatı buluyoruz. “Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır” sözünde olduğu gibi, denilebilir ki, her din görevlisi arkadaşın da teravih namazı kıldırma konusunda kendine göre bir tarzı, bir üslubu var.

Konunun uzmanlarından öğrenme amaçlı olarak, acaba ne kadar doğru diye sormak istediğim bir mevzuyu bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gittiğim pek çok camide din görevlisi arkadaşlar teravih namazını olabildiğince hızlı kıldırma konusunda çaba sarf etmelerine rağmen, buna karşılık teravih öncesinde yatsı namazının farzını kılarken, teravih ardından vitir namazını eda ederken o kadar ağır ve yavaş davranıyorlar.

Teravih namazı kılarken bir solukta fatiha suresini okumalarına ve oldukça kısa ayetlerle rekatları bitirme çabasında olmalarına rağmen, yatsının farzında ve vitir namazında gerek fatiha suresini, gerekse de ardından okudukları zammı suredeki ayetleri oldukça uzun tutuyorlar. Üstelik tane tane ve ağır okuyorlar.

Teravih namazı kılarken yüksek hızdan kazandıkları zamanı, yatsının farzında ve vitir namazında bir bakıma harcıyorlar. Teravihi hızlı kılmış olmuş olmaları zaman kazanma açısından anlamını yitiriyor. Yatsının farzının ve vitir namazının oldukça ağır ve özenli kılınması karşısında, teravihin diğer namazlardan ne farkı var da, bir çırpıda aradan çıkarma çabasında olunuyor diye sormadan edemiyor insan...

Farzı ve vitir namazını gayet relaks yayıla yayıla kıldıracaklarına; farzı, teravihi ve vitir namazının her birini ortalama bir hızla kıldırsalar, sadece 3 namazın birden tadili erkana göre hakkını vermekle kalmayacaklar, hem teravihe haksızlık etmemiş olacaklar, hem de toplamda aynı zaman dilimi içinde tüm namazı bitirmiş olacaklar.

Açıkça söyleyeyim, eğer ben teravih namazı olsaydım, yatsının farzı ve vitir namazı gayet sakin bir şekilde kılınırken, sıra bana geldiğinde apar topar aradan çıkarılma gayretinden kesinlikle rahatsız ve olur ve oldukça gücenirdim.

Her varlık önemsenmek ister...

Sadece insanlar kendilerine değer verilmesinden ve önemsenmekten hoşlanmazlar. Cansız varlıklar da aynı saygıyı görmek ve değerli hissedilmek isterler.

Yukarıdaki cümle bazı insanlara garip gelebilir. Ama birileri bu yaklaşımı garipseyecek diye, bugün sizlerle paylaşmayı düşündüğümüz konuyu içimize atıp geçiştirecek değiliz.

Namaz bu, insan mı ki gücensin dememek lazımdır.

Namaz da gücenir, ayet de gücenir, hatta mekan da...

Nitekim bildiğiniz gibi, namaz kılarken ilk rekatın ardından ikinci rekata geçildiğinde, zammı sure olarak kısa surelerden sadece bir sure atlayarak diğerine geçip okumak mekruhtur. Ya peşisıra iki sure okunmalı, ya da en az 2 sure atlanarak okunmalıdır. (Bu konunun ayrıntılarını linkten okuyabilirsiniz.)

Bir surenin arada atlanarak bir sonrakine geçilmesinin mekruh olması, altını çizdiğimiz hususla bağlantılıdır. Yani, arada okunmadan geçilen kısa surenin veya uzun surelerden bazı ayetler okunuyorsa, ikinci rekata kalkıldığında aradan sadece birkaç ayet atlanarak diğer ayetlerden devam edilmesi durumunda, o ayetlerin alınganlık göstermesi veya saygıda kusur edilme gibi bir duruma düşülmemesiyle ilgilidir. İslam’da saygı kavramı, çok derin anlam ve bağlantılarla içiçe yaşayan bir olgudur.

Cansız varlıklara bile gerekli ihtimamı göstermek lazım demiştik.

Nitekim, Peygamber Efendimizin Cuma hutbelerini okumak için yaslandığı hurma kütüğünü, cemaatin zamanla kalabalıklaşması ve birkaç basamaklı minber yapılması zarureti nedeniyle mescid içinde bir kenara kaldırılması gerekince, Hz. Peygamber’den ayrılmaya dayanamayan hurma kütüğünün hıçkıra hıçkıra ağladığını, o sırada mescitte bulunan tüm sahabeler duymuştu. Hurma kütüğünün iniltileri ancak, Hz. Peygamberin kendisine sarılıp teskin etmesi ile son bulmuştu.

Camilerde namaz kılanlar fark etmişlerdir. Farz namazlardan sonra sünnet kılmak için cemaat bir adımla bile olsa yer değiştir. Cemaatten bazıları, hafif sağa veya sola, öne veya arkaya hareket ederler. Bundan amaç, üzerinde namaz kılınan mekanların da, ahirette o kişinin lehine şahitlik edeceğine inanılmasıdır. Ne kadar farklı yerde namaz kılınırsa, o kadar farklı mekanın kişi lehine ahirette şahitliği söz konusudur.

Yine aynı şekilde, yeni bir mescide girildiğinde 2 rekat da olsa kılınması sünnet olan Tahiyyetül-Mescid namazı da bu şekildedir. Tahiyye, selâm vermek demektir. Tahiyyetül-Mescid de; mescide selâm vermek anlamına gelir. Bu namaz, insanın bu mescidle olan bağını manen tesis eder, ahirette o kişi lehine mescidin şehadette bulunmasına imkan verir.

Konuyu şu şekilde toparlayalım:

Teravih namazı adını, sözlükte "rahatlatmak, dinlendirmek" anlamlarına gelen tervîha kelimesinden almıştır. Namazın her dört rekatinin sonunda bir miktar oturulup dinlenmek müstehap olup buna tervîha denilmiştir. Sonra bu kelimenin çoğulu olan terâvih kılınan bu namaza isim olmuştur.

Terâvih namazını kıldıran imamın, okuyuşu uzatarak cemaati bıktırıp dağıtmaması, çabuk kıldırarak namaza noksanlık getirmemesi önemlidir. Namazda kıraatin gereği gibi yapılmasına ve ta'dil-i erkana riâyet edilmesine özen gösterilmelidir.

En hızlı kılınan teravih namazı ile ta'dil-i erkana riâyet edilerek kılınan arasında zaman olarak 6-7 dakika bile fark etmemektedir. Bu kadarcık bir sure için teravih namazına hızlıca aradan çıkarılması gereken namaz muamelesi yapılmamalı, yatsının farzı ve vitir namazı ölçüsünde ortalama bir kılış biçimiyle eda edilmeye çalışılmalıdır. Teravih cemaatini ramazanın ilk günlerine göre elinde tutamayan din görevlisi arkadaşlar da, kendi durumlarını ayrıca sorgulamalı ve nedenlerini araştırmalıdır.

Kıldığımız teravih namazlarını ahirette bir yoldaş ve şahit olarak olarak yanımızda görmemiz, onu hakkıyla önemsememiz ve küstürmememizle mümkün olacaktır diye düşünüyorum.

Dini konulara hassasiyeti olmayanlara bu tür bir yaklaşım tarzı anlaşılmaz gelebilir. Ama bizim açımızdan bir anlamı vardır.

Konunun uzmanları varken belki de üstümüze vazife olmadığı halde böyle bir yazıyı kaleme alma nedenimiz, en azından bir cemaat olarak konunun bize de bakan yönü olmasıyla ilgilidir. Dilerim yanlış bir yaklaşım sergilememişizdir.

Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7

Ramazan Haberleri