Sünnette iktisat etmek 2

Süleyman KÖSMENE

Nuray Hanım:“İktisat nedir? İktisat etmek güzel midir, yoksa cimrilik demek midir?”

İktisadın ne olduğunu, iktisadın ferdî ve sosyal hayatımıza kazandırdıklarını ve bize maddî-mânevî nasıl yükseliş sağladığını dünkü yazımızda kısmen ele alarak, Bediüzzaman Hazretlerinin İktisat Risâlesini özetlemeye çalışmıştık. Kaldığımız yerden devam edelim: Dördüncü Nükte: “İktisat eden maişetçe aile belâsını çekmez”1 hadisinin sırrıyla iktisad eden geçim derdi ve sıkıntısı çekmez. İktisad kesinlikle bereket sebebi ve geçimde mutluluk ve bolluk vesilesidir.

Üstad Bedîüzzaman Hazretleri burada, Burdur’a nefyedildiği günlerde bazı zengin reislerin, parasızlıktan sefalete düşmemek için kendisine zekât vermeyi çok istediklerini, ama kendisinin bunu kabul etmediğini; onlara, “Gerçi param pek azdır; fakat iktisadım var, kanaate alışmışım. Ben sizden daha zenginim” dediğini ve reislerin ısrarlı tekliflerini reddettiğini örnek olarak zikreder. İki sene sonra ise kendisine zekât teklif eden reislerin iktisatsızlık yüzünden borçlandıklarını, onlardan yedi sene sonra o az paranın iktisat bereketiyle kendisine kâfi geldiğini bildirir.

Evet, iktisat etmeyen zillete, başkasına yüzsuyu dökmeye ve sefalete düşmeye her an hazırdır.

Oysa iktisat edip zarurî ihtiyacı kadarıyla yetinse, “Şüphesiz ki, rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır”2 âyetinin sırrıyla ve “Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a ait olmasın”3 âyetinin açık işaretiyle herkes, ummadığı tarzda, yaşayacak kadar rızkını bulacaktır. Çünkü bu âyetler rızkı taahhüt ediyor.

Rızık ikidir: 1- Hakikî rızık: Yaşamaya yetecek derecede verilen rızıktır. Bu rızık Allah’ın taahhüdü altındadır. İnsanlığın bulaşık eli bulaşmazsa bu zarurî rızık mutlaka gelecek ve hiçbir kimseyi aç bırakmayacaktır. Böylece esasen bu hakikî rızkı bulmak için hiç kimse ne dinini, ne namusunu, ne de izzetini satmaya mecbur olmaz.

2- Mecazî rızık: Görenek belâsıyla zarurî ihtiyaç listesine giren ve tiryakilik derecesinde bağlılık yapan gayr-i zarurî ihtiyaçlardır. Bu rızık Allah’ın taahhüdü altında değildir.

İşte zarurî olmayan bu rızkı kazanmak bu zamanda çok pahalı düşüyor. Başta izzetini fedâ ediyor, zilleti kabul ediyor, bazen alçak insanların ayaklarını öpüyor, bazen dilenci oluyor, en tehlikelisi ise, ebedî hayatın nûru olan dînini ve mukaddesâtını fedâ etmek sûretiyle bereketsiz ve uğursuz bir maddî kazanç sağlıyor.

Böyle haramların ve günahların mubah sayıldığı dehşetli bir zamanda, şüpheli mallarda zaruret derecesiyle yetinmek lâzımdır. Çünkü haram maldan zaruret derecesinden fazlasını zaten alamaz. Zorda ve darda kalan adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez. Ancak ölmeyecek kadar yiyebilir.

Öyleyse, hakikî rızık zaten taahhüt altındadır. Mecazî rızık için ise İktisad prensiplerini bozmaya gerek yoktur. Dinini ve mukaddesatını ön plânda tutmak bizi hem israf yapmaktan koruyor, hem de iktisadı yaşamamıza imkân veriyor. Beşinci Nükte: Cenâb-ı Hak cömerttir. En fakir adama en zengin adam gibi, köleye ve fakire padişah gibi nimetinin lezzetini hissettiriyor. Bir fakirin, açlık ve iktisat vasıtasıyla bir parça kuru ekmekten aldığı lezzet, bir padişahın veya bir zenginin israftan gelen usanç ve iştahsızlıkla yediği en âlâ baklavadan aldığı lezzetten daha ziyâde lezzetlidir.

İktisad eden kimselere cimri denemez. İktisat, izzet, onur ve cömertliktir. Cimrilik ise zillettir, israfçıların ve savurganların görünüşteki merdane hallerinin iç yüzüdür. Altıncı Nükte: İktisat ve cimrilik arasında çok fark vardır. Tevazu nasıl kötü haslet olan zillet ve alçaklıktan mânen ayrı, fakat sûreten benzeyen bir güzel ahlâk ise; vakar nasıl kötü haslet olan tekebbür ve büyüklenmekten mânen ayrı, fakat sûreten benzeyen bir güzel ahlâk ise; Peygamber Efendimizin (asm) yüksek ahlâkından olan ve kâinattaki hikmet ve nizamın önemli prensiplerinden olan iktisadın da, sefillikle, alçaklıkla, bahillikle, pintilikle, tamahkârlıkla ve cimrilikle hiç alâkası yoktur. Yalnız sûreten benziyorlar.

Bedîüzzaman bu nükteyi İmam-ı Azamın şu veciz tesbitiyle bitiriyor: “Hayırda israf olmadığı gibi, israfta da hayır yoktur.” Öyleyse hayrı takip eden ve hayra harcayan iktisatsızlık yapmış sayılmaz.

Yedinci Nükte: İktisatsızlık israfı doğurur. İsraf hırsı netice verir. Hırs da üç vahim neticeye götürür:
1- Kanaatsizlik. Kanaatsizlik çalışma şevkini kırar, şükür yerine şikâyet yaptırır.
2- Hüsran. Hırs, hüsran getirir; başarısızlık ve kaybetme sebebidir.
3- Hırs, ihlâsı kırar. İhlâs kırılınca, âhiret ameli de zedelenmiş olur. Dünyada bereketi kaldırdığı gibi, âhirete de hayır namına bir şey bırakmaz.

Netice olarak israf kanaatsizliği doğurur. Kanaatsizlik ise çalışma şevkini kırar ve tembellik verir. Şikâyet kapısını açar. İhlâsı kırar, riyâ kapısını açar. İzzeti kırar, dilencilik kapısını açar. İktisat ise, kanaati netice verir, malda ve kazançta bereket sebebidir. “Kanaat eden izzetli olur. Aç gözlü insan aşağılanır”4 hadis-i şerifinin sırrıyla, kanaat izzet demektir. Çalışmaya teşvik eder. Çalışma ve yaşama şevkini arttırır.

Dipnotlar:
1- Müsned, 1/447; 2- Zâriyât Sûresi: 58; 3- Hûd Sûresi: 6; 4- Et-Terğib ve’t-Terhîb, 1/586
 
Yeni Asya

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.