Sungurlu'da ne var ne yok?

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Bu yıl Temmuz'un 20'sinde memleket dediğimiz Sungurlu'ya eşimle yine geldik.

Geçen yaz öğrencilere, Kur'an ve sure öğrettiğim Hoca Yusuf Camii'nde Cuma namazı sonrası ilk dersten sonra; hastalık sonucu daha devam edemedim ve ilk günler çok üzüldüm.

Gelir gelmez gıda zehirlenmesi yaşadım. Beklemiş kaşardan zehirlenmişim.

O günlerde havaların da çok soğuması sonucu, üşütmeyle karışık bir zehirlenme yaşamışım.

Antalya iklimine göre düşünüp; kapılar açık ve ince pijamayla yatınca; uykuda tirtir titrediğim halde uyanamadım.

Bu arada bir kaç gündür bozuk dolapta beklemiş kaşar vb. gıdaları da yiyip duruyordum.

Kısaca; üşütme titremesi ile zehirlenme titremesi birbirine karışmıştı.

Zehirlenmenin pekçok belirtisinden şunlar öne çıkmıştı:

Üşüme, titreme, yükselen ateş
Konuşma, yutma güçlüğü
Bilinç kaybı / dikkat dağınıklığı, sakarlık
Aşırı susama, ağız kuruluğu, idrara az çıkma veya hiç çıkmama
Şiddetli halsizlik, baş dönmesi, sersemlik, su kaybı ve susuzluk
Bulanık görme, kabus, zorlayan kalp ağrı ve sızısı
Yoğun ölüm psikolojisi, kabuslar hatta böcek hallisinasyonu.

Kısaca; ölüme birkaç tık uzaklığı gündüz özellikle geceleri çok ürpertici şekilde aynelyakin yaşadım.

Ölümden korkmadım desem yalan olur.

Amma sekerat sürecinde; korkumun giderileceğine kanaat ve itminanım nerdeyse tamdı.

Bu safhada kendi kafamıza göre bir hafta ağrıkesici ve ateş düşürücü kullanıp, aile hekimimize gittim.

Onun korona testi teklifini de ilk koronayı basit geçirdiğim ve 2 aşılı olduğum için ıskaladım. Güya bağışıklık kazanınca bir daha hastalanmazdım!

15 gün geçtiği halde; iyileşme görülmediği gibi, vücudum patinaj yapıp habire kötüleşiyordu.

Bu hal beni öfkelendirip biraz da korkuttu.

Kısaca; bedenimden bu kötü savunmayı beklemiyordum.

Bu farkedişle; bir akşam korona testi yaptırdık ve hasta olduğumu anladık.

Bir rahmet de yaşamışım farketmeden; koronalıya benzer bir beslenme, bol su aç karnına bir kaşık bal ve kafadan kullandığım ağrıkesici ve ateşdüşürücü gibi.

Evde bir hafta tecrit, C ve A vitamini derken bir ay sonra; toparlanıp kendime gelmeye başladım.

Hayatım boyunca yaşadığım en uzun, ibretli ve yoğun bir hastalık oldu.

***

Ardından yoğun bir inziva ve insanlardan kaçma hali/merdumgirizlik oluştu.

Bu vaziyette üstad Bediüzzaman'a empati yaptım, anlamaya başladım ve hak verdim.

Hakikaten; oturanın yürüyenden, yürüyenin, koşandan hayırlı olduğunu hakkalyakin yaşadım ve Peygamberimize (asv) tam benliğimle hak verdim.

Kiminle oturup çay içip sohbet ettiysem; o anlar ve sonrası uzun saatler; boğazımdan dikenli çalı çekilip çıkartılmış gibi oldum.

Üst üste tekrarlanınca mecburen; inziva ve evde tecride girdim.

Çünkü;

İnsan ilişkileri; kaygan buzdan bilyelerin, yağlı yapışık temasına benziyordu.

Eskiden mercimek gibi denirdi ya. Şimdi buzdan miskete benzeyen fakat kaygan kaypak bir irtibat ve iletişim vardı.

Herkes herşeyi biliyor (!) ve müstağni, kibirli bir eda gözüküyordu.

İnsanlarda kutuplaşma ve taasup artmış, herkes bildiği ve zannetiğinden çok emin ve müzakereye muhtaç değildi.

İslamiyetten soğuma ve insafsız tenkit iyice artmış, iman ve güven erozyonu apaçık artıyor!

Cami cemaatları ve genç musalli sayısı ve namazı bırakanlar yükselen bir çizgi şeklinde azalıyor!?

Özyeğenim hafızlığı son bölümde tamamla(ya)madı.

Ve kesinlikle imam ve ilahiyatçı olmak istemiyor.

İHL'lerin çoğunda karşık/kompleks duygular hakim.

Hocalar yorgun, yılgın ve şikayetçi halde vazife yapıyor!

Buna karşılık bu iktidar düşerse; İslam elden gider, bir daha bu fırsat ele geçmez ve kazanımlar uçup gider kaygısı var.

Enflasyonu sineye çektiren en sağlam veriyse terörle mücadele başarısı ve iha/siha silahlarımızın üstünlüğü ve zafer kazanması.

Muhalefetin başında olan ve başarılı bakanlık yapmış liderlere rağmen; çok yoğun bir muhalefet umutsuzluğuyla iktidara yapışma duygusu hakim.

Yani uçuruma da gitsek yapışık şekilde hep beraber gideriz hissi gözüküyor.

Bu hal aslında ülke adına patolojik ve umumi yeis tablosu gösteriyor.

Bazıları da; "Cumhurbaşkanı uzaya 4 şeritli yol yapsa bile yine oy yok" diyor.

Bunların çoğunluğu bu hükümet döneminde yoğun sosyal destek alan laik ve kemalist kesim.

15 milyon civarındaki sosyal destek alanlar; halinden çok memnun görünüyor.

Bu durum onları; herkese karşı minnetsiz yapıyor.

Eşi ölenler bu sebeble evlenemiyor ve perişan halde.

Okul bitirip işbulan, askerliğini yapan gençlerin; yaşama, evlenme ve yarın ümidi gitgite zayıflıyor.

Nitekim 2021'de doğan çocuk sayısı 400 küsur bin ve çoğu da; göçmen çocuğuymuş.

İstatistiklerin dili böyle söylüyor.

Çünkü bekar, dul ve yaşlı bir kadın ağzını; ev, araba, tapulama, altın diyerek açıyor.

Kimse kızmasın bu hal bir dejenere olma ve kokuşma hali.

Türkler mecburen dünya insanıyla evlenme çabasında.

Çoğu kere birkaç gün sonra kandırılma ve soyulmakla bitse de.

Şimdi Fas kadınları çok rağbette ama devlet onu da zorlaştırmış; 5 yıllık evliliklere vatandaşlık vermek istemiyormuş!

Fas'taki krallığın etkisiyle erkeklerin ülkeden sürekli kaçması sonucu bekar ve dul kadınlar çoğalmış.

Ayrıca Faslıların basit ve kanaatkar yaşamaları bize çok uygun geliyormuş.

Yani ev, araba, altın vb. şartı yok itaatkar ve sadıklarmış.

Akıllı ve ahlaklı olmak yetiyormuş! Ne kadar doğru!

Sungurlu'da birçok Faslı hanım gurupları alışverişte ve gezerken gördüm.

***

Herkes fiyatların düşmesini dört gözle bekliyor.

Yoksa bu gidiş iyi değil ve sert bir kayaya çarpacağız korkusu hakim.

Yine durumdan memnun olanlar; delil olarak araba ve telefon çokluğu ile avm kalabalığını gösteriyor.

Şu bir gerçek ki; orta sınıf gittikçe eriyor ve yoksulluk sınırının altına düşüyor.

Zengin olanlar da hergün daha zengin oluyor.

İş kuramayan, kurup hemen dağıtan, iflas edip borçtan hapse düşen, intihar eden ve çaresiz kalanlar çığ gibi çoğalıyor.

Aslında devlet sadece işsizliğe çözüm bulup, orta sınıfın yoksulluk ve çaresizliğine odaklanmalı!

Mesela; ihtiyar ve bakıma muhtaç bir kadının veya bir muhtarın geliri, emekli bir öğretmenin kazancına yakın hatta geçebiliyor.

Orta sınıfın hakkı, sosyal destek sahipleri ve zenginlere akıyor sürekli.

Çaresiz yoksulluğun kaldırılması; çok büyük bir başarı ama istismar had safhada ve sıra orta alt sınıfa da gelmeli artık.

Zikzakları artan fiyatlar ve anormal enflasyon, kimilerince çok normal görülüyor

Dünyada daha kötü olduğunu ve dış düşmanların oyunu olarak fırlatıldığını vurguluyorlar.

Dünyanın bizi kıskanıp boğmaya çalıştığı fikri muhafazakarlarda hakim.

Dünya ve Avrupa'nın Erdoğan'ın gözünün içine baktığı ve korkup kıskandığı algısı yaygın.

Bunlar ülkede hakim medya propaganda makinasına adete iman eden insanlar.

Bu tekelcilik ve illüzyon görünümü; sanki 3. Abdulhamid devrini çağrıştırıyor.

İktidar dışında çare görmemek; tüm ümitleri tüketen ve vatanın sonunun kötü olacağını ima eden bir hallüsinasyon durumu.

İttihat ve Terakki iktidarında; tüm çıkışlar kapatılıp, zamansız ve tecrübesiz yönetimin altına girip başaramadıkları gibi.

Otoriter tek adam Abdulhamid Han, tüm yönetimi tekbaşına omuzlamıştı.

Vücudu çekilince; iktidarevi çatır-çatır yıkılmak zorunda kaldı.

Başka kimse bu yükün altına sokulmamıştı.

Sonra da; çoğu vatan, millet, din fedasi olan İTP üyeleri tonganın altına gitmiş, otoriter yönetim kutsanmıştı.

Yarın da aynısı olacaktı; oluşan yıkımın altına giren vatan, millet fedaileri suçlanacaktı.

Çünkü avamı müslimin çoğunluk; kendi elindekine bakıyor; şartlanmış ve propaganda medyasına inanıyor; vaziyetin içyüzü ve derin manevi erozyonu göremiyordu.

Bu sistemden beslenen yapışık medyacılarla kitleler, birbirine bürhan olup, kenetleniyorlardı.

Kısaca kazan kazan durumu ya da sırtımı kaşı sırtını kaşıyım çıkarcılığı!

Tarihimizde yaşanan tek kişi vahimliği; uzun savaş ve yıkım tecrübesi tekrarlanmamalı.

Ümit tüketilip bitirilmemeli ve öyle gösterilmemeli!

Millet çoğunluğu üstündeki; kiminde refah ve rehavetten, kiminde çaresiz ve yılgınlıktan ötürü oluşan; ölü toprağı, şevksizlik ye's silkilip atılmalı.

Bu zaafiyet ve tıkanma, bir büyük facia potansiyeli akla getiriyor ki, neticesini hayal bile edemeyiz!

Bu satırlar acıdan söylenen dost sözleri diye düşünülmeli.

Tarihi gerçeğimizi en iyi İngilizler bilir ve onlarla çok derin ve sessiz bir dostluk içindeyiz.

Bu sessiz ve yoğun ilişki hayra alamet gözükmüyor!

***

Sungurlu ve köyümüzde sılayı rahim ziyaretleri yaptık.

Hanımın dayısı Muzaffer Dayı'nın oğlu Seyfeddin, genç yaşta Almanya'daki bir gölde boğulmuş, ilkin ona taziye diledik, okuyup rahmet duası ettik.

Foto: Niyazi Çeşitcioğlu


Köyümüz Küçükpolatlı Kabristanı'na yerledik rahmetli Güllü Bacı'mızı.

Sungurlu'daki sılayı rahim ziyaretim amcamoğlu ve kız kardeşinin ölümüne şahit olmamı sağladı.

Yaşları 70'in üzerindeydi.

Bu vesileyle; mezarını çok az insanın bildiği; babaannem (ebem) topal hacı Bilalağa'nın eşi Emine Ebem'in mezarı kaldırılmıştı.

Torunlarıyla başında Yasin, Fatiha okuyup dua ettik.. Tüm Sungurlu/ Çorum halkı köylerinin, ölüsüne, dirisine rahmet ve hidayet diledik.

Ayrıca köyümüz gençleriyle sohbet edip, hemhal olduk.

Risale Haber'deki yazılarımı okuyan gençler; Fetullahçı/ Nurcu ayrımını da farketmişler.

Şöyle düşünüyorlar:
Nurcular, yoğun zan ve algının aksine Fetö ile ilişkili ve içiçe olsaydı; Hüseyin Abi/ Hasanefendi bu kadar açık net şekilde Said Nursi ve Nurculuğu yazamaz, yazarsa mutlaka hapse girip, cezasını çekerdi.

Hiç hayal etmediğim bu farkındalık, sürur ve derin mutluluğa sebep oldu şükür.

Bildiğim arazileri; değişmiş başkalamış küçülmüş gördüm.

Yoksa; gözbebeğim mi büzüşüp küçüldü anlamadım.

Dağlar, tepeler insafsız çiftçilikten kaybettikleri arazileri geri alıp yeşilleniyor fakat bu sefer de bağırlarından çıkan zülal sular kalmamış, yerleşimlere akıtılmış.

Meşhur Azakderesi dediğimiz 7-8 kilometrelik yeşil vadi ve ortasından akan pınar ve su gözelerinden oluşan Azağındere kupkuru olmuş diyorlar.

Görmeye korkuyorum.

Kurt ve keklik, bıldırcın kalmamış; karakarga ve karadomuzlar yaşadığım/ gördüğüm, gece gündüz uyuduğum, rüya ve hayal kurduğum cennetvari bayırbucakları yurt yuva tutmuşlar.

Hatta şehirlerarası yollarda sık sık; dikkat domuz çıkabilir levhaları var.

Artık bana;
tanıdığım dağ taş, bayır bucak, otlak mera, çayır çimen, vadi bataklık, kamışlık, zirve, göçük, pınar eşme çeşme, göze, kuyu, meşelik söğütlük, kavaklık, kayalık, sırt bel, dere tepe, yar uçurum, çökertme cören karaçay, arpalık iğdelik, bağ bostan meyvelik, arılık, taşlık ve çalılıkları cennette dilemek ve ummaktan başka ümit kalmamış.


Sungurlu Tarihi Ulu Cami-Saatkulesi ve Çarşıbaşı Camisi

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (15)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.