Su uyur, provokatör uyumaz

Faruk ÇAKIR

Açılım diyerek çıkılan yolla ulaşılan nokta, her halde arzu edilen nokta değil. Elbette bunun onlarca, belki de yüzlerce sebebi var, ama en önemli sebebi ‘başlangıç noktası’nda yapılan yanlış olsa gerek. Şöyle ki: Dünya âlem biliyor ki 12 Eylül ihtilâl anayasası yürürlükteyken demokrasi noktasında arzu edilen seviyeye ulaşmak mümkün değil. Bu gerçek göz ardı edildiği için ele geçen fırsat değerlendirilemedi.

Gerek DTP’nin kapatılması ve gerekse düşünülen diğer ‘açılım’ların yapılamaması acaba kimin işine yarayacak? DTP’nin levhası inmeden yeni bir partinin levhasının aynı yere asılacağı söyleniyor. Parti kapatma ile sosyal hadiseleri engellemenin mümkün olmadığı, bunca yıl sonra hâlâ anlaşılmadı mı?

Tabiî ki bu noktada sadece mahkemeyi itham etmek çare değil. Yürürlükteki anayasa ve kanunlar bu şekliyle kalmaya devam ederse başka partiler de kapatılabilir. Mühim olan parti kapatma ile bir yere varılamayacağını görmek olmalı.

Ulusal Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Sedat Laçiner, çok önemli ikâzlarda bulunmuş: “Sokak eylemleriyle altan alta olağanüstü hâlin, hatta sıkıyönetimin pişirildiğini” hatırlatan Laçiner, Türkiye’yi idare edenleri uyanık olmaya davet ediyor. Hakikaten, gerek Güneydoğu’da ve gerekse İstanbul gibi büyükşehirlerde meydana gelen olaylar, maalesef 12 Eylül öncesinin kaos ortamını hatırlatıyor. 12 Eylül öncesi “ihtilâl şartlarını olgunlaştırmak için” kurulan tuzaklar, şimdi de başka bir maksatla kurulmaya çalışılıyor.

Elbette medyanın da bu konuda kabahati vardır. Bir iki hadiseyi her gün ve her saat meydana geliyormuş gibi gündemde tutmak terörden menfaat temin edenlerin ekmeğine yağ sürer. Başbakan’ın geçen günlerde dile getirdiği ‘propaganda’ endişesi temelsiz değil. Elbette bütün kabahati medyaya yükleyip, sorumlu olanların ‘hiç bir şey olmamış gibi’ davranması da kabul edilemez. Ama hadisenin propaganda ve provokatör yönünü de görmek lâzım.

Türkiye’yi idare edenlere düşen görev, provokatörlere imkân tanımamak olmalıdır. Bunun için de ‘terör gruplarına silâh çeken vatandaş’ görüntüsüyle duyurulan hadisede eli silah tutan kişinin gerçekten ‘vatandaş olup olmadığı’ hiç vakit kaybetmeden ortaya çıkarılmalıdır. Bazı basın organlarının bu hadiseyi ‘normal’miş gibi göstermesi, bir bakıma teşvik etmesi de tehlikenin başka bir ayağıdır. Elbette teröre ve teröriste engel olunmalıdır, ama bu ‘devlet eli’yle yapılmalıdır. Vatandaşın kendisini koruma durumunda bırakılması çok tehlikeli gelişmelere sebep olabilir.

Ecdadımız, “Su uyur düşman uyumaz” demiş. Bu tesbiti güncelleştirip “Su uyur, provokatör(ler) uyumaz” şeklinde okuyabiliriz. Öyle ise provokatörlere karşı uyanık olunmalı ve böyle kişi ve hadiseler hiç vakit kaybetmeden deşifre edilmelidir. Aksi halde ‘pirinç’e giderken, evdeki ‘bulgur’dan olmak da söz konusu olabilir.

Her 10 yıla bir darbe, ara yıllara da ‘balans ayarı’ sığdıran Türkiye, daha dikkatli adım atmak mecburiyetinde. Bunun ilk adımı da provokatörleri zamanında teşhis edip tesirsiz hâle getirmektir. Bu adımı atmakta geç kalmayalım...

Yeni Asya

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.