Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Mü’minûn Suresi 81-90. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
81 . Hayır! (Onlar da) öncekilerin dediği gibi dediler.
82 . Dediler ki: “Öldüğümüz ve bir toprak ve bir kemik yığını hâline geldiğimiz zaman mı, gerçekten biz mi yeniden diriltilecek kimseler olacakmışız?”
83 . “Yemîn olsun ki biz de, daha önce atalarımız da böyle tehdîd edilmiştik; bu (Kur’ân) evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.”
84 . (Ey Resûlüm!) De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu yer ve içinde bulunanlar kimindir?”
85 . “Allah’ındır!” diyeceklerdir. De ki: “Hiç ibret almıyor musunuz?”
86 . De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir?”
87 . (O müşrikler yine:) “(Bunlar) Allah’ındır!” diyecekler. De ki: “O hâlde (Allah’ın azâbından) sakınmıyor musunuz?”
88 . De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), herşeyin melekûtu (içyüzü ve idâresi) elinde olan ve kendisi himâye eden, fakat ona karşı (kimsenin) himâye olunması (mümkün) olmayan kimdir?”
89 . “(Bunlar hep) Allah’a âiddir!” diyecekler. (1) De ki: “Öyleyse (asıl siz) nasıl büyüleniyorsunuz (ki Kur’ân’a sihirdir diyorsunuz)?”
90 . Hayır! (Biz) onlara hakkı getirdik; fakat şübhesiz ki onlar, gerçekten yalancıdırlar!
1- “(Kur’ân-ı Hakîm) umûmun nazarına en zâhir bürhanları (en açık delilleri) daha ziyâde zikreder. (...) Pek çok âyâtla (âyetlerle) Kur’ân-ı Hakîm, hılkat-i arz ve semâvâtı (yer ve göklerin yaratılmasını) vahdâniyete (Allah’ın birliğine) bedâhet derecesinde (apaçık bir şekilde) bir bürhan gösteriyor ki: İster istemez, zişuûr (şuurlu) olan her adam, hılkat-i arzve semâvâtta bizzarûre (ister istemez) Hâlik-ı zü’l-Celâl’ini (celâl sâhibi yaratıcısını) tasdîk etmeye mecburdur.” (Sözler, 32. Söz, 273)