Son Hüsnü şahidi yolcularken...

Tahsin GÜLHAN

Üstad Bediüzzaman’ın son varisi Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyi ebedi istirahatgahına yolculadık. Hakikat davasının ve cümlemizin başı sağolsun.

Üstad acele edip kışta gelmişti. O da geç kalıp, en son gitti. Öyle ki, 7 yaşından bir cocukken kervana dahil olup 86 yaşına kadar istikamet çizgisinde hizmete vakfolmuş bir ömür. Bu yönüyle son Hüsnü şahitti ve gidişiyle de, has dairenin hizmet halkasının Hüsnü hatimesi oldu.

Hüsnü Bayramoğlu abinin ayrılması, nur hizmetin zorlu, bereketli ve mubarek ilk dönemin son temsilcisi olması bakımından anlamlı ve bir o kadar da hüzünlü bir boyutu da var.

Sırf bu bakımdan gerek sembolik mana itibariyle, gerek temsil noktasında, gerekse bir üst şemsiye konumunda olması, daha önemlisi fili olarak hizmette muhim yerini ve etkisini dikkate aldığımızda bu büyük bir kayıp olduğu açıktır. 

Sahabenin son ferdine atfen, Hüsnü ağabey, cemaatin Ebü’t-Tufeyl'isiydi. Onun vefatıyla Sahabe devri misali, cemaat olarak, erken dönemin öncü has daire halkasının devri  bitmiş, tabiri caizse "tabiin" evresine girilmiş oldu.

İlk dönemin önemi şurdandır ki, erken dönem has daire abileri bizzat Üstad'ın etki dairesinde hakkal yakin bir yaşanmışlıktan istifade etmişler. Bütun yasanmışlığiyla, çilesiyle neşesiyle hizmetin tarihi biraz da bu öncü grubun tarihçeyi hayatlarının toplamıydı. Bir bakıma lahikalar onların Üstadla, hizmetle olan iliskilerinin, yapıp etmelerinin sahih belgeleriydi. Üstad'ın "Risale-i Nur hizmetkarları", "Gül ve Nur fabrikasının heyeti", "hususi hizmetkarım ve varislerim" ve dahi "vekillerim" deďiği  güzide insanlar topluluğuydu onlar.

Bir devir sonrası "tabiin kuşağı" oncü abilere nisbeten, Üstattan istifadeleri aynel yakin bir keyfiyetle yaşayan son şahitlerden yakini mutefid olmalarıydı. Bilahare bunu takiben gelen ve gelecek nesil, butün bu yaşanmışlıklardan ancak ilmel yakin bir malumat bağlamında şekillenip hizmet etme durumunda seyredeceklerdir.

An itibarıyle "tebe-i tabiin" anlamına denk gelen kuşak bizler oluyoruz. Bizler o "cennet asa bahar"ını, bir şekilde hizmete ve sürece, has abilerin halkasına dahil olarak birlikte idrak etmiş, dünya sathında intişar eden Kur'an-iman hizmetini müşahade etmiştik. 

Hakim manasıyla ne güzel günlerdi o has halkayla haşir neşir olunan, hizmetin intişar etmekte olduğu günler. Çok uzak değil, daha üç-beş yıl öncesi gibi yakın zamana kadar has dairenin iki elin parmaklarına yakın ilk dönem şahsiyetleri abiler vardı. Has daire silsileden mahsus bir şahsı manevi vardı, bizim neslin avantajı da  bu abilerle yakini keyfiyette bir şekilde hemhal olmalarıydı. 

Has dairesinin rükun vakif abileri peşpeşe, birer birer yakın aralarlarla dar-ı bekaya göç eylediler. Bir nisbette cemaat olarak muhim bir boşluk hissettik. 

Sebepler tahtında da olsa, has abilerin yakın zaman aralığında vefatlarıyla oluşan boşluğu Hüsnü Bayramoğlu abi tek başına doldurmak gibi bir misyon üstlenmiş oluyordu ki, bu çok kolay bir mesele değildi. İşte Bayramoğlu abi bu zor meselenin sorumluluğunu yüklenen bir konumda hizmet veriyordu.

Keyfiyetince Üstad'dan, müşterek hizmetten esintiler, desenler, kokular, renkler taşıyordu. O manaları yakinen soluyarak, nefeslendiğimiz, nefeslenaceğimiz yaşayan yegane canlı numune-i hüsnü misaldi. Teyide muhtaç kimi havadisi, durumları, meseleleri yakinen arzedecegimiz yaşayan bir kaynaktı. Son kertede cemaat bu imkandan da mahrum kalmış oldu.

Biliriz ki, Nur Hizmeti, şahısları esas alan değil, kitap merkezli bir hizmettir. Bununla birlikte hizmetin ilk dönem canlı şahitlerini yokluğunu, şahıslar bazındakı temsil ediciliğin boşluğunu göreceli de olsa yaşayacağımız kesin. Gayet tabi bu durumu zinhar esbabın bilkülli sükutu şeklinde anlamasak da, cemaat olarak bu yeni dönemde bir şekildi külli bir yükün sorumluluğunu ve zorluğunu omuzlarımızda hissedeceğimiz aşikar.

Burada kitap merkezli bir cemaat olmanın, hizmet prensiplerine sahip olmanın, Üstad sonrası yerleşik tecrübenin belirleyici hikmeti ve faydası asıl bundan sonra daha çok önem arz edecektir.

Beşeri ve sosyal gerçeklik içerisinde kendine has problemler hep olagelmiştir. Bugüne kadar böyle olduğu gibi bundan sonra da olacağı budur. Buradan hareketle önümüzdeki dönemde, eskiye ait artı ve eksileriyle birlikte özellikle kendine has iç meselelerin kımıldaması muhtemeldir.

Bu seyirde tabi olarak veya kastlı olarak kimi yorum farklılıkları, gelenekçi, yenilikçi denkleminde buna bağlı farklı hizmet beklentileri, tarzları zuhur edebilir.

Cemaatin okumuş kesimi, ayrıca mevcut ve gelecek yeni nesil, değişimle orantılı olarak yeni beklenti içinde olduğunu ve olacağını tahmin etmek zor değil. Bu kesim tabi olarak hizmete yeni yorumlarlar yapıp, farklılıklar getirebileceği gibi bu farklı yorumlarıyla da yer yer bir takım zorlamalara kapı araylayacağı muhtemeldir. 

Daha önemlisi geçmişte denendiği gibi, gelecekte de gerek dışarıdan, gerekse bilvasıta içeriden farklı etkiler, tepkiler, ayartmalar, istismarlar, ayrışmalar, ayrıştırmalar, hiziplerin olması ihtimal dahilindedir.

Her ne olursa  olası tehliklere karşı mutayakız olmak gerekecek. Tabii seyir içerisinde olası tatsızlıklara, yeni beklentilere aklı selim ölçüsünde ve muktezayı hal dengesinde, geleneğin korumacılığı ve yenilikçiliğin açılımlı yönleri harmanlanarak çozülmeyecek mevzular değildir.

Bütün bu ihtimallere karşı, bu uzun soluklu zorlu süreçte bize, cemaatin kazanımları, kaynak ve kabiliyetleri, yaşanmışlığın tecrübesi, lahikalar, hizmet düsturları, hizmet makamındaki vakıflarımızın dirayeti ve dahi müessis meşveret heyetinin beliryeci ve çozümleyici, tesanüdü sağlayıcı yeri olduğu gibi, olmaya da devam edecektir. 

Haddizatında hizmetin selameti için evvelen ölçü dairesinde, her tüŕlü fitne ayartmasından uzak, birlik ve beraberliğimizi muhafazaya dönük fert fert topyekün hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir, düşecektir de.

Son tahlilde biliriz ki, şahıslar fani, hakikat ve hizmet bakidir. 
Biliriz ki, "Baki hakikat fani şahsiyetler üzerine bina edilmez"di.
Biliriz ki, "Hakkın hatırı alidir, hiç bir hatıra feda edilmez."
Biliriz ki, "Bu zamanda imana ve Kur'an'a hizmet etmek, hizmetlerin en fevkindedir."
Biliriz ki, "Elimizde nur var, topuz yok."
Biliriz ki, "Bizim vazifemiz müspet harekettir."
Bıliriz ki, "Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas en büyük bir kuvvet ...İhlastır." 
Yine biliriz ki, "Tevekkül, esbâbı bütün bütün reddetmek değildir."

İşbu hakikatler ışığında, eski ve yani hal denkleminde son sozümuz, hep içmizi ferahlatan Üstadın o kadim müjdesi olsun.

"Evet ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada İslamiyet'in olacaktır." İnşalllah...

Selam ve muhabbetle...

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.