Siyaset nedir?

Mustafa CAN

Siyaset kavga mıdır, yoksa bir uzlaşma mıdır? Eski çağlardan günümüze bu tartışma bitmemiştir. Siyaset bilhassa günümüzde bütün bireylerin seçmen olmaları ve seçilebilme özelliğinin bulunmasından dolayı herkesin ilgisini çekmekte ve en çok konuşulan hususların başında gelmektedir. Bu elbette gayet normaldir. Seçme hakkını verdiğiniz insanlar elbette bu hakkı kullanmak için konuşacak ve ilgi duyacaklardır.

Siyaset aslında kavgayı önlemek için vardır. Siyaset, diplomasi demektir; uzlaşmak ve temsil ettiği toplumun hukukunu kavga etmeden korumak için gereklidir. Ama ne var ki diplomasiyi ve uzlaşmayı beceremeyenler tarafından siyaset kavga aracı olarak görülmektedir. Bu durumda siyaseti ve siyasetçiyi ikiye ayırmak gerçekçi olacaktır. Birincisi, siyaseti kavga olarak görenler menfaat aracı yapan ve şahsî çıkarları için siyaset yapanlardır. İkincisi de siyaseti toplumun/halkın hukukunu ve ekonomik çıkarlarını savunmak, kavgayı önlemek için yapanlar ve diplomasi olarak görenlerdir.

İktidar mücadelesi bir kavga değildir ve olmamalıdır. Bir hizmet yarışı, insanlığa ve topluma hizmet aracı yapmak, böyle görmek ve göstermek gerekir. Siyaset bu amaca hizmet etmelidir.

Siyaset ayrı politika ayrıdır diyenler, siyaseti idealizm ve hizmet aracı olarak gören, politikayı ise çıkar kavgası ve çok yüzlülük olarak görme eğiliminde olanlardır. Bunlar siyasi çekişmeleri “politika” olarak yorumlarken, siyaseti insanları idare etme, onları hayra ve iyiye yönlendirme olarak nitelerler. Doğru bir şekilde yapıldığı ve insanlara hizmeti esas aldığı sürece, siyaset ile politika arasında fark yoktur. Fark sadece “Siyaset” kelimesinin Arapça, “politika” kelimesinin de İtalyanca olmasıdır. Bu iki kelime anlam ve içerik olarak aynı manaları ifade ederler. 

İdealistler siyaseti insanların, toplumun çıkarları için oluşturduğu değerler olarak tanımladıkları görülmektedir. Dinin, örf ve adetlerin oluşturduğu ahlâkî değerleri ve değer yargılarını devam ettirmek, insanları hayra ve iyiye sevk etmek ve gelecek kaygılarını gidermek için eğitim vermek, ekonomik çıkarlarını korumak ve hukukî meselelerini adil bir şekilde çözmek için insanların siyasete ihtiyacı olduğunu ifade ederler.

**

İnsanları hayra ve iyiye yönlendirmek, maddi ve manevi gelişimlerini sağlamak, geleceklerini garanti altına almak için gerekli tedbirleri almak ve onları barış ve huzur içinde bir arada yaşatmak ancak siyasetle mümkündür. Siyaseti sadece seçim sandığında oyların çoğunu almak için entrika çevirmek olarak görmek çok yanlıştır. “Siyasi Partiler” halka hizmet için fikir üreten ve toplumu doğru bir şekilde bilgilendiren, çıkarlarını korumak ve yöneticilerin yasaları ve iktidarı kötü amaçlar ve çıkarları için kullanmalarına engel olmak için çalışan ve yönetime talip olan kurumlardır.

Siyasetin amacı hayra ve iyiye, gelişmeye ve kalkınmaya doğru giden yol ve yöntemleri belirlemektir. Metot, yol ve yöntem ilmine “Siyaset” denir. Siyasette yol ve yöntem belirlemek ayrı şeydir; bunu hayata geçirmek ve sosyal hayatta tatbik etmek ayrı şeydir. Yol ve yöntem, usul ve metot belirlemek, yani “siyasetin felsefesini yapmak” ulemanın işidir. Uygulamak ise “Umera” dediğimiz, halkı idare edenlerin işi ve görevidir.     

Ulema siyasetin ilmini yapar. Siyasetin ilmini yapmak bizim anladığımız manada “siyaset” değildir. Bunun için ilim adamlarının ve filozofların, müceddit ve din adamlarının yaptığı iş siyaset değildir. Siyasal Bilgiler Fakültesi “Siyasetçi” ve “İdareci” yetiştirir; ama asla siyaset yapmaz. Hiçbir zaman siyasi bir kurum değildir; ilim yuvası ve bir fakültedir.

İşte Bediüzzaman ve onun yolundan giden Nur Talebeleri “Siyasetin ilmini” yaparlar ilkelerini ve ölçülerini belirlerler, siyasetçilere “siyaset dersi” verirler ama asla siyaset yapmazlar. Bu durumu formüle eden cümle “Taallüm-ü siyaset, siyaset değildir” cümlesidir.

Bu sebeple Bediüzzaman’ın siyaseti “ilkeli ve fikir odaklı” siyasettir. Kur’ân-ı Kerimin ve İslamiyet’in “Hayat-ı içtimaiye ve siyasiyeye” bakan yüksek dersidir. Bundan dolayı tüm siyasilerin buna ihtiyacı vardır.

İslam bilginleri demişlerdir ki “Toplumda iki zümre bozulursa her şey fesada gider. Birincisi ulema, ikincisi umera…” Bediüzzaman ulemaya siyaset dersi veren bir müceddittir. Risalelere baktığımız zaman Bediüzzaman’ın beş bin sayfalık külliyatın en az bin sayfasının siyasi ve içtimai derslerden oluştuğunu görmek gerçekçi bir yaklaşımdır. İsteyen külliyatı sayfa sayfa tarar ve daha ileri bir sonuca da ulaşabilir.

**

Günümüz İslam Dünyasının problemi “Siyasetsizlik”tir. Diplomatlığın olmaması ve dünya siyasetine yön verememeleridir. Bunun sebebi de “Siyasal kavramlara” yanlış anlam yüklemeleri ve sanki bu kavramlar dine ve kur’ana aykırı imiş gibi inanmalarıdır. Yani problem “Doğru Bilgi” ve “Siyaset ilmi” problemidir…

Bediüzzaman’ın öncelikli olarak “Siyasi Kavramları” doğru ve Kur’ânî açıdan yorumlayarak işe başlamıştır. Yüksek İlmî Siyaset budur. Bu kavramlar: “Hürriyet, istibdat, müsavat, adalet, demokrasi, cumhuriyet, meşrutiyet, muhalefet, siyasi partiler, seçim, şura, meşveret, parlamento, gayr-i müslimlerle müsavat, barış, uhuvvet/kardeşlik, ittihat, ittihad-ı islam ve hayat-ı içtimaiye, ehven-i şer, hak, ehak” gibi temel kavramlardır.

İki çeşit siyaset vardır: Birincisi: Yüksek siyaset. Bu siyasilerin, siyasetin ve devletin politikalarını, ilke ve hedeflerini belirler…  İkincisi: Basit siyaset. Devletin belirlediği ilke ve hedeflere halkı sevk etmek ve basit işlerin, kişilerin çıkarlarının takibini yapmaktır. Şayet siyasiler halka hizmet etmeyi bırakır da menfaat kavgasını yürütme amacına yönelirlerse o zaman “şeytandan Allah’a sığınır gibi bu nevi siyasetten de Allah’a sığınmak gerekir.” Bunun sonucu kavgadır. 

Siyasi partiler daha çok basit siyasetin kavgasını vermektedirler ve menfaat kavgası yanında devletin belirlediği istikamette halkı sevk etme çabasındadırlar. Bunun için onların siyaseti “Basit siyasettir.” Devlet zaten ilke ve hedeflerinden sapan bir siyasi partiye hayat hakkı tanımamaktadır. Siyasi partilere devletin politikalarını takip etmeleri için seçim parası verir, makam, mevki ve menfaat sağlamalarına göz yumar.  

Bediüzzaman ve Nur Talebeleri hiçbir zaman bu ikinci nevi siyasete bulaşmamışlardır. Onlar “İslamın yüksek siyasetini” ders vermiş ve daima ilke ve politika belirlemiş ve bu ilkelere hizmet eden siyasi partilere oy vererek yine ilkelere ve hedeflere hizmet etmişlerdir.
Nedir bu?
Hürriyet ve Demokrasinin ülkeye yerleşmesine hizmet etmektir. Bediüzzaman’ın “Demokratlar” dediği “Hürriyet-i Şer’iyeye hizmet edecekler” dediği siyasiler bunlardır. Kur’anın ve dinin hedefi ve amacı olan “Hürriyet-i Şer’iye”, yanin dinin istediği ve sağladığı hürriyet ortamı ancak siyasi kavramlara doğru kur’ânî anlamlar yüklemek ve o hedeflere yöneltmekle olur. O zaman siyaset din ile barışmış ve dine hizmet eden bir konuma yükselmiş olur. Yoksa din adına siyaset “dinin siyasete ve menfaate alet edilmesini” netice verir. Bediüzzaman’ın kaçındığı siyasetin biri de budur.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.