Sistem ve şahs-ı manevi

Nuran ŞAHİN

Sistem kelimesi, Latince "birleşme","oluşma","bir araya gelme" anlamını taşıyan systema'dan; o da Yunanca aynı anlamlara gelen sustema kelimesinden türemiştir.

Sistem, en basit tanımıyla, birbiriyle ilişki içerisinde olan, birbiriyle etkileşen elemanlar topluluğudur.Sistem, ortak bir amacı gerçekleştirmek veya başarmak amacıyla bir araya getirilen, ortak özellikleri olan, birbiriyle etkileşimli parçaların bütününe verilen isimdir. Bir sistemin elemanı, aklınıza gelecek her şey olabilir. Bu konuda herhangi bir sınır yoktur. Canlı,cansız varlıklar; soyut, somut varlıklar; elmalar, armutlar, kişiler, dersler, kurallar,başka sistemler... Belli kurallar çerçevesinde her şey olabilir.

“Şahs-ı manevi” “tüzel kişilik” anlamına gelen bir deyimdir. Soyut bir kavramdır. Ancak somut ve maddi temellere dayanan bir yapısı vardır. “müteaddid eşya bir cemaat şekline girse, bir şahs-i manevi olacaktır. Eğer o cemiyet imtizaç edip ittihat şeklini alsa, onu temsil edecek bir şahs-ı manevisi, bir nevi ruh-u manevisi olacaktır.”(sözler. 269)

İnsan milyarlarca maddi hücrelerden ve milyonlarca organlardan oluşan bir şahs-ı müttehittir. Ohalde beden/ ceset/ o maddi kalıbın bir ruhu ve o ruhtan oluşan manevi bir mahiyeti/ insanlığı vardır. İnsanlık kavramı da insanlardan oluşan bir şahs-ı manevidir. Kişi yaptığı hareketlerle, davranışlarla, yaptığı işlerle, konuşmaları ile bir şahs-ı manevi oluşturur, daha sonra da o şahs-ı maneviye göre muamele görür. Demek şahs-ı manevi sadece cemaatlerde olmaz, aynı zamanda şahısların da şahs-ı manevisi olur.Herkes temsil ettiği şahs-ı manevi kadar iş görmektedir. Ve dikkat edilirse dünya üzerinde iş yapanlar hep temsil ettikleri şahs-ı maneviye göre muamele görmekte ve iş yapabilmektedirler. Kısaca dünyada ülkeler arası ilişkilerden en küçük bir köydeki iki kişi arasındaki ilişkiye kadar, hep şahs-ı maneviler etkili olmakta ve işler şahıslar tarafından,  temsil ettiği şahs-ı maneviye göre yürütülmektedir.

Sistem/ maddi/ somut ve şahs-ı manevi/ soyut/ manevi olarak görülsede her iki kavram birbiriyle ittihad etmektedir. Kâinata baktığımız her varlıkta adetullah tabir edilen kanunlar,nizamlar, sistemlerle donatılmıştır. Yerçekimi, sebebler zinciri, kuantum, çekme çekilme kanunları, altın oran, pi sayısı gibi binlerce kanunlar fizikten tut kimya, matematik, geometri, astronomi, biyoloji, yeni keşfedilen bütün bilim dallarına kadar sistemler ve şahs-ı maneviler mikro âlemden makro âlemlerde kendini göstermektedir.

“Herşeyde, hususan zîhayat masnulardaki hilkat fevkalâde san’atkârane olmakla beraber, bir çekirdek bir meyvenin ve bir meyve bir ağacın ve bir ağaç bir nev’in ve bir nev’ bir kâinatın bir küçük nümunesi, bir misâl-i musağğarası, bir muhtasarfihristesi bir mücmel haritası, bir mânevî çekirdeği ve ilmî düsturlarla ve hikmetmizanlarıyla kâinattan süzülmüş, sağılmış, toplanmış birer câmi’ noktası ve mâyelik birer katresi olduğundan, onlardan birisini icad eden zât, herhalde bütün kâinatıicad eden aynı zâttır. Evet, bir kavun çekirdeğini halk eden Zât, bilbedahe kavunuhalk edendir; ondan başkası olamaz ve olması muhal ve imkânsızdır.”(Şualar 51) Bundan da anlaşılıyor ki; kâinat birbirine geçmiş âlemlerden oluşuyor. Aynı matruşka bebekleri gibi. Hatta Bediüzzaman Mektubat 545 de “Birbirine sarılı çok yapraklı bir gül goncası gibi, şu âlem binler perde içinde sarılı, birbiri altında saklı âlemleri bu âlem içinde gördüm. Herbir perde açıldıkça diğer bir âlemi görüyordum.”

Neden sistem ve şahs-ı manevi? Sistem ve şahs-ı manevi bilmek  önemli mi? Bana  ve insanlara ne getirir? Sistem ve şahs-ı maneviye nasıl dahil olabilirim? Dahil olduğumda ne olacak? Sonuçları nedir?... gibi soruları sıralayabiliriz. Sistem ve şahs-ı manevi yazına bir başlangıç olan bu yazınında sistemli bir şekilde olması gerekir düşüncesindeyim. İnşallah seri şekilnde yazarken yaşantıma dönüştürmesi duasıyla. Kainat, Kur’an, Nur-u Muhammed, Risale-i Nur sistem ve şahs-ı maneviyeye, ‘İnsan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâları’ olmak!.

Risale-i Nur eserleriyle tanışmam ve nasıl okunmasıyla ilgili bilgilerle başladığım okuma yolculuğumda, “anlasan da anlamasan da hızlıca oku, kelimelere takılmadan oku” tavsiyelerine rağmen 30. Söze gelince hızlı geçemedim. Çünkü “tılsım-ı kâinatı keşfeden Kur’an-ı Hakimin mühim bir tılsımını halleden” başlık ve Ene dikkatimi ve merakımı çekti. Ene açılmasıyla kainatın sırları perdeleri açılacağı vurgusu Ene’yi araştırmaya sevk etti. Tekrar tekrar okuduğum ve her okumada farklı alemlerin açılmasıyla  araştırmam genişlemeye başladı.Çekirdek misal dokuz yıl toprak altında bekleme sürecinden sonra bu yazı ile küçük filizini gösterdi.Bir bahçıvanın bitkiyi yetiştirmesi gibi meyvelerini vereceği günleri sabırla ve ümitle bekliyorum. Şahs-ı maneviyenin azaları olarak sizlerin dua ve yardımlarıyla gelişir.

“İnsan şu âlem-i kebirin bir misal-i musağğarıdır.” Sözler 72

“İnsan, Cenâb-ı Hakkın böyle antika bir san’atıdır. Ve en nazik ve nazenin birmu’cize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarınamedar ve kâinata bir misal-i musağğar suretinde yaratmıştır.”(İman ve küfür Müvazeneleri 93)

İnsanlık üç sorunun cevabını aramakla geçmiş. Bu sorulara ikna ve ispat edici cevapları veren asrın tercümanı Bediüzzaman Said Nursi’ nin Risale-i Nur Külliyatıdır. Ben kimim? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Ben kimim sorusunu kendime sorduğumda cevabını genel olarak versem de cevabını bilmediğim ve kendimi tanımlamada zorluk çektiğim sırlar ortaya çıkıyor, hayat evime küçük bir pencere açılıyor. Çünkü kâinatın âlemleriyle alakan olduğundan gavvas gibi araştırdıkça Allah’ın esma ve sıfat tecellileriyle karşılaşıyorum. Sonsuzluk denizinde yüzmek gibi.

İnsanın sistem ve şahs-ı maneviyesini teşkil eden ceset/maddi/ beden/organlar; Manevi/ruh, kalb, akıl, nefis, sır, hayal… bir bütün içerisinde hareket etmelidir. Eğer dengesizlik olursa sistemde bozulmalara hastalıklar, sıkıntılar, şeklinde göstermekte, yaşantı çekilmez hale dönüşmektedir.Ortak bir amaca (ya da özelliğe) sahip olmak belki de sistem tanımlamasındaki en önemli kısımdır. Çünkü herhangi bir eleman herhangi başka bir elemanla bir araya geldiğinde, eğer hiçbir ortak amaçları, hiçbir ortak özellikleri yoksa, o ekip için bir sistem diyemeyiz. Belki sadece topluluk diyebiliriz. Ama sistem olmaz. Sistem olabilmesi için ortak bir şeyler olması gerekir. Misal, namaz kılarken akıl, hayal, kalb, ruh, beden vb.elemanların ortak amacı huzuru ilahiye de olma şuurunda olursak ve yakalarsak üstadın fatiha, tahiyyatdaki alemler bizlere de açılacaktır. Matematikten bir örnek verirsek1/1 bütündür.1 dir. ¼  ise daha bir küçük sayıyı ifade eder. Namaz kılmak pay 1 ise; paydalar akıl, kalb, hayal, ruh olsun. Paydanın elemanlarını çoğaltabiliriz. Bunlar aynı gayeye hizmet etmezlerse hayal başka bir yerde, akıl farklı düşüncelerde, kalb sevdiklerinde olursa vücud sarayı kendi işleriyle meşgul olmadıklarından namazın derecesi de o nisbette farklı olacaktır.

Şahıs, şahs-ı mânevîsiz olsa da, şahs-ı mânevî şahıssız olmaz.Bir şahs-ı mânevînin teşekkül etmesinde şahısların kemiyeti de mühimdir. Esas olan keyfiyettir. Şahs-ı mânevîler, kendilerini meydana getiren şahısların kemiyetlerinden ziyade keyfiyetleri nisbetinde kuvvetli addedilirler. Sosyal topluluklarda kemiyet bedeni, keyfiyet aklı, fikir ve değerler de ruhu teşkil ettiğinden, birliğin kuvvetli bir şahs-ı mânevî hâline gelebilmesi için üçünün intizam ve insicam içinde işlemesi gerekir.(sorularla risale)

Şahs-ı manevî, kısaca, “Aynı gaye için çalışan bir topluluğun manevî şahsiyeti” şirket-i maneviye ise “Manevî kâr için ortak çalışma yapan fertlerin kazanç müessesesi şeklinde tarif edilebilir.

“Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası, ne kadar hârika da olsalar, cemaatın şahs-ı manevîsinden gelen dehasına karşı mağlûb düşebilir.” (Tarihçe-yi Hayat 625)

Şirket isimlerinde, parti, kulüp, dernek, örgüt isimlerinde hep şahs-ı manevînin ismi geçer. Fertler bu şahs-ı manevî içinde çalışır, sinerji oluşur ve faaliyet gösterirler.Şahs-ı manevi de cemaat olma şuurunu taşıyan fedakâr şahısların meziyetlerinin mezc olmasıyla şekillenecektir. Risale-i Nur talebeleri arasındaki insicamla Risale-i Nur’lar dünyaya yayılmıştır. Küfrün şahs- ı maneviyesinin beli kırılmış bir daha doğrulamayacaktır.

Risale-i Nur talebelerinin teşkil ettiği şirketi maneviyenin gayesi; Rıza-i İlahiyeyi kazanmaktır. İhlas, sadakat ve sebat düsturları, prensipleridir. Muhabbet şiarları, hizmeti ve himmeti insanlığadır. Müspetle “muktazay-ı hale mutabık” hareket etmektir. Taksimül amal- iştirakı amalle vegeniş sosyal faydalarla teşrik-i mesai yapmaktır.İttifak birliğiyle Siyaset-i Aliyey-i İslamiyeyi  ittihadla gerçekleştirmektir.

Şahs-ı maneviye; cüz’inin külliyle bütünleşmesidir.Külliyettir.  Şahs-ı maneviye;  Ehadiyetin Vahidiyetle buluşmasıdır.  Şahs-ı maneviye; İnsanı ataletden kurtarmanın ve harekete geçirmenin adıdır. Şahs-ı maneviye; düşünme metotlarıdır.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.